Kişisel yaralarımıza, anılarımıza ve küçük sevinçlerimize ayna tutmasının dayanılmaz hafifliğiyle bir Radiohead şarkısına anlam yüklememek mümkün değil. Grubun misyonu öncelikle bu mudur, bilmiyoruz ama Thom Yorke'un ''milleti üze üze ev yapması'' bu solisti tanımlamak için iyi bir pusula. 

Paul Thomas Anderson'ın 15 dakikalık kısa filmi Anima'nın müziklerini besteleyen ve görsel bir şova eşlik eden Thom Yorke, Daniele Luchetti'nin Confidenza (Trust, 2024) isimli filminde de karşımıza çıkıyor. Orijinal soundtrack listesini hazırlamış olması filme olan beklentiyi artırıyor şüphesiz.

Sevdiğimiz filmlerin zihnimizde yarım yamalak sahnelerden ibaret kalması, zaman geçtikçe birer anıya dönüşmesi tanıdık bir his. Belki de bu sebeple sürekli o filmlere dönüp bakıyor, anıları canlandırmaya çalışıyoruz. Tüm bunlara rağmen film müziklerinin izleyici üzerinde kalıcı bir etkisi oluyor. Radiohead'in duyulduğu iki yüzden fazla film ve dizi arasından yalnızca beşini seçmek epey zorlu bir süreç olsa da, hem bu filmleri anlamak hem de grubun diskografisinde bir tura çıkmak çok keyifliydi. 

I Origins (2014)

Yönetmen: Mike Cahill

''Motion Picture Soundtrack''

Ne anlatıyor? 

Distopik hislerle her karakterini ilmek ilmek işleyen I Origins, bir moleküler biyolog olan Ian'ın yaptığı deneyler üzerinden anlatısını kuruyor. Bu deneylerin insan türü üzerinde belirleyiciliği, gözlerin evrimine yönelik olmasından geliyor. Ian'ın Billboard'da tesadüfen bir çift kadın gözüyle karşılaşması ve bu gözlerin sahibini araması da, çalışmaları ve hayatının geri kalanı için kırılma noktası oluyor.

Nerede çalıyor?

Filmin son sahnesinde, bu gözlerin sahibi olan Sofi'yle hayatının kesişim noktalarından biri daha vurgulanıyor. Gözlerin bir nevi pencereler gibi insanlar arasında açılması ve iki insanın birbirini gözleri aracılığıyla tanıması bu kesişimin kıymetli anlarından kuşkusuz. Ian, Hindistan'a çıktığı yolculukta 7 yaşındaki bir kızda Sofi'nin gözlerini görüyor ve bu kapanışta Motion Picture Soundtrack'i duyuyoruz. Thom Yorke puslu sesiyle ''Bir sonraki hayatta görüşmek üzere'' diyor.

Incendies (2010)

Yönetmen: Denis Villeneuve

''You and Whose Army?'' / ''Like Spinning Plates''

Ne anlatıyor?

Epik sinematografisi ve büyük hikaye anlatıcılığıyla tanıdığımız Villeneuve, geçmişi ve geleceğiyle yüzleşen bir kadının yolculuğunu takip ediyor Incendies'te. Annesinin ölümünün ardından iki kardeşin Lübnan'da izini sürdükleri şey, geçen zamanın kalıntılarından ibaret değil sadece. Filmin hazmedilmesi zor yanlarından biri de gerçek yaşanmışlıklara dayanıyor olması.

Nerede çalıyor?

You and Whose Army'i en doğru yere, filmin açılış sahnesine yerleştirmek ve geri kalanında bu sahnenin yükünü üzerinden atmakta zorlanan izleyiciyi filme dahil etmek çok akıllıca bir hamle. Bu sahnede, Lübnan İç Savaşı'nın etkilerini tıraş edilen çocukların yüzlerindeki ifadeden ayırt edebiliyoruz. En basitinden, şu dizelerle savaşı hissediyoruz: ''Bu gece sürüyoruz, hayalet atları...''

Mammoth (2009)

Yönetmen: Lukas Moodysson

''House of Cards''

Ne anlatıyor?

Paralel anlatılarla bugünün dünyasında çocukların yaşam alanlarına sık sık bakan Lukas Moodysson, parayı ve ardındaki politik anlamları arıyor. İnsanlar kendi evinde, hiç tükenmeyeceğini düşündüğü bir huzur arayışındayken kendi nesillerinin tükenişiyle karşı karşıya gelmekten kaçamıyor. Dünyaya bir çocuk getirmenin yükü sadece kişisel hayatlarında değil, mesleklerinde de sallantıya sokuyor.

Nerede Çalıyor?

Leo, Tayland'da kalabalık bir barda insanlar arasındayken House of Cards'ı duyuyoruz. Eve dönmeyi düşünmeyen tatilcilere, altı aydır herhangi bir yerde olmayı duygusuzca anlatıyor; bir evi, mesleği ve ailesi var. Tüm bunlardan uzaklaşarak yeni insanlarla tanışmak ona karttan evini unutturuyor. Kendi evini kendi inşa ediyor (veya yanında taşıyor, kim bilir?)

A Scanner Darkly (2006)

Yönetmen: Richard Linklater

''Fog''

Ne anlatıyor?

Linklater, birkaç sene öncesinde Waking Life'ta yaptığı gibi realist animasyon tekniğiyle gerçek görüntülerin akışına bırakıyor bizi. Bob Arctor, yakın bir gelecekte (şu an geçmişte) madde bağımlılığıyla uyuşturulan yaşantıların peşine düşen bir sivil polis. Philip K. Dick'in romanından uyarlanan A Scanner Darkly, 70'lerin atmosferine tekinsiz bir bakış atmakla kalmayıp felsefi sorgulamalara giriyor. Peşine düştüğü insanların aslında kendisi olduğunu fark edene kadar yanılgısını bir paralizi durumunda takip ediyor Bob.

Nerede çalıyor?

Bob, artık kendi benliğinden kopmuş ve etrafında olup bitenleri ayırt edemezken evin etrafında koşan küçük bir çocuğu hatırlatır bize Fog. Sis karanlıkta parlıyor, büyüyor ve çürüyor. Geriye dönüş yok gibi. Yazarın alıntısıyla biterken jenerikte Thom Yorke'un Black Swan'ını duyuyoruz, bu da ayrı bir heyecan sebebi.

L'Auberge espagnole / The Spanish Apartment (2002)

Yönetmen: Cédric Klapisch

''No Surprises''

Ne anlatıyor?

Bir ev; kapılar, odalar ve farklı yaşantılarla birbirinden ayrılan eşiklere sahip. Yedi kişinin yaşantısını bir Erasmus programı vesilesiyle paylaştığı, Avrupa'nın muhtelif yerlerinden gelen gençlerin Barcelona'daki apartmanları bu. Xavier ise Fransa'daki yaşantısını bırakıp bu insanlarla arkadaşlık kurmaya, yeni dil öğrenmeye ve büyümeye hazır olsa da hayatın minör aforizmalarla karşısına çıkaracağı çok şey var.

Nerede çalıyor?

Parislilerin girmediği sokaklara giren ve yabancılar arasında bir yabancı olan Xavier, gözleri dolu, kadrajdan bize ulaşıyor. ''Çöplük gibi dolmuş bir kalp, seni yavaşça öldüren bir iş, iyileşmeyen morluklar, çok yorgun görünüyorsun, mutsuz...'' sözleriyle başlayan No Surprises, kulaklarımızda yankılanıyor ve Xavier'in dağınık yaşantısında her şeyden önce bir insan olduğunu hatırlayınca onun gibi kabulleniyoruz birçok şeyi. Alarmların ve sürprizlerin olmadığı sessiz bir hayat mümkün müdür zaten?