Tüm zamanların en çok bilinen ressamı Vincent Van Gogh; eserlerinin geneline hakim olan uzun ve eşsiz fırça darbeleriyle ünlüdür. Kısa ömrünün yalnızca son on yılında resim yapmış, tüm yaşamı boyunca sadece tek bir eserini satabilmiştir. En nihayetinde ancak ölümünden sonra adından söz ettirebilmiştir. Ruh sağlığı çalkantılı olan ressamımız, 900'ü tablo, 2000'den fazla eser bırakmıştır. 

 

Ölümüne gelecek olursak, şimdiye kadar biyografisi yayınlanan birçok kitapta intihar ettiği söylense de Van Gogh’un ölümü hala şüphelidir. Kendisini göğsünden altıpatlar ile vurduğu iddia edilen Van Gogh'un, intihar etmek istediyse neden tabancayı şakaklarına, alnına ya da ağzına götürmediği tartışılmaya devam etmektedir. Film ise, Vincent'ın ölümünün ardından, babası Van Gogh’un postacısı olan Armand Roulin'in, ressamın erkek kardeşi Theo Van Gogh'a son postasını iletmek için ressamın hayatını kaybettiği yere gitmesiyle başlar. Ve ardından kendini, Vincent'ın gizemli ölümünü araştırırken bulur. 

 

Bahsi geçen film, "Loving Vincent", alıştığımız tarzda bir animasyon filmi değil. Hikaye her ne kadar Van Gogh'un ölümünü ele alsa da, yağlı boya tablolarının içinde huzurlu bir gezintiye çıkıyorsunuz aslında.

 

Ve son olarak Loving Vincent, izlediğim en güzel, en farklı, en etkileyici filmdi.