Çağdaş dansta önceki dönemlerden farklı olarak beden ve dans daha ilkelleşmiştir. Aslında
doğal olana bir dönüş vardır. Dansçı artık daha özgürdür. Baleye baktığımızda daracık
kıyafetler içinde birbirinden neredeyse hiçte farklı olmayan çoğu figürden tamamen arınmış
insanın ilk varoluş dönemlerinde ki doğal, içten ve rastgeleliğe bir dönüşüm gerçekleşmiştir.
Bu alanda örnek verebileceğim ve üzerine konuşacağım ilk sanatçı İsadora Duncan olacak.
Duncan, tüm bu kabul görmüş ve kalıplaşmış dans anlayışına yeni bir bakış açısı
kazandırmış ve dansı ilk ve en saf haline geri döndürmüştür. Bu durumu kendisi bizlere
şu sözler ile aktarır “Bir zamanlar vahşiydin, seni evcilleştirmelerine izin verme”
Bu sözü ile Duncan'ın anlatmak istediği bizleri sürekli bir kalıba sokan ve nasıl olacağımıza karar veren normlara karşı durarak ancak gerçeğimize ulaşabiliriz. Yine kendisi bedeni serbest bırakmanın, balenin tam aksi olarak rastgele ve içten, doğal hareket etmesi gerektiğine inanır.
Bunun için de bedeni serbest bırakmak gerekir bu serbestlik en başta dar kıyafetlerden
kurtularak ve bizlere dans adı altında dayatılan figürlerden soyutlanarak elde
edebileceğimizi savunuyor. Kendisi antik yunan tarzı bir giyim şekline sahip olması çokça
eleştirilse de bedeni sıkı sarmayan doğal halinde kalmasına izin veren kıyafetler dans
ederken daha rahat hareket etmemize yarar sağlar bu sebeple bu giyinişin her ne kadar antik
döneme ait olsa da aslında daha çok modern olduğu görüşünde.
Duncan, dansın bu ilkelliğine beden ile vurgu yapar bedenin salınımı bile doğal olan figürleri
ile antik zamanlarda ayinlerde yapılan danslar kadar ilkel olabilen Duncan, bunu yapma
sebebini gerçeklik olarak açıklıyor. Çağdaş dans gerçek danstır. Çağdaş dansta ki beden
gerçektir. Yapay hareketler ile robotlaştırılmış insan olmaktan çok kuğu olmaya
odaklanışmış veya abartılı kıyafetlerin ardına gizlenmiş bir şey değildir. Dans onun için bir
özgürlüktür beden özgür bırakılmalıdır ki gerçek olanı deneyimleyebilelim. Elbette kendisi
özgürlüğe feminist bir görüş ile yaklaşıyor ancak yazının konusu ile bağlantılı olmadığı
için o konuya değinmeyeceğim. Kendi sözleri ile bu özgürlüğü şöyle açıklıyor;
“Sanatımın simgelediği bir şey varsa, o da kadın özgürlüğüdür. Ve bu özgürlüğün meşru
hale gelmesidir. Kadınlar kendilerini yeni kıtadaki Püritanizmin entrikalarından ve dar
kalıplarından kurtarmalıdır. Bugün birçok Amerikalı kadının yaptığı gibi o tahrik edici
giysiler içinde kasılmaktansa, tümüyle çıplak dans etmeyi yeğlerim. Çıplaklık gerçek
olandır. Gerçek güzelliktir. Sanattır. Ve bunun için de asla ve asla bayağı olamaz. Benim
bedenim sanatımın tapınağıdır.”
Duncan, dansını tüm özgünlüğüne rağmen bedenini doğayla bağlantı kurmasına yarayan bir
araç olarak kullanmış ve onun karşısında değil içinde yani doğanın bir parçası olarak insan
bedenini kullanmıştır. Bedeni her ne kadar doğal olana yaklaştırırsak gerçeğe o kadar
yaklaşmış oluruz. Bedenimiz sayesinde gerçeğe ulaşabiliriz, hatta Duncan’a göre tek gerçek
"bedenimizdir".
Yorum Bırakın