Tanpınar’ın şehirleri

Tanpınar’ın şehirleri
  • 0
    0
    0
    0
  • Tanpınar, Osmanlı’nın en karanlık yıllarında 1901 yılında doğmuş olup İmparatorluğun dağılmasını gözlemleyen kuşaktandır. Bu kuşak bildiğimiz üzere imparatorluğun dağılmaması ve yeniden güçlenmesi üzerine hep bir arayış içinde olmuştur. Tanpınar’da bu arayış içindedir. Yazarken arar, arayışlarını edebiyatın içinde yapar. Roman onun için bir düşünme alanıdır. Cumhuriyetle beraber modernleşme yolundaki adımlar ve bu adımlarla geride bıraktıklarımız, batıya yüzümüzü çevirip geleneklerden kopmamız onun kalemine dahil olmuş konulardandır. 

    Tanpınar, geçmişi gelecek için düşünür. 

    Bir yandan cumhuriyetçi olması bir yandan eskiye özlem duymasından dolayı iki tarafa da yaranamamıştır. Sağcı ve solcu iki taraf dışında Tanpınar, dönemin entellektüelleri ve yazarları tarafından pek kabul görmemiştir.

    Şiirlerinde kendine yetinemeyip her zaman mükemmeli aramıştır. Bazı şiirlerini hocası Yahya Kemal gibi senelerce bekletmiştir. Bundan dolayıdır ki şiirlerini ancak şantaj yoluyla yayımlamak zorunda kalmıştır. 


    Tanpınar Erzurum, Ankara, Bursa, Konya ve İstanbul’dan oluşan Beş Şehir’i edebi bir üslupla kaleme almıştır. Bu beş şehir yazarın daha önce yaşadığı ve Türk medeniyeti için önemi olan şehirlerdir. Şehirleri anlatırken eski ve yeni çatışmasının şehre vurduğu havayı gözlemlemiştir. Öyle ki “Mazi daima mevcuttur. Kendimiz olarak yaşayabilmek için, onunla her an hesaplaşmaya ve anlaşmaya mecburuz.” Demiştir. 


    ✨İlk şehir Ankara’da Milli Mücadele ruhunu hisseder. Ankara ona göre destansı ve savaşçıdır. Şehrin tarihinden, savaşlarından ve yok edilen mimarisinden bahseder. Bu şehirde en beğendiğim kısım Ankara Kalesi ile Atatürk’ün Büyük Taaruz’da tepeye doğru ağır adımlarla çıktığı fotoğrafını bağdaştırmasıdır. 


    ✨Erzurum’a gelince savaşın şehirde açtığı derin izleri görür ve içi burkulur. Savaş ve depremin halk üzerinde uğrattığı zararlara değinir. Üçüncü gidişinde şehri daha bir toparlanmış olarak bulur. Atatürk ile bu şehirde karşılaşır. Atatürk’ten en çok bahsettiği şehirdir. Atatürk ile ilgili anlattığı bir anısı beni gülümsetmişti: “ Ne pahasına olursa olsun sözünü tutacaktı. Yemeğe kalmayacaktı, fakat ikindi çayı içmeye razı oldu. Yarım saate gidecekti. Üç buçuk saat bizimle kaldı.”


    ✨”Konya, bozkırın tam çocuğudur” diyerek şehri anlatmaya başlar. Bu şehirde Selçuklular, İlhanlılar’ın Anadolu’yu tahrip etmesi, mimari yapı ve mevlevilik fazlaca yer tutar. “Mevlana’dan söz etmeden Konya anlatılmaz” diyerek Mevlana’nın Konya’ya gelişini, şairliğini, Şems-i Tebrîzî ile yakınlığı ve hakkında çıkan dedikodunun asılsızlığından bahseder. “ insan insanda -daha doğrusu iki kaşının arasında; çünkü oraya bakılır- Allah’ı görür ve onu tebcil eder. Şems Mevlânâ münasebetini hiçbir şey bu selam kadar iyi izah edemez.” 

    Konya’da mevlevi kültürünün şehre verdiği uhrevi havaya da değinir. Tanpınar, Anadolu türküleriyle bu şehirde tanışmıştır. 


    ✨yazar zaman ile bağdaştırdığı Bursa için; “Şimdiye kadar gördüğüm şehirler içinde Bursa kadar muayyen bir devrin malı olan bir başkasını hatırlamıyorum” demiştir. Bu şehir İlk kuruluş havası verir. Eski-yeni çatışmasını yaşar. Geçmişi düşünür, ölümü hisseder ve ikinci bir zamanın da olduğunu fark eder. İkinci zaman dediği onun çocukluğu ve yaşanmışlıklarıdır. 


    ✨Kapanışı İstanbul ile yapar. Romanlarında İstanbul’u bir karakter olarak ele alan Tanpınar, denemesinde de en uzun yer verdiği şehirdir. Hocası Yahya Kemal gibi İstanbul’dan “Türk İstanbul’u” olarak bahseder. Eskiye özlemi burada daha hissedilir vaziyettedir. eski kimliğini kaybeden İstanbul’u ve bu kaybedişe neden olan mali sorunlar, harpler ve yangınları anlatır. İstanbul deyince akla gelen mimarilerden söz eder. Başmimar Sinan’dan, Süleymaniye’den, Sultan Ahmed Camiinden… Tanzimat mimarisinin zevksiz olduğunu söyler ve bir üslup taşımadığını belirtir. Nedim ve Lale Devri’ni anlatır. Son olarak aslında bugünde var olmakla geçmişi özlediğini, özlemini o günde yaşamak olmadığını anlatıyor: “ Niçin Boğaz’dan ve İstanbul’dan bahsederken bütün bu dirilmesi imkansız şeylerden bahsettim. Niçin geçmiş zaman bizi bir kuyu gibi çekiyor? iyi biliyorum ki aradığım şey bu insanların kendileri değildir; ne de yaşadıkları devre hasret çekiyorum.”

    “ Hatta Kanuni’nin Sokullu‘nun İstanbul’unda bile on dakikadan fazla yaşayamam.”

    Bu cümleler onun geçmiş ve gelecek düşüncesini anlamamıza yöneliktir.


    Tanpınar, kitabını “ bizim yapacağımız yeni, Müstahsil ve canlı bugünün rüzgârına kendimizi teslim etmektir. O bizi güzelle iyinin, şuurla hulyanın el ele vereceği çalışkan ve mesut bir dünyaya götürecektir” Diyerek bitirmektedir. 


    Beş Şehir benim hayranlıkla ve edebî tanımlamalara doya doya okuduğum bir eser oldu. Tanpınar’ın üslubu o kadar güzel ki…

    Muhakkak okuyun derim. İyi okumalar, kitapla kalın.🩷


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.