Adnan Yücel, aşk ile kavgayı şair avuçlarında harmanlamış toplumcu gerçekçimiz. Kimi şiirleri meydanlarda, kimi şiirleri konserlerde, kimi şiirleri nasırlı avuçların arasındaki kitaplarda hayat bulmuş zamanla rafların uzanılmaz yerlerinde unutularak değeri bilinmemiş şairlerimizdendir.

Adnan Yücel, 1953 yılında Elazığ'da doğdu. Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ile Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümünü bitirdi. Çeşitli yerlerde öğretmenlik yaptı. Daha sonraları ise Çukurova Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı.

ekşisözlük'te o zamanlar Çukurova Üniversitesi'nde Adnan Yücel'den ders almış bir kullanıcı onun hakkında şunları söylüyordu. "Sakin, sessiz ve derin bakışlı. Nizami giyinir. Kahverengi klasik takımı üzerindedir. Elinde her zaman sigarası ve gazetesi vardır. Dumanlı bakar. Kafası pek işinde değil gibidir. Karizmatik ve sert görünür. Ancak sohbeti çok tatlıdır."

Adnan Yücel, Anadolu şiirini temsil ediyordu. O toplumun kavgasını kendi kavgası bellemiş ve bu kavgada en büyük inancını içinden geldiği topluma beslemişti. Adnan Yücel, şiiri "toplumu ve dünyayı değiştirme arzusunu gerçekleştireceği bir dil" olarak görmekteydi. Şiirleri kitleleri cesaretlendirmek için yazıyordu. Muhalif ve yüksek sesli bir şairdi. Korkusuz tanımını kolaylıkla sırtlayabilecek birisiydi. Lirik-politik üslubuna romantik devrimci karakteri eklenince şiirleri bir gerçekliğin evrenine götürüyordu insanı. "Sevmesini bilmeyen insan dövüşmesini bilemez. İnsan bir şeyi sevecek ki o sevdiği şey uğruna kavga verebilsin. Bu yüzden aşk ve kavgayı iç içe görüyorum” diyordu.

Bir inancın yüceliğinde buldum seni
Bir kavganın güzelliğinde sevdim
Bin kez budadılar körpe dallarımızı
Bin kez kırdılar
Yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
Bin kez korkuya boğdular zamanı
Bin kez ölümlediler
Yine doğumdayız işte yine sevinçteyiz

Türkiye bir sabah uyandığında sokaklarda tank paletlerinin mekanik gürültüsü, postal sesleri, radyolarda şırıltılı okunan ve tekrarlanan darbe bildirileri, yurdun dört bir yanında bir siyasal çatışma hengamesinde teker teker toplanan ve dayak yiyen gençler vardı. Tutuklanan siyasi parti liderleri, düşürülen hükümet, yasaklanan kitaplar, içeri atılan sanatçılar, cezaevlerindeki işkenceler ve ardı sıra imzalanan idam fermanları... Şüphesiz Adnan Yücel böyle bir dönemde toplumsal muhalefet adına söylenmesinden çekinilen pek çok şeyi dillendirmiş ve şiirleriyle topluma moral olmuştur. Öyle ki sol cenah için büyük anlam ve travma barındıran olaylar hakkında da sıcağı sıcağına şiirler kaleme almıştır. 18 yaşında ölüm orucuna katılan Aysel Zehir için "Direnç Çiçeği", dönemin devrimci sol grupları için "Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek", Diyarbakır Cezaevi olayları için ise "Dörtlerin Gecesi" şiirlerini yazmıştı. 

Düşlerin sonsuza koştuğu yerde
Sabrın çiçeklerini açtığı yerde
Asla kapanmaz yaşanan defter
Çünkü tarihin en güzel yerinde
Son sözü hep direnenler söyler

Doğa imgelerini şiirlerinde sık sık kullanan Adnan Yücel zaman zaman romantik devrimci şiirlerine pastoral hisler katardı. Şüphesiz bu pastoral ezgiler onun bağrından koptuğu dağların, ovaların, Anadolu'nun kağıtlarına bıraktığı bir imzadan başka bir şey değildi. Akdeniz'i özel severdi şair. "Çılgın bir Akdeniz baharı gönlüm" diye başlıyordu bir şiirine. Ve şöyle bitiyordu:

"Bir grevin üstüne yağmur yağıyor
İnce ince
Tek tek ve çiseleyerek
Her damla bir grev gözcüsü
Her gökgürültüsü bir slogan
Açılıyor birdenbire pankartlar
Bu gökyüzünde grev var..."

Katılan kadar katılmayan da vardı Adnan Yücel'e. Özellikle İkinci Yeni'nin yükseldiği dönemde kimisi şiirini kolaya kaçmak olarak görüyor, kimisi toplumcu gerçekçi tavrını eleştiriyor, kimisi anlatı tarzını eleştiriyordu. Adnan Yücel ise kendisini eskinin yalnız kalmış savunucusu olarak görüyordu. Durduğu noktayı iyi bilen bir şair ve o noktaya sadık. "Ben çıtamı anlasınlar diye alçaltamam" diyor ve anlatısını "Yüzyıllardır acı çeken bir halkın çığlığı ancak böyle çıkıyor" diyerek savunuyordu.

 

Grup Yorum'un Yürek Çağrısı ve Sevda Türküsü, Saian'ın Berhava şarkısında Adnan Yücel'in dizelerine rastlarız. Döneminde çeşitli gruplarca benimsense de Adnan Yücel günümüzde kuytu köşelerde kalmış, şiirleri kadar ismi bilinmemiş şairlerdendir. 2015'te Yaşar Kemal'in cenazesinde Haydar Ertem, "Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek" şiirini eşsiz bir etkileyicilikle seslendirmiş ve Adnan Yücel'i yeniden hatırlatmıştı bizlere. 

24 Temmuz 2002 yılında kanser hastalığı nedeniyle Adana'da henüz 49 yaşındayken hayata gözlerini yumacaktı Adnan Yücel. 1 yıl mücadele etmişti hastalıkla. O zamanlar bile umudunu diri tutuyor ve yaşama olan bağlılığını yaşıyordu şiirlerinde. Şöyle anlatıyordu umudunu ve kanseri yeneceğine olan inancını...

Kırılan bir dalın acısı değil bu
Bir gülün solma sancısı değil
Öyle kolay teslim olmak yok
Beynimde uçuşan imgeler var daha
Dizelerini okşamam gereken şiirler var

Sohbetlerinden derslerindeki nasihatlerine, röportajlarından konferanslarına, meydanlardaki haykırışlarından kitaplarındaki fısıltılarına kadar bıraktığı miras aşk ve kavgaydı Adnan Yücel'in. Belki ismi rafların uzanılmaz yerlerinde kaldı ve duyulmadı. Ama mücadelenin tam ortasında duyduğumuz dizelerin arkasında bir Adnan Yücel imzası çıktı. 

"Sevmek demek kavga demek bilirim
Türkü türkü, şiir şiir söylerim
Senden uzak yaşamayı n'eylerim, özlem özlem
N'eylerim yasak yasak, n'eylerim"