Yeraltı Edebiyatı dediğimiz türün belki de mihenk taşıdır. Satırlarda ki sözlerde insanı dövebilecek kelimeleri bulunan, okudukça can yakan daha da çok okutan yazar. Beni yakan bir kaç alıntısını derlemek istedim;
- Hiçbir yere ait olmayanları iyi tanırım. Her yere aitmiş gibi davranırlar.
- Terk ettim okulu. Belki hâlâ bir yerlerde kayıtlarım duruyordur ve yoklama kağıtlarına “yok” yazılıyorumdur. Ve belki de benim için söylenecek en yerinde kelimedir. Ben yokum!
- İnsanın kullandığı ilk alet, başka bir insandır.
- "Sorarlarsa, 'Ne iş yaptın bu dünyada?' diye, rahatça verebilirim yanıtını: Yalnız kaldım. Kalabildim! Altı milyar insanın arasında doğdum. Ve hiçbirine çarpmadan geçtim aralarından..."
- "Ben sadece fazlasıyla ciddiye almıştım, küçükken babamın bana birini üzdüğümde söylediği o sözü. “Kendini karşındakinin yerine koy” ve ilk başlarda bunu o kadar çok yapmıştım ki, bir gün dönüş yolunu yani kendimi bulamadım.
- Tek başarım ölmek olacak. Çok güzel öleceğim. Mükemmel öleceğim.
- Tuttukları dilek için bile para verir insanlar. Havuzlara, kuyulara para atarlar. Dileğini bile satın almaya alışmış birine de barış hediye edilmez, satılır.
- Evde beni bekleyen biri var mıydı? Olsa hatırlardım. Çünkü insan yalnız olduğunu unutamıyordu. Denemiştim.
- Hayat ölüme dahil, Gazâ. Bir işe başlamak, bitirmenin yarısı, derler ya. Doğmak da öyle işte. Ölmenin yarısı.
- Ağladım. Hem de istediğim kadar! İnsanın gerçek özgürlüğü buydu: İstediği kadar ağlayabilmek. Belki bir de, istediği şeye ağlayabilmek...
- En büyük hatam insanlardan cümlelerimi bitirmelerini beklemekti.
- Çok geç alıştım ben yaşamaya.
- Oysa hayat, her bölümünde ayrı bir hikayenin döndüğü neşeli bir dizi değil, sonunda herkesin öldüğü ve katilin bulunamadığı sıkıcı bir filmdi..
Yorum Bırakın