Birçok coğrafyanın tanrilari ve mitoslari gibi Kadim Mezapotamya'nin da bu anlamda kendine has karakterleri ve hikayeleri vardır. Gorkemli ve gizemli uygarlıkların doğduğu yer olan Mezopotamya; insan yaşamlarının bütün yönlerini ve onların bağlı olduğu tanrilari ele alan metinlerin de anlattığı zengin miras, bu kültürel merkezden günümüze ulaşmıştır(Hattstein,2000:16). Bu nedenle Mezopotamya'da insan denilen varlık için yaratıcı sonuclar önce hayal etmekle başlar diyebiliriz.Bu coğrafyada insan icin tanrılara karşı kendi iradesinden,kişiliğinden ve özünden uzaklasarak,ruhunu zayıflatarak kutsal gordugu irade önünde kendi iradesini reddetmeye,kendi bilinç ve zekasina az yer vermeye mecbur etmistir.insanlarin kendisini seçme ve özgür kılma hürriyetinden de mahrum bırakmış denilebilir.Bu bağlamda mistik bir yaşama sahip olan Mezopotamya insanin bilinçaltı da inceleme gereken bir alan olarak karşımıza cikmaktadir.Mezopotamya toplumlari tanrıların yaradilisina,kozmos rolünün sinirlarina ve bunun gibi metafizik olaylara anlam yüklemeyi onemsemislerdir(Rochberg,1996:475-485)
Mezopotamya'nin bilinen tanrilarinin genel özelliklerinden bahsedecek olursak bu coğrafyanın tanrilarina olan yaklasim mitolojik ve psikolojik bakis acısıyla olmalıdır cünkü Mezopotamya tanrilari ile ilgili bilgiler ve anlatimlar eski cag mitolojik belgelerinde daha belirgindir. Bu belgeler bilinen ve görünen dünyanın cok otesinde bir gücü temsil eden tanrılardan bahseder(Segal,2012:71)Eski Mezopotamya insanı, tanrıya ve doğaya anlam verme gerekliliği ile hep karsilasmistir.Her şeyden önce yaradilisi gerçekleştiren yegane güç olan Tanrı kavrami,bu insanlari derinden etkilemistir.Bu insanlar icin tanrı esasen bir arayis,elde edilemez ,gözler önüne sergilenemez,ulasilamaz bir güç olmustur.Boylece insanin en büyük uğraşı da yenilgisi de tanrı imgeleriyle baslayan, yani zihnin uzaniş biçimi olarak nesnelestirdikleri mitolojik tanrısal varliklardir.Insanoglu böylece kutsal gordugu değerlerini,ulaşamadığı bir tanrı özlemine baglar(Erguven,1996:141). Bu yaklasim insanların tanrilarina hayatı anlamlar yuklemesi ile gerçekleşir. Eski Mezopotamya insanlarını genellemekle birlikte,tanrilarina yönelik totem tarzı yaklaşımlara sahip olan bu insanlar,doğanın kendi sorunlarını yine kendine has yöntemler ile cozebilcegine inanmislardir.Bu cozumlemede insanin imgeleminde besledigi ya da umut ettigi gibi korku ya da acıma gibi niteliklere rastlanmaz.Bu reel yaklaşımı orneklendirecek olursak,insandaki elma özlemi,insanı dışarıda varlığı olan elmaya yöneltir,elma gerçektir. Ama tanrıya ulaşma özlemi dışarıda hiçbir zaman nesnesini bulamaz.Elma özlemi ile kavusulan elma;tanrı imgeleriyle bulunulamyan,kavusulamayan tanrıdan daha gercektir(Erguven,1996:141). Bu coğrafya insanı düşünce dunyasi reel olan maddi yaklaşımdan dolayi yaşamlarında hep bir arayis içinde olmuslardir.Esasen çok tanriciligin temel gudusel sebeplerinde bu tarz arayis biçimleri yatar.Bu insanlarin birden çok tanrıya yönelme sebeplerinden biri de kainatta vuku bulan kozmik olaylarin bir tek irade tarafından yapilamayacagi düşüncelerinden kaynaklanmaktadır.Mezopotamyalilari bu düşünce tarzına iten nedenlerden biri de bu insanlarin yaşamsal.ihtiyaclarini tek başlarına karsilayamamalari ve doğayı tek başlarına müdahale ederek kontrol altına alamayislarindan kaynaklanmaktadır. Insanlarin kendileri acisindan yaşamlarına dair bu olumsuz gerceklikler,insanlari farklı düşüncelere suruklemistir.
Bu yaklasim baglaminda,bir varlığın diğer bir varlığa ihtiyaç duymadan var olabilecegi dusuncesi, yani tek tanriciliktaki Allah kavrami gibi, çıkış noktası olarak gordukleri bir yaratıcının olabilecegini düşünmeleri o dönemde de muhtemel diyebiliriz.Mezopotamya tanrilarinin ve dinlerinin kısa bir tarihini oluşturmak oldukça zordur çünkü farklı alandaki dinlerin panteonlari da birbirinden farklidir.Bu cesitlilikten bölgenin ne kadar etnik olusumlu ve zengin kültüre sahip olduğu anlaşılır. insanlar tanrilarin kendi güçlerine ve kaderlerine hukmettiklerini bildiğinden onlardan yardım bekler ve kabul olup olmayacağını bilmeden kurbanlar sunarlardi bundan dolayı Mezopotamya'da tanrıların ezelden beri evrene hukmettiklerine dair inanc, aynı zamanda onların güçlerinin de hesaplanamaz olduğu inancını da guclendirmistir(Uhlig,2006:30)
Mezopotamya toplumlarinda dunya üzerinde görülmeyen ve vazgeçilmez olduğu icin gerçekliğinden de kuşku duyulmayan olağanüstü bir alemin olduğuna inanilirdi ve bu aleme anlam yükleyerek daha da kutsal bir hale getirmeye calismislardir. Kısacası evrenin büyük bir tanrılar topluluğu tarafından tutulup yönetildiğine inaniliyor ve bu tanrıların da insanlara benzeyebilecegi tasavvur ediliyordu(Bottero,2006:11). Buradan anlaşılan şu ki; tanrilarin fiziksel anlamda insanlara benzeyebilcegi fakat insanüstü bir güce sahip olduklarına inanilmisti. Toplumların bu yaklaşımına dair; dinin ve tanrının bir değere sahip olup olmaması degil bir toplum ya da insan adına hangi değeri yansttigi dusunulmustur.Bu dusunus biçiminde,tanrılar ve dinlerin toplumlara gore değiştiği soylenilebilir fakat ortak yön olarak Mezopotamyalilar, Eski Yakindogu'daki komşu kültürlerdeki gibi rüyalara,göksel olaylara ve kurban sunularina inanirlardi.Gokler,kehanetler,tanrilari iceren göksel cisimlerin tezahuru , özelliği ve gelişimi gozlemlenerek spesifik gok işaretleri anlaşılmaya calisilmistir.(Rochberg,2004:9-10). Bunlara getirilen yorumlama ve yakistirmaya örnek tanrilar olarak Istar/Venüs, Ninurta/Merkür, Satürn,Marduk/Jupiter,Nergal/Mars gibi benzeri şekilde yorumlama ve yakistirma yapılmıştır.Nitekim Mezopotamyalilarin tanrilari ile olan iliskilerinin benzerlerine çevre kültürlerde de rastalnmasini şu şekilde aciklayabilriz; Kadim Yakindogu toplumlarının diyalektigi icin, bu tür konularda birbirine benzer ortak akil yurutme yetisine sahiptirler denilebilir.
Bu coğrafyada tanrı ve inanc sistemi bir toplum ya da insanda en yuksek erdemleri bir varlıkta simgelestirme ve cisimlestirerek en yüce olanı temsil etme arzusundan kaynaklanir(Nietszche, 2014 :197). Eski Mezopotamya insanin zihninde tanrı, gerçekleşen bir hadisenin kaynağı olarak kabul edilirdi.Varolussal bir noktadan bakıldığında hadisenin çıkış noktasinin tanrının bir eylemi olarak goruldugudur. Nitekim bunu Sümer ve Sami kavimlerinde de goruruz,insanin ve evrenin yaradilisinda olduğu gibi. Boylelikle gerçekleşen her olay bir tanrıya atfedilme zorunlulugundan bir çok tanrının bulunduğu bir inanc sisteminin oluşması kacinilmazdir.Vuku bulan hadiselerin insanlar üzerinde bırakmış olduğu iyi ya da kötü etki aynı şekilde ofkeli ve merhametli tanrıların ortaya çıkmasına zemin hazirlamistir.Icinde bulundukları refahin devamı ya da gazabin defi icin failleri memnun etme gereği tapinaklar,ritueller ve sunular gibi olguları doğurmuş olmalıdır.
Mezopotamya'da bir hakikatin anlasilmasinda,yaraticiyi ve hayatı dusunen ve bunlara anlam yuklemeye çalışan insanlar icin fizyolojik olan "etki-tepki" davranışının yerine örneğin "iki saatin bir saatçi tarafindan kurulup, artık hep aynı saati,aynı dakikayi,aynı saniyeyi göstermesi" (Leibniz,1949 : 5-7) ornegi gösterilebilir.Onceden kurgusu hazirlanmis,zamanın dusunus perspektifiyle uzlastirilamayan "ruh-beden"iliskisinin fizyolojik yönünün ağır bastığını goruruz.Bu duruma dönemin çok tanriciligi ile günümüz tek tanriciligin arasındaki temel farkta denilebilir.Bu bağlamda o dönemde Mezopotamya toplumlarinda,insan ve inanc arasındaki aracilar,yani insanlarin kendileri ruhun rolünü pasif hale getirmislerdir denilebilir.Yaraticiyi ve evrenin anlamaya açıklık getirmek için hiç durmadan tanrı mudahalesinin yani her an insan dışı gerceklesen ve ilahi olan mucizeyi zorunlu kilan hakikat ,insanlar tarafından ortadan kaldirilmaya calisilmistir denilebilir.Bu duruma örnek olarak ruh ile bedenin, insan denilen varliktaki birleşim özellikleri itibariyle yaratılanı yaratıcı tarafindan tasarlayarak yaratilmasina ve kendisinden olmasına yani bu kutsi ve ulvi birlesime Heredotus'un dediği gibi "İnsanin kaderi ruhunda saklidir"( Adler,1995:97) denilebilir. Fakat eski Mezopotamya kavimlerinde bu tarz düşüncelerin olmamasının sebebi totem be paganizme, pragmatist açıdan yaklasmalarindandir.Yani tanrilarin ihtiyaçlar için yaratıldığını düşündükleri içindir.Donemin insanlari yaraticiyi,hayatı simgeci ve çişimi olarak anlamaya calismislardir. Bu dusunus tarzinin ve Mezopotamyali insanlarin bilincaltinin bu konularda ne kadar derinlik kazandığının bir kanıtıdır.
Yorum Bırakın