Henüz gençti belki, tecrübesi az deneyimsizdi. Fakat hızlı büyümüştü sanki, hızlı ve ani. Beklemezdi de, hakketmezdi de küçük kalbi. Ajda kendi kendine düşünüyordu son bir kaç yılını, aslında iyi olmuştu da. Büyümüş, olgunlaşmış ve çiçek gibi açmıştı hayata gözlerini bir daha; bu sefer daha farkındaydı hayatın. Evet farkındaydı, evet büyümüştü de fakat değer miydi bilinmez. İlle de alması gerekiyor muydu herşeyini. Bir fırtınaya yakalanmış; çırılçıplak kalıncaya, hayat onun herşeyini alıncaya kadar direnmişti. Ve şimdi buradaydı, direnmişti ama değer miydi ki? Evet kendi ayakları üzerindeydi, kanatları vardı belki. Fakat değer miydi uçmaya yapayalnız kaldıkça? Başka bir sorunda uçamıyordu ki. Fazla ağır ve acı vericiydi, zincirlenmiş, yaralanmıştılar. Bedeli büyük olmuştu büyümenin ve de çok erkendi belki...
Ama iyi olmuştu ya, iyi olmuştu. Arkasında ayak izi bırakmadan yürüyor, koşuyor özgürce dolaşıyordu.
Kaybettiklerine tekrar gelicek olursak en çok da güvenini kaybetmişti. Hem insanlara hem de hayatta karşı güvenini kaybetmişti. Fakat Ajda Ajda'ya yeterdi; bir yere kadar yeterdi, bir yerden sonrasına gitmezdi. Kendini bilir ayak uydururdu kendisine. Zaten kendisi dışında kim güvenilirdi ki? İnsanların menfaatçiliği mi? Hayatın küçük ve kendince komik bulduğu sürprizleri mi? Dalgalar mı yoksa serin sular mı daha çok korkuturdu onu, bilinmez. Seçim yapması zordu Ajda için...
Büyümenin bedeli demiştik; öyle hiç beklemediğiniz bir anda hiç beklemediğin birinden, birilerinden -belki kendinden?- gelirdi.
Zaten kimse hazır değildi, hepsi daha çok gençti.
Kimi beyaz goncalar; kırmızıya boyanır sunulurdu, kimileri koparılır da kızarırdı, kimilerine hiç dokunulmazdı dokunulmazdı da onlarda solardı kederden. Susuz kalanı da var, güneşe ve ilgiye mahrum edileni de. Demek istediğim her filizlenmemiş bir gonca her şekil bir şekil büyümeye, açmaya, kızarmaya, belki koparılmaya belki solmaya mahkûmdu. Belki bir bahar bir sevgilinin kollarında, belki kışta gözde bir parça olmaya koparılır veya bir güz günü gelince; sonu belliydi her çiçeğin.
Nerde ne zaman büyüdüklerini bilemedikleri gibi , bir de nerde ne zaman solucaklarını da bilemezdiler. Kökleri bağlıydı toprağa bi kere, başka ne çare? Bir küçük fanusları vardı, uzaktan sevilirdi, sonra kurur giderdi. Bir küçük kalpleri vardı kırılır giderdi, bir küçük ışığı vardı oda tükendi. Kökleri vardı bütün Firdevs'i kaplayan, göz kamaştıran ruhları. Ve bir gün hepsinin sonu acımasızca biterdi, yerine yenileri vardı zaten ve belki bu yüzden unutulur giderdi...
~~~Agaphe
Yorum Bırakın