Ufuk Açıcı Saykodelik Filmler

Ufuk Açıcı Saykodelik Filmler
  • 3
    0
    0
    0
  • Enter the Void

    2009 yapımı bir Gaspar Noe filmi olan Enter the Void (Boşluk), başrollerinde Nathaniel Brown, Paz de la Huerta ve Cyril Roy'un yer aldığı ufuk açıcı bir saykodelik film. Filmimizi Point of View (POV) dediğimiz çekim tekniği ile yani kahramanımız Oscar'ın gözünden izliyoruz. Sırf bu özelliği bile bu listede yer almasını sağlayabilir, ancak dahası da var. Film Tokyo'nun ışıltılı gecelerinde ve sokaklarında geçiyor ve bizleri sık sık DMT bağımlısı Oscar'ın, uyuşturucu etkisinde gördüğü parlak, fraktal, biraz rahatsız edici ve zihnimiz pırıl pırılken bile beynimizi zorlayabilecek görüntüler ile uzun uzun baş başa bırakıyor. Ölüm, hayat, ruh, reenkarnasyon, kan bağı... Gaspar Noe, 2 saat 40 dakikanın sonunda gerçekten de boşluğun varlığını iliklerimize kadar hissettirecek bir film hediye etmiştir.

    Fear and Loathing in Las Vegas

    Yönetmenlik koltuğunda Terry Gilliam'ın oturduğu 1999 yapımı filmin başrollerinde Johnny Depp ve Benicio Del Toro yer almaktadır. Gazeteci Raoul Duke (Johnny Depp) ve Avukat Dr. Gonzo (Benicio Del Toro)'nun Las Vegas'a yolculuklarını ve burada geçirdikleri saykodelik günleri anlatan filmde, Johnny Depp ve Benicio Del Toro gerçek anlamda yüksek ve kaliteli bir oyunculuk performansı göstermektedirler. Bilinen karizmatik, havalı hallerinden epey uzak, çılgın ve uyuşturucu bağımlısı karakterleri canlandırmalarına rağmen film boyunca uyuşturucu etkisi altında oynadıkları sahnelerdeki diyalogları ve abartı ancak mizah dolu diyalogları ile bizleri mest etmektedirler. Özellikle bir eter sahnesi vardır ki, Raoul Duke'un sahnenin başında söylediği şu sözler sahneyi hatta filmi özetlemektedir; "Yanımızda iki torba ot, 75 adet meskalin hapı, 5 çarşaf kurutucu asit, yarısı kokain dolu bir tuzluk ve bütün bir galaksi dolusu çığlık ve kahkaha attırıcı ve zıplatıcı vardı! Ayrıca çeyrek galon tekila ve rom ve 1 koli bira, bir parça da ham eter ve iki düzine amilimiz vardı... Beni üzen tek şeyse eterdi. Çünkü dünyada hiç bir şey eter alemine takılmış bir adam kadar sorumsuz ve ahlaksız olamazdı."

    Pi

    1998 yapımı olan Pi filmi Darren Aronofsky imzası taşımaktadır. Filmin başrolünde ise Maximillian Cohen karakterini canlandıran Sean Gullette yer almaktadır. Film $60.000 gibi çok düşük bir bütçeyle çekilmiş ve bir gişe filmi olmamasına rağmen 3.216.970 dolar hasılat yapmıştır. Filmin tamamı siyah beyaz olmakla birlikte Aronofsky'nin ayak seslerinin sinema dünyasında yavaş yavaş duyulmaya başlamasını sağlamıştır. Filmin ana karakteri Maximillian asosyal, şizofreni belirtileri gösteren dahi bir matematikçidir. Evrendeki tüm düzeni matematiksel olarak açıklayabileceğine inanan karakterimiz, borsanın matematiğini çözebileceğini ve tüm değişimleri önceden kestirebileceğini iddia etmektedir. Filmde Breaking Bad ve Better Call Saul'dan da hatırlayacağımız usta oyuncu Mark Margolis de yardımcı oyuncu olarak yer almaktadır ve Sol Robeson adındaki Rus bir matematikçiyi oynamaktadır. Max'ın bir nevi akıl hocası olan Sol, film boyunca Max'e öğütler verir ve evreni anlamak için sadece matematiğin ve sayıların değil sanatın ve duyguların da önemli olduğundan bahseder. Kısaca matematik, istatistik ve felsefe sevenler için hazine değerinde bir filmdir.

    Fantastic Planet ( La Planete Sauvage )

    1973 yapımı bir bilim kurgu animasyonu olan Fantastic Planet'in yönetmenliğini Rene Laloux yapmıştır. Film, 1973 yılında Cannes Film Festivali'nde Grand Prix ödülü kazanmıştır. Fantastik bir dünyada geçen animasyonumuzda o dönemin siyasal konjonktürüne güçlü göndermeler vardır. Ancak bu göndermeler o dönemle sınırlı kalmayıp günümüzde dahi izlendiğinde derin etkiler bırakabilmektedir ve içerisinde çok derin mesajlar barındırmaktadır. Bizim bildiğimiz dünyadan farklı, bambaşka bir gezegende geçen filmde biz, yani bildiğimiz insanoğlu OM olarak isimlendirilmiştir ve o gezegenin halkı Draag'lar tarafından evcil hayvan olarak kullanılmaktadır. Oldukça saykodelik sahnelere ve fikirlere sahip animasyonun bir o kadar etkili müziklerini Alain Goraguer yapmıştır.

    Eraserhead

    David Lynch imzalı 1977 yapımı bir film olan ve başrolünde 1996 yılında kaybettiğimiz Jack Nance'in yer aldığı Eraserhead, atmosferi, diyalogları, mekanları ve karakterleriyle aslında kelimelerle tarif edilebilecek bir film olmamakla birlikte saykodelik film dünyasına adını altın harflerle yazdırmış bir filmdir. Hatta söylentiye göre Stanley Kubrick filmde kullanılan ve bir yaratık olan bebeği nasıl yaptığını öğrenmek için Lynch'e oldukça ısrar etmiş, para teklifinde bile bulunmuş ancak David Lynch'i bir türlü ikna edememiştir. Filmi izlerken kendinizi bir rüyayı seyrediyormuş gibi hissedebilir ve film bittiğinde de bir kâbustan uyandığınızda yaşadığınız hisleri yaşayabilirsiniz. Filmde o kadar çok metafor, imge ve mecaz vardır ki takip etmekte zorlanabilirsiniz. Kısacası konusunun kolay kolay anlatılamayacağı bu filmi sadece izlemeniz ve kendi iç dünyanızda yorumlamanız gerekmektedir.

    Trainspotting

    Yönetmenliğini Danny Boyle'un yaptığı İskoç yapımı Trainspotting, Irvine Welsh'in aynı ismi taşıyan kitabından uyarlanmıştır. Film dünyasında hem uyuşturucu karşıtı olup hem de toplumu ve onun dinamiklerini yerin dibine sokmayı başaran nadir filmlerden birisidir. Başrollerinde Ewan Mcgregor (Renton), Johhny Lee Miller (Sick Boy), Ewen Bremner (Spud) ve eşsiz performansıyla Robert Carlyle (Begbie) yer almaktadır. Bir grup uyuşturucu bağımlısı İskoç gencin başlarına onlarca bela açmasına rağmen neden halen uyuşturucu kullandıklarını, kendilerini dışlayan toplumun aslında ne kadar gereksiz, boş ve saçma hayallerle oyalandığını ve oyalandırıldığını anlatan Trainspotting, saykodelik filmler arasına adını altın harflerle yazdırmayı başarmıştır. Bunun yanı sıra filmdeki tabiriyle "İskoçya'nın en kötü tuvaleti" ve meşhur bebek sahneleri gibi rahatsız edici sahneler de adından çokça söz ettirmiştir. Not: Filmin 20. yıldönümünde Danny Boyle, 20 yıl önceki tüm oyuncular ile birlikte Trainspotting hayranlarına mükemmel bir sürpriz yapmıştır ve Trainspotting T2 'yi çekmiştir.

    Pink Floyd : The Wall

    Pink Floyd'un efsanevi albümü The Wall'un, senaryosunu Roger Waters'ın yazdığı, yönetmenliğini Alan Parker'ın yaptığı sinema filmidir. Filmin animasyonları da karikatürist Gerald Scarfe'ye aittir. Pink Floyd'un şarkılarının, melodilerinin, ruhunun sinemadaki görsel yansıması olan filmde toplumdan kendisini soyutlamış olan Pink karakterini Bob Geldof canlandırmaktadır. Filmde Pink'in yaşadığı bir dizi olaydan, geçmişinden ve çocukluk travmalarından dolayı toplum ve hayat ile arasına nasıl bir duvar ördüğünü, kendi hayatını, düşüncelerini ve çocukluğunu dışa vurarak anlatmayı başarmıştır Roger Waters. The Wall albümünde yer alan parçalar filmin olay örgüsü içerisinde ve animasyonlarda o kadar güzel kullanılmıştır ki filmi bitirdikten sonra The Wall albümünü bir daha asla eskisi gibi dinleyemez olursunuz; her defasında gözünüzde ve zihninizde filmden kareler canlanacaktır. Pink Floyd severlerin kesinlikle, sinema ve saykodelik filmleri sevenlerin ise mutlaka izlemesi gerekmektedir.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.