Placebo'dan Yalnızlığın ve Tutkunun Öyküsü: "Without You I'm Nothing"

Placebo'dan Yalnızlığın ve Tutkunun Öyküsü: "Without You I'm Nothing"
  • 2
    0
    1
    0
  • 1990'ların sonlarında rock radyolarında çalan birçok grup birbirinden pek de ayırt edilemiyordu. Metal kulüpleri ve alternatif gece kulüpleri, mızmız nu-metal, aynı rifflerle birden fazla şarkı yapan riff tüccarları ve birbirleriyle aynı kalıplara sahip alternatif rock şarkıları arasında gezinirken bu denenmiş ve test edilmiş çalma listelerine yeni bir tuhaflık izinsiz girmeye başladı. 

    Fuzz dolu harmoniklerin bıçak gibi keskin sesiyle duyulan, karşı konulamaz bir geri sayım, kulakları sağır eden bir jackhammer gitar patlamasına dönüşüyor. Placebo'nun 1997'de yayımladıkları çıkış single'ları Nancy Boy, adeta bir baş dönmesi gibiydi. Hassas tınılı vokalist Brian Molko tarafınbdan yönetilen şarkı, ikili cinsiyet kalıbına sığınmadan gece yarısı maceralarının derinliklerine dalıyordu. Placebo sahneye çıkmıştı.  

     

    Nancy Boy'un başarısının ardından, 1996'da ilk çıktığında biraz soğuk karşılanan Placebo'nun kendi adını taşıyan ilk albümü tekrar listelerde hızla yükseldi. Aniden, sadece üç yıl önce kurulan grup, Top of the Pops’a (BBC1 tarafından yapılan bir İngiliz müzik listesi televizyon programı) layık bir grup haline geldi. Bu durum hakkında Molko, Express & Star gazetesine verdiği bir röportajda şunları söylüyor: “Çok genç bir gruptuk ve sadece kendi sesimizi oluşturuyorduk, sonra [ilk] albümü çıkardığımızda, beklenenden çok daha iyi performans gösterdi. Bizi 'hiçbir şey'likten rock 'n' roll dünyasına fırlattı ve bu bunaltıcıydı."

    Nancy Boy'un yoğunluğunu yansıtan Bruise Pristine gibi şarkıları, Hang on to Your IQ'nun içe dönüklüğü ve I Know'un akustik kasırgasıyla dengeleyen ilk albüm, üçlü için ilginç bir geleceğin habercisiydi. Ancak, Placebo’nun müzikal genişliğinin tam kapsamı, 1998'de yayımladıkları acı dolu devam albümüyle ortaya çıktı.

    Daha sağlam bir ses yapısı ve daha karmaşık duygular kullanarak ilişkilerdeki problemlere dair bir dizi bakış açısı sunan Without You I'm Nothing, Molko ve müzikal partneri Stefan Olsdal'ın şarkı yazma becerilerini ve büyüleyici düzenlemeler yapma yeteneklerini doğruladı. İlk albümlerinin 'zayıf' sesinden ve her parçayı tek tek inşa etmenin verdiği hayal kırıklığından memnun olmayan grup, Without You I'm Nothing albümünü büyük ölçüde canlı olarak kaydetti. Manchester'daki bir gösteri sonrasında Happy Mondays ve New Order gruplarının prodüktörü Steve Osborne ile tanıştıktan sonra, Placebo, daha anlatmak istediği şeyi açıkça anlatan bir albüm oluşturmak için onunla çalışmayı kabul etti.

     

    "Albümü yapmaya geldiğimizde, zaten neredeyse her şey hazırdı," diyor Osborne. "Brick Shithouse gibi, ses açısından biraz daha prodüksiyona ihtiyaç duyan şeyler vardı, ancak genel olarak yaklaşımımız, eski tarz bir oda kaydı yapmaktı."

    Grubun Real World'ün U şeklindeki kontrol odasındaki düzeni, canlı davullar, hafifçe farklı seslere sahip iki Ampeg SVT bas kulesi ve Molko'nun gitarı için üç amplifikatör içeriyordu: bir Marshall JCM900, bir Orange ve bir Fender Twin.

    "Üç farklı sesli gitar amfisine sahiptik," diyor Osborne. "Amaç, gitar üst üste binçirmeleri yapmamaktı. Bu yüzden gitarı miks ederken, sadece amfiler arasında geçiş yapıyorduk. Farklı sesler ve değişen dokular arasında seçim yapabilmek, başa dönmeden geliyordu. Her şey ilk fikrinden, üst üste bindirme yapmamaktan geliyordu. Bu yüzden gerektiğinde kanallar arasında geçiş yaptık. Bu albümdeki neredeyse her şey, odada aynı anda çalan grubun kaydı."

    Molko, seanslar boyunca üç Fender Jaguar'dan biri olan 'Goddess'ı kullanırken, Olsdal daha incelikli bir alt uç yaratmak için altı telli bir Fender Bass VI kullandı. Bu, Placebo'nun sesinin kritik bir unsuru olup, You Don’t Care About Us ve albümün duygusal finali Burger Queen gibi önemli parçalarda duyulabilir.

    Grubun seanslara getirdiği şarkılar, ilk albüm için yazılanlardan belirgin şekilde daha güçlüydü. Şarkı yazımı daha geniş bir yelpazeye yayılmışken, fazlaca hook kullanılmıştı. Başlık parçası, Molko’nun tercih ettiği F, A#, D#, G#, C, C akort dizisinin akç tellerini vurgulayan heybetli bir dizinin üzerine dayanıyordu. Bu akort düzeninin rezonansı, Molko’nun vokal aralığına daha uygun oldu, ve sonuçta grubun belirgin ses imzası ardında bir haline geldi.

    Molko’nun gitar çalmaya yönelik alışılmadık yaklaşımı, ikinci albümde daha da güçlüyüdü. Geleneksel melodiler yerine bozuk armonikleri kullanması ve Allergic (to Thoughts of Mother Earth)'da görüldüğü gibi kuyruk parçasının (tailpiece, birçok telli müzik enstrümanında, tellerin bir ucunu, genellikle akort mekanizmasının ucunun karşısına sabitleyen bir bileşendir) arkasında öfkeyle çalması, bu kurnaz akor zanaatını daha da belirginleştiriyordu.

     

    Bu kendine özgü yaklaşımlar Brian Molko'nun çekiciliğini besledi. Gitarist 1999'da Alternative Press'e verdiği bir röportajda "Yaptığınız şey, hatalar yoluyla kendi tarzınızı geliştirmektir" dedi. "Kuralların ne olduğunu bilmiyorsanız, o zaman ilk etapta hiçbir kural yoktur. Eğer bir kursa gidiyorsanız, üç yıl kadar denemeyeceğiniz çılgın bir akor çaldığınızı göreceksiniz."

    1998 Ekim ayında yayımlanan Without You I’m Nothing, grubun ilk albümünden daha da derin bir çalışma olarak hemen tanındı. Albüm, Placebo’nun kitlesine daha geniş bir dinleyici yelpazesi çekti ve pişmanlık ve kalp kırıklığı gibi temalarla beslenen çarpıcı rock arayan alternatif kalabalıkta yankı buldu.

    Albümün kapağı da oldukçailgi çekicidir. Kapakta iki kadının karşılıklı bir şekilde üzgün ve pişman bir şekilde oturduğunu görüyoruz. Kapak için iki kız kardeş olan Sarah ve Sally Edwards, fotoğrafçı Corinne Day tarafından çekilmiştir. Corinne Day, gerçek ve ham duyguları yakalamadaki yeteneğiyle tanınır ve bu özellik, Placebo'nun albüm kapağında da kendini gösterir. Sarah ve Sally'nin fotoğrafları, albümün melankolik ve içsel çatışmalarla dolu temasını yansıtarak görsel bir derinlik kazandırıyor. Bu kapak, albümün ruhunu ve duygusal yoğunluğunu vurgulayan, unutulmaz ve etkileyici bir sanat eseri olarak Placebo'nun diskografisinde özel bir yere sahip.

     

    Şimdi gelin bu daha önce alışkın olmadığımız türdeki albüme biraz daha yakından bakalım.

     

    1. Pure Morning 

    Etkili bir gitar riffiyle başlayan albümün açılış parçası Pure Morning, basit ama etkili gitar riffi ve vurgulu ritim yapısıyla daha ilk şarkıdan bize farklı bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Şarkı hakkında Brian Molko şöyle diyor:

    "Bu, kadınlarla arkadaşlığın kutlanması, bir nevi birkaç arkadaşımı ölümsüzleştirmek. Ayrıca, güneşin doğduğu ve sizin battığınız günün o saatini de kapsıyor; herkes işe gitmeye hazırlanıyor sizse dünyanın geri kalanından inanılmaz derecede kopuk hissediyorsunuz; ve tek istediğiniz, kollarını size dolayacak ve uykuya dalmanıza yardımcı olacak bir arkadaşınızın orada olması."

    Şarkı, grubun imzası olan alternatif rock sound'uyla sarmalanmış, insan ilişkilerinin ve bağımlılığın karmaşıklıklarını irdeleyen bir şarkı. Şarkı sözleri, arkadaşlık hakkında bir dizi paradoksal ifade sunuyor, her bir satır insanların başkalarıyla ilişkilerinde aradıkları veya değer verdikleri şeylerin farklı yönlerini ifade ediyor. Şarkının tekrarlayan yapısı ve fikirlerin yan yana getirilmesi, arkadaşlığın doğası ve alabileceği çeşitli biçimler hakkında daha derin bir yorum öneriyor.

    'A friend in need's a friend indeed, a friend with weed is better (ihtiyaç halindeki bir arkadaş gerçekten de bir arkadaştır, otlu bir arkadaş daha iyidir' açılış dizeleri, hemen kara mizah ve alaycılık tonunu belirliyor. Şarkı, arkadaşlıkların genellikle gerçek bir bağlantıdan ziyade kişisel çıkar veya yüzeysel faydalara dayandığını ima ediyor. 'Ot', 'göğüsler' ve 'deri' referansları, bu arkadaşlıkların işlemsel olduğunu, anında tatmin veya zevk sunduğunu ima ediyor. 'Akıllı boks' ifadesi, bu ilişkilerdeki manipülasyon veya stratejik davranışa işaret eder ve gerçek bir arkadaş olmanın ne anlama geldiği kavramını daha da karmaşık hale getiriyor.

     "İkinci albümümüz için, insanlar 'Nancy Boy' ile dolu bir albüm bekliyordu. Bu yüzden 'Pure Morning' geri dönüş için çok iyi bir tekliydi. Prova odası yerine teknoloji, klavye ve örnekleyicilerle ve stüdyoyu reaktif bir araç olarak kullanmakla daha çok ilgileniyorduk. Pure Morning bir günde yapıldı, örneklediğimiz ve üzerine bir parça koyduğumuz bir gitar riffi etrafında. Bu, makineleri daha fazla kullanmayı öğrenmek gibi çok heyecan verici bulduğumuz bir yönü."

     

    2. Brick Shithouse

    Büyüleyici bir girişle başlayan Brick Shithouse, küçük gitar riff'leriyle başlıyor, Brian'ın bozuk sesi bir megafondan duyuluyor ve bazı zıplayan bas çizgilerinden sonra gitarların ve davulların ritmi vahşi bir şekilde patlıyor, bu karışım tam olarak da şarkının ana duygusunu yani sevdiğiniz kişi yeni bir sevgili bulduğundaki öfkeyi, çaresizliği ve acı dolu hissi temsil ediyor. Ancak Placebo dünyasında işlerin asla bu kadar basit olmadığını biliyoruz, bu duyguları tanımlamak için Brian bu hikayeye çok daha ilginç bir bakış açısıyla yaklaşıyor:

    "Bedensiz bir ruh başınızın üstünde süzülüyor, yaşayanları gözlemliyor. Bu bir hayalet hikayesi, birinin sevgilisinin onu öldüren kişiyle sevişmesini izlemesiyle ilgili."

    Başlık, esas olarak uzun, iri ve kaslı erkeklere atıfta bulunmak için kullanılan "built like a shithouse" İngilizce argo ifadesinden geliyor. "Shithouse" terimi ise İngiltere'nin işçi sınıfı bölgelerinde yaygın olan büyük tuğladan yapılmış dış mekan tuvaletlerinden geliyor, ancak aynı zamanda iğrenç veya aşağılık bir kişi anlamına da geliyor, bu nedenle şarkıda hikayeyi anlatan "hayaletin" katilinden "brick shithouse" olarak bahsetmesi oldukça mantıklı.

    "Onunla hiç tanışmamış olmayı dilemez miydin?" dizesi, PJ Harvey'in 1993'te yayınlanan ikinci albümünün başlık parçası olan Rid Of Me'nin sözlerinde yer alır ve bu şarkıyı da Captain Beefheart and His Magic Band'in Dirty Blue Gene şarkısından almıştır, ki Placebo, bu grubun Ashtray Heart şarkısını başta kendi grup adları olarak kullanmak istemişlerdi. Tesadüfen, bu PJ şarkısı Brick Shithouse'a benzer bir duyguyu anlatıyor, ancak daha uç bir duygu, çünkü Polly bunu hayatında çok zor bir dönemden geçtiğinde yazmıştı. Bir yıl boyunca neredeyse hiç durmadan turneye çıkmanın verdiği bitkinlik sonucu sinir krizi geçirmişti. Neredeyse hiç yemek yemiyordu ve bir ilişkinin bitmesiyle de başa çıkmaya çalışıyordu. Brian, bunun PJ Harvey'e bir gönderme olduğunu doğrulamadı, ancak gerçek şu ki, o, ona çok hayranlık duyuyor ve yazılarında onun en büyük ilham kaynaklarından biri.

    Albümle ilgili bir röportajda kendisine "Şarkı sözleri için seni tebrik etmeliyim çünkü çok güzeller" denildiğinde Brian, şu şekilde bir cevap veriyor:

    "Onlarla gerçekten gurur duyuyorum. Kendini beğenmiş veya küstah olmak istemem ama bu kadar dürüst şarkı sözleri yazan çok fazla insan olduğunu sanmıyorum... belki PJ Harvey hariç!"

     

    3. You Don't Care About Us

    You Don't Care About Us, daha sonra grubun karakteristik bir özelliği olarak görülecek Fender Bass VI riffleriyle başlıyor, bu riffler şarkının başlangıcında derin bir melodi oluşturup dinleyicinin dikkatini hemen çekiyor. Şarkının sözleri, insan ilişkilerindeki karmaşıklıkları ve duygusal çatışmaları derinlemesine ele alıyor. Molko'nun şarkı sözü tarzı, kişisel iç hesaplaşmaları açık bir şekilde ifade eder ve dinleyiciye dokunaklı bir hikaye anlatıyor. Bir röportajında Molko, şarkının sözleri hakkında şunları söylüyor: 

    "You Don’t Care About Us bana yönelik, daha önce ilişki yaşadığım birinin bakış açısından yazılmış bir şarkı. İçinde “you’re in the wrong place/you’re in the back page (sen yanlış yerdesin/arka sayfadasın)”şeklinde bir satır var, ki ben de bunu sık sık yapardım – ilişkilerin sonunu daha başlarken hayal ederdim. Bunu yaptığınızda temelde ilk günden mahvolursunuz, ama ilişkilerimi genellikle bu şekilde yürütürdüm. Şey, bir nevi... temelde birisi bana bağırıyor, bir nevi eski sevgilim bana ilişkilerde berbat olduğumu söylüyor, şarkıdaki tüm zihinsel mastürbasyon da bununla ilgili. Ama şarkının tamamen pop bir havası var, 'Nancy Boy'un sahip olduğu o punk pop havası var. Sanırım oldukça yanlış anlaşılan bir şarkı yazarıyım - insanların tüm öfke, kin ve kötülüklerini başkalarına yönelttiğimi düşünmelerine rağmen, bunlar çoğunlukla başkaları tarafından bana yöneltiliyor ve ben de kendimi aşırı derecede eleştiriyorum."

    Bu röportajda ve şarkı sözlerinde gördüğümüz üzere şarkı, albümün temel temalarından olan kendni sorgulama, kendini eleştirme, kendinle yüzleşme gibi konular üzerinde durmakta. Bu açıdan albümün temasına oldukça uygun olduğubu söyleyebiliriz. Aslında bir nevi hepimizin sürekli kendi içimizde yaptığımız konuşmaların dışa yansıması. 

     

    4. Ask for Answers

    Albümün daha durgun ve düşünsel parçalarından biri olarak öne çıkan Ask for Answers, özellikle Brian Molko'nun dokunaklı vokal performansıyla birlikte duygusal bir derinlik ve içsel çatışmaları yansıtıyor. Placebo'nun geniş müzik yelpazesini kanıtlar nitelikte olan şarkı, duygusal yoğunluğu ve güçlü melodi hatlarıyla dinleyicinin içine bulunduğu anlam arayışına temas ediyor. 

    Ask For Answers, ilişkilerin karmaşıklıklarını, öz şüpheyi ve duygusal çalkantıların ortasında netlik arayışını ele alıyor. Şarkı, anlatıcının her zaman ikinci sırada geldiğini ve sevgilisinin varlığı tarafından gölgede bırakıldığını hissetmesi sebebiyle bir sınanma hissiyle açılıyor. Bu, kırılganlık ve onaylanma özlemiyle dolu bir anlatı için sahneyi hazırlıyor. 'Pictures of my lover's chest (sevgilimin göğsünün resimleri)' imgesi, fiziksel yakınlığın duygusal yakınlığa eşit olmadığı, samimi ama uzak bir bağlantıyı ima ediyor.

    Tekrar eden 'get through this night, there are no second chances (bu geceyi atlat, ikinci bir şans yok)' dizesi, aciliyet ve kesinlik duygusunu vurguluyor. Anlatıcı, bu anın çok önemli olduğu ve umutsuzca ihtiyaç duydukları cevapları aramak için başka bir fırsat olmayabileceği fikriyle boğuşuyor. Denizden cevap isteme metaforu, anlatıcının içinde bulunduğu duygusal arayışın muazzamlığını vurgulayarak, enginlik ve gizem duygusunu uyandırıyor. Genellikle bilinçaltının ve derin duyguların simgesi olan deniz, bilinmeyeni ve aydınlanma umudunu temsil ediyor.

    Şarkı ilerledikçe, şarkı sözleri  'dog boy, media whore, it's who the hell you take me for (köpek çocuk, medya orospusu, beni kim sanıyorsun' gibi dizelerle kimlik ve toplumsal algı temalarına değiniyor. Bu, dış yargılarla ve belirli rollere uyma baskısıyla mücadeleyi ima ediyor. 'These bonds are shackle free (bu bağlar zincirsizdir)' şeklinde tekrarlanan iddia, bu kısıtlamalardan kurtulma ve daha özgürleşmiş, otantik bir benliği kucaklama arzusunu gösteriyor. 'Lust and lunacy (şehvet ve delilikle)' sarmalanmış olan anlatıcının yolculuğu, yoğun duygulardan ve kendini keşfetme arayışından oluşuyor ve nihayetinde engin, gizemli denizde teselli ve cevaplar arıyor. Aynı zamanda 'pictures of my lover's chest' kısmında breasts yerine chest ifadesinin kullanılması, anlatıcının aynı zamanda bir cinsel yönelim keşfiyle mücadele ettiğini de bize hissettiriyor.

     

    5. Without You I'm Nothing

    Albüme adını veren acı dolu balad Without You I'm Nothing, müzikten çok sözlere odaklanıyor. Daha basit bir gitar riffine ve tempoya sahip olan şarkı başlarda yavaş başlayıp sözlerdeki isyana uygun olarak nakarat kısmında daha sertleşerek şarkı boyunca pek çok duyguyu aynı anda yaşamamıza sebep oluyor. 

    Without You I'm Nothing, bir ilişki içindeki bağımlılığın ve kimliğin derinliklerine inen bir şarkı. Şarkı sözleri, birinin diğerinin varlığı olmadan kendini eksik hissettiği iki birey arasındaki derin bir bağlantıyı anlatıyor. Tekrarlanan 'I'll take it by your side (senin yanında olacağım)' ifadesi, ister garip tutkular ister bunaltıcı durumlar olsun, koşullar ne olursa olsun diğer kişinin yanında durma taahhüdünü vurguluyor. Şarkının anlatıcısı, hem sıradan ('Tick tock') hem de hayatın getirdiği yoğun deneyimleri paylaşma isteğini ifade ediyor.

    Şarkı ayrıca ilişkilerdeki kırılganlık ve güç dinamikleri temalarına da değiniyor. 'I'm unclean, a libertine (ben kirliyim, bir ahlaksızım)' ve 'every time you vent your spleen, I seem to lose the power of speech (her öfkeni boşalttığında, konuşma gücünü kaybediyorum)' dizeleri, kusurlu veya değersiz olma hissini ve diğer kişinin anlatıcı üzerinde sahip olduğu gücü ima ediyor. Bu güç o kadar önemlidir ki anlatıcıyı konuşamaz hale getiriyor ve bir kişinin duygularının ve eylemlerinin diğerini derinden etkileyebileceği bir dinamiği vurguluyor. 'Like an evergreen (her daim yeşil bir bitki gibi)' büyüme metaforu, ilişkide besleyici bir yön olduğunu ima ediyor, ancak anlatıcı aynı zamanda diğer kişinin hiç görmediği gizli bir yalnızlığı da kabul ediyor ve özel ve belki de yanlış anlaşılan bir iç dünyaya işaret ediyor.

    'Without you I'm nothing (sensiz ben hiçbir şeyim)' nakaratı, bağımlılığın ve muhtemelen diğerinin etkisi olmadan kimliğini kaybetme korkusunun çarpıcı bir beyanı. Şarkı, bir başkasıyla o kadar iç içe olmanın özünü öyle bir yakalar ki ayrılık düşüncesi akıl almazdır. Genellikle Placebo'nun alternatif rock tarzıyla karakterize edilen müzik, sözlerin duygusal ağırlığını tamamlıyor ve kendi ilişkilerinde benzer bağlanma ve bağımlılık duygularını deneyimlemiş dinleyicilerle yankılanan güçlü ve içe dönük bir parça yaratıyor.

    Şarkı yayımlanır yayımlanmaz grupla daha öncesinde tanışıklığı olan David Bowie "Bu albümde bir şarkı söylemek istiyorum. Bunu yapmak zorundayım." diyerek Without You I'm Nothing'de Brian Molko ile düet yapmayı teklif etmiştir. Bu teklifi seve seve kabul eden grup, şarkının David Bowie'nin eklediği kısımlar ve düetle birlikte tekli olarak yayımladılar. 

     

    6. Allergic (To Thoughts of Mother Earth)

    Bir önceki şarkının dinleyicide bıraktığı yoğun havanın ardından Allergic (To Thoughts of Mother Earth) albümdeki daha sert ve hızlı tempolu parçalardan biri olarak öne çıkıyor. Şarkının konusu hakkında Molko şunları söylüyor:

    "Bu, albümdeki gerçek anlamda bir aşk şarkısı olmayan şarkılardan birisi. Bir tür çevre ve din çatışması şarkısıdır. Temelde Hristiyanlara çevreyi umursamadıkları için çıkışıyorum çünkü onlar için ödülleri her zaman cennette olacak, bu dünyada değil, bu yüzden burayı lanet bir çöp sahası olarak kullanmamız pek de önemli değil, bildiğiniz üzere. Ve ilk şarkıları yazmaya başladığımda içimdeki İsa hayaletini silkelemem gerekiyordu, bu yüzden bir sürü 'Tanrı'ya kızgınım' tarzı şarkılar yazdım ve aslında bunu grubu kurmadan önce sistemimden atmam gerekiyordu. Ama bu... 'Allergic'te bir şekilde fark ettim. Aslında sadece bir girişim ama aynı zamanda da şöyle demek gibi, bilirsiniz, Doğa Ana sizden daha güçlüdür ve Doğa Ana kendi sırtını kollayacaktır."

    Ama konu sadece bundan ibaret değil. Allergic (To Thoughts of Mother Earth), insanlık ile doğal dünya arasındaki karmaşık ilişkiyi, modern yaşamın yapay ögeleriyle bir araya getiriyor. Şarkı sözleri, doğal güzelliğin ve masumiyetin, ilerlemenin ve teknolojinin amansız yürüyüşüyle gölgelendiği bir dünya resmi çiziyor. 'Heaven in a tourniquet (turnike içindeki cennet)' ifadesi, ilahi olanın bile kısıtlandığı ve kontrol edildiği, bir kayıp ve hapsedilme duygusunu yansıtan bir dünyayı ima ediyor. 'Bitter pill (acı hap') ifadesi, ilerleme arayışımızda karşılaştığımız sert gerçekleri ve uzlaşmaları sembolize ediyor.

    'Expert levitation forward (uzmanca öne doğru yükselme)' ve 'polished to the nth degree (son derece cilalanma)' imgelerinin tekrarlanması, genellikle doğayla ve kendi insanlığımızla olan bağlantımız pahasına, mükemmelliğe ve ilerlemeye doğru amansızca ilerlemeyi vurguluyor. 'It takes its smile from every children (her çocuktan gülümsemesini alır)' dizesi, bu amansız arayışın gelecek nesillerin masumiyetini ve neşesini çaldığı fikrini dokunaklı bir şekilde yansıtıyor. Şarkının nakaratında 'don't let me down (beni hayal kırıklığına uğratma)' çağrısı, daha anlamlı ve otantik bir şeye duyulan derin bir özlemi, giderek yapay ve bağlantısız hissettiren bir dünyada yardım çığlığını vurguluyor.

    'The light divining, the light defining, the light dividing (ışık kehanet ediyor, ışık tanımlıyor, ışık bölüyor' tekrarlayan motifi, parçalanmış bir dünyada gerçeği ve anlamı aramanın bir metaforu olarak karşımıza çıkıyor. Modern yaşamın kaosu ve karmaşıklığı arasında netlik ve amaç bulma mücadelesini ima ediyor. Alternatif rock ve içe dönük sözlerin bir araya gelmesi ile karakterize edilen Placebo'nun kendine özgü müzik tarzı, şarkının yabancılaşma ve otantiklik arayışı temalarını güçlendiriyor. Allergic (To Thoughts Of Mother Earth), ilerleme ve koruma arasındaki gerilime dair güçlü bir yorum ve dinleyicileri doğal dünya ile kendi ilişkileri ve seçimlerinin gelecek nesiller üzerindeki etkisi üzerinde düşünmeye teşvik ediyor.

     

    7. The Crawl 

    Minimalist gitar riffleri ve düşük tempolu davul ritimleriyle başlayan, fanların favorisi The Crawl, kendisine tur listesinde oldukça az kez yer bulsa da pek çok dinleyiciyi derinden etkileyen bir şarkı olarak karşımıza çıkıyor. Diğer şarkılar gibi canlı olarak kaydedilen şarkı bu sebeple doğal ve samimi bir sesle dinleyiciye ulaşıyor. Şarkının yapısı, yavaş tempolu geçişleri ve duygusal yoğunluğuyla dinleyici üzerinde kalıcı bir etki bırakıyor.

    The Crawl, aşk, kayıp ve devam etme mücadelesini çevreleyen karmaşık duyguları derinlemesine inceliyor. Açılış dizeleri, 'it takes the pain away / but could not make you stay, (acıyı alır / ama seni kalmaya zorlayamadı)' kalp ağrısıyla dolu bir anlatının tonunu belirliyor. Anlatıcı, belirli eylemlerin veya dikkat dağıtıcı şeylerin acıyı geçici olarak hafifletebileceğini ancak kırılmış ilişkiyi onaramayacağını kabul ediyor. Bir şeyin 'way too broke to fix (düzeltilemeyecek kadar bozuk)' olduğu imgesi ve 'glue (tutkal)' veya 'bag of tricks (hile çantası)'nın yokluğu, durumun onarılamazlığını vurgulayarak çaresizlik ve bırakma hissini ifade ediyor.

    Tekrarlayan 'lay me down / the lie will unfurl / lay me down to crawl' (beni yere yatır / yalan ortaya çıkacak / sürünmek için beni yere yatır)' ifadesi, ezici duygulara teslim olmayı ima ediyor. Buradaki 'sürünme', keder ve kayıpla başa çıkmanın yavaş ve acı verici süreci için bir metafor. Yatarak uzanma eylemi, 'yalan'ın -belki de iyi olma maskesinin-çözülmeye başladığı ve altındaki duygusal çalkantının ham gerçeğini ortaya çıkardığı bir savunmasızlık ve kabul anını sembolize ediyor.

    Şarkı sözleri ayrıca, 'your smile would make me sneeze / when we were siamese. (gülümsemen beni hapşırtırdı / siyam ikizi olduğumuz zamanlardaki gibi), daha mutlu zamanların anılarına da değinir. Bu dize, bir zamanlar var olan, şimdi kaybolmuş bir yakınlık ve bağlantı duygusunu çağrıştırıyor. 'Pay to have you near (seni yakınımda tutmak için ödeme yapma)' isteği, özlemin derinliğini ve kaybedilen ilişkiye verilen değeri daha da vurguluyor. 'Don't go and lose your face / At some stranger's place / And don't forget to breathe / And pay before you leave (Gidip yüzünü kaybetme / Bir yabancının evinde / Ve nefes almayı unutma / Ve ayrılmadan önce ödeme yap)' dizelerindeki uyarıcı tavsiye, kalp kırıklığı karşısında bile kişinin onurunu ve öz bakımını koruması için dokunaklı bir hatırlatma görevi görüyor.

    Genel olarak The Crawl, tutunma ve bırakma arasındaki hassas dengeyi etkileyici bir şekilde ele alan, insan kırılganlığının özünü ve duygusal iyileşmenin acı dolu yolculuğunu yakalayan bir şarkı. Her ne kadar yaşanmış ilişki toksik olsa da.

     

    8. Every You Every Me 

    Oldukça yoğun olan The Crawl'ın peşine gelen Every You Every Me, adeta o yavaş ve hüzünlü havayı yıkmak istercesine güçlü bir gitar riffiyle açılıyor. Albümdeki diğer yüksek tempolu şarkılardan farklı olarak daha temiz bir melodiye sahip şarkı, aynı zamanda grubun en popüler şarkılarından birisi. Şarkı size biraz R.E.M. şarkısıymış gibi geliyorsa, yalnız değilsiniz. Molko, ses benzerliği hakkında "Evet, bu doğru, evet," diyor. "Bence öyle, ama bu da gerçekten bilinçli bir karar değildi, sadece bir tür... akustik bir rock parçasını denemek bizim için heyecan vericiydi. Aslında içinde disko ritmi olan oldukça iyi bir U2 bas çizgisi var, evet."

    Şarkı, bağımlılık ve kendini yok etme ile karakterize edilen toksik bir aşk ilişkisinin karmaşıklıklarını ele alıyor. Grubun baş vokalisti Brian Molko tarafından kaleme alınan şarkı sözleri, ham duygular ve karanlık temalarla öne çıkıyor.  Aşk, cinsellik ve varoluşsal sıkıntı temalarını konu edinen ve alternatif rock, punk ve glam etkilerinin karışımıyla tanınan Placebo'yu bu anlamda en iyi yansıtan şarkılardan birisidir. 

    Şarkının açılış dizeleri olan 'sucker love is heaven sent (aptal aşk cennetten gönderilmiş)', dinleyiciyi hem arzulanan hem de zarar verici bir aşk kavramıyla hemen tanıştırıyor. Şarkı boyunca 'sucker love (aptal aşk)' ve 'my heart's a tart (kalbim bir fahişe)' gibi oksimoronların kullanımı, bu ilişkide yer alan çelişkili duyguları vurguluyor. Bir kola bir isim kazıma ve birinin kafasını bir tabakta servis etme imgesi, bu aşk uğruna derin bir kırılganlık ve kendini feda etmeye istekli olma duygusunu, neden olduğu acıya rağmen ima ediyor.

    Nakaratta tekrar eden, 'every me and every you (her ben ve her sen)', bir ilişkideki bireylerin birbirlerinin kusurlarını ve erdemlerini nasıl yansıttıkları, bireysel kimliklerini kaybedecekleri noktaya kadar iç içe geçtikleri üzerine bir yansıma. Şarkının bridgei, 'like the naked leads the blind', her iki tarafın da birbirini yönlendiremediği veya kurtaramadığı işlevsiz bir ortaklık fikrini daha da vurguluyor. Tekrarlanan 'every me and every you' dizeleri, bu tür ilişkilerin döngüsel doğasının, incinme ve uzlaşma kalıplarının sürekli tekrarlandığı rahatsız edici bir hatırlatıcısı olarak bize yansıtılıyor. Bunun yanı sıra "my body's broken, yours is bent (benim bedenim kırık, seninki eğik)" ifadesi aslında bize birbirinin yara bandı olmaya çalışan iki insanı anlatıyor. Şarkının genel olarak her açıdan toksik bir ilişkiyi ele aldığını söyleyebiliriz.

     

    9. My Sweet Prince

    My Sweet Prince şarkısını, atmosferik ve yavaş tempolu bir ballad olarak tanımlayabiliriz. Şarkının temel yapısını oluşturan yumuşak ve etkileyici piyano melodisi, baştan sona hüzünlü bir ton yaratıyor. Bu melodi, dinleyiciyi hemen içine çeken bir duygu yoğunluğu sağlıyor. Piyano, şarkının ana melodik çizgisini oluştururken, diğer enstrümanlar bu yapıyı destekliyor ve tamamlıyor.

    Şarkı, bağımlılık, aşk ve ikisinin iç içe geçmesinin dokunaklı bir keşfi. Şarkı sözleri, anlatıcının hem yoğun bir arzu hem de derin bir utanç kaynağı olan bir ilişkiyi yansıtmasıyla derin bir özlem ve pişmanlık duygusunu aktarıyor. Tekrarlanan 'My sweet prince, you are the one (Benim tatlı prensim, sen o kişiydin)' ifadesi, teselli sağlayan ancak aynı zamanda önemli bir acıya neden olan bir kişiye veya maddeye karşı derin bir duygusal bağlılığı ima ediyor.

    Şarkının 'dragon(ejderha)' ve 'my valuable friend (değerli arkadaşım)' ifadeleri, anlatıcının 'chase all the pain away (tüm acıyı uzaklaştırmak)' için kullandığı uyuşturucular için muhtemelen metaforlardır. Bu imgeler, başlangıçtaki coşkunun ('never thought I'd get any higher (daha yükseğe çıkacağımı hiç düşünmemiştim)') sonunda yıkıcı sonuçlar ('never thought you'd fuck with my brain (beynimle uğraşacağını hiç düşünmemiştim)') tarafından gölgelendiği bağımlılığın iniş çıkışlarının canlı bir resmini çiziyor. Şarkı sözleri ayrıca bağımlılığın döngüsel doğasına da değiniyor, anlatıcı tekrar tekrar acıdan kurtulmaya çalışıyor, ancak sonunda kendilerini kısır bir döngünün içinde buluyorlar.

    Melankolik melodileri ve içe dönük sözleriyle karakterize edilen Placebo'nun müzik tarzı, şarkının duygusal ağırlığını artırıyor. Grubun ham duyguyu ürkütücü enstrümanlarla harmanlama yeteneği, dinleyicilerle yankılanan güçlü bir atmosfer yaratıyor. My Sweet Prince, bağımlılığın karmaşıklıklarını ve kişisel ilişkilerle iç içe geçme yollarını sert bir şekilde hatırlatıyor ve dahil olanlar üzerinde kalıcı bir etki bırakıyor.

     

    10. Summer's Gone 

    Bir hareketli, bir yavaş şarkı patternini bozan Summer's Gone, albümdeki şarkılara göre daha sönük ve basit bir havaya sahip. Orta tempolu ve karanlık bir yapıda olan şarkı, kayıp, geçicilik ve değişim temalarını işlerken aynı zamanda yaz mevsiminin sona ermesi ve bununla birlikte gelen duygusal boşluğu bize hissettiriyor. 

    Şarkı, zamanın, kaybın ve hayatın kısıtlamalarından kurtulma mücadelesinin dokunaklı bir keşfi. Şarkı, gözyaşlarıyla ezilmiş, terk edilmiş bir yüzün canlı bir görüntüsüyle açılıyor ve derin bir duygusal çalkantının tonunu belirliyor. Bu imgeler şarkı boyunca tekrarlanarak beklenmedik üzüntünün acısını ve şaşkınlığını vurguluyor. 'Cue to your face so forsaken (yüzüne işaret et, oldukça terk edilmiş)' ve 'cue to your heart that is racing (yarışan kalbine işaret et)' ifadelerinin tekrarı, bu duyguların yoğunluğunu vurgulayarak aciliyet ve çaresizlik duygusunu ima ediyor.

    'You try to break the mould before you get too old, you try to break the mould before you die (çok yaşlanmadan önce kalıbı kırmaya çalışıyorsun, ölmeden önce kalıbı kırmaya çalışıyorsun)' sözleri şarkının temel temasını vurguluyor: Çok geç olmadan toplumsal beklentilerin ve kişisel sınırlamaların sınırlarından kaçma arzusu. Bu dize, bir iz bırakma, önemli bir şey yapma ve otantik bir şekilde yaşama isteğinin evrensel insan deneyiminden bahsediyor. Bu dizelerdeki aciliyet, zamanın kayıp gitmesi korkusunu ve yaşlanmanın ve ölümün kaçınılmazlığını yansıtıyor.

    'Sing for your lover like blood from a stone, and sing for your lover who's waiting at home (taştan gelen kan gibi sevgilin için şarkı söyle ve evde bekleyen sevgilin için şarkı söyle)' nakaratı, şarkı söylemenin bir sevgi ve meydan okuma eylemi olduğu metaforunu sunuyor. 'Blood from a stone (taştan gelen kan)' ile yapılan karşılaştırma, bu eylemin zor, hatta belki acı verici, ancak nihayetinde gerekli olduğunu ima ediyor. 'You must realise that you're never alone (asla yalnız olmadığını fark etmelisin)' fikri, umutsuzluk anlarında bile, ister hayatta ister ölü olsunlar, başkalarıyla bir bağlantı olduğunu ima ederek bir umut ışığı sunuyor. Bu bağlantı, şarkı kayıp temalarıyla ve zamanın geçişiyle boğuşurken bile bir süreklilik ve teselli duygusu sağlıyor.

     

    11. Scared of Girls

    Önceki iki şarkının yavaş ve durgun temposuna meydan okurcasına güçlü bir tempoyla başlayan Scared of Girls, grubun en agresif, sert şarkılarından biri olan Brick Shithouse ile aynı kalıpta, ve genellikle canlı şovlarda da çılgın bir tempoda ve yoğun bir sesle çalınmakta. Şarkıda genel olarak alternatif rock ve klasik rock esintileri görüyoruz, ki her şeyi denemek isteyen bir grupla karşı karşıya olduğumuzu düşünürsek bu durum oldukça normal. Brian şarkı ile ilgili şunları söylemekte: 

    "Yeni albümdeki Scared Of Girls, "olduğum kişisden utanıyorum" havasında, kendinden iğrenme hakkında bir şarkı. Şarkı sözlerinden biri 'Ben bir erkeğim ve ben bir yalancıyım' - kendinden pek memnun olmayan birinin bakış açısından söylenmiş."

    Şarkının sözleri, genellikle kişisel korkular ve toplumsal normlarla ilgili kaygılar üzerine yoğunlaşıyor. Molko'nun lirik tarzı, dinleyiciyi derin bir düşünceye sevk eder ve şarkının duygusal yoğunluğunu artırır. Scared of Girls, bireyin kendi kimliğiyle ve toplumsal beklentilerle olan mücadelesini anlatıyor. Şarkının sözleri, Molko'nun kişisel deneyimlerinden ve gözlemlerinden ilham alıyor.

     

    12. Burger Queen 

    Albümün kapanış şarkısı olan Burger Queen, bu amaca uygun olarak dinleyicide yoğun bir etki bırakan duygusal bir melodi olarak karşımıza çıkıyor. Şarkıyı dinlerken kendinizi sanki bomboş bir sokakta kafanızda pek çok düşünceyle başbaşa yürüyormuş gibi hissediyorsunuz.

    Şarkı, kimlik, reddedilme ve hayal kırıklığı temalarını inceleyerek, derinden sorunlu bir bireyin hayatına dalıyor. Kahraman, 'slightly bemused by his lack of direction (yön eksikliğinden dolayı biraz şaşkın)' biri olarak tasvir ediliyor ve bu da bir kafa karışıklığı ve amaçsızlık hissini gösteriyor. Sezaryenle doğduğunun tekrar tekrar dile getirilmesi, tam olarak uymadığı bir dünyaya zorla getirildiği hissini sembolize ediyor. Bu yabancılaşma hissi, 'pallid complexion (solgun tenine)' uyacak şekilde titizlikle seçtiği kıyafetlerle daha da vurgulanıyor ve bu da görünüşe olan bir meşguliyet ve kendini kabul etme mücadelesi olduğunu gösteriyor.

    Şarkı sözleri, kahramanın bağlantı ve tatmin bulma çabalarının kasvetli bir resmini çiziyor. 'Cruise and meet his connection (bağlantısını bulup onunla tanışma)' çabaları boşuna ve anlamlı etkileşimler yerine sadece enfeksiyonlarla sonuçlanıyor. Bu, onun arayışlarının boşluğu ve yüzeyselliği için bir metafor ve daha tatmin edici bir şeye olan daha derin bir özlemi vurguluyor Tekrar eden 'things aren't what they seem (göründükleri gibi olmayan şeyler)' dizesi, görünüş ile gerçeklik arasındaki uyumsuzluğu vurgular ve kahramanın dışsal eylemleri ile içsel arzularının uyumsuz olduğunu ima ediyor.

    'Burger Queen' terimi başlı başına dokunaklı bir metafor. Sıradan ve görkemli olanı yan yana getiriyor ve belki de daha görkemli bir şey için özlem duyarken önemsiz bir varoluşa hapsolmuş olma hissini gösteriyor. Başlık, Lüksemburg kraliçesine yapılan bir gönderme, Lüksemburg'un küçük ve sıklıkla göz ardı edilen bir ülke olması ve kahramanın önemsizlik duygularını yansıtması nedeniyle bir ironi katmanı ekliyor. Sonuç olarak, şarkı kimliğiyle boğuşan, toplumsal reddedilme ve gerçekten ait olduğu bir yer arayışı içindeki bir kişinin özünü yakalıyor.

     

    13. Evil Dildo 

    Evil Dildo, aslında albümünün gizli parçasıdır ve albümün son parçası olan Burger Queen'den sonra birkaç dakika süren sessizlikten sonra çalmaya başlar. Bu şarkı, Placebo'nun deneysel ve karanlık yanını ortaya koyar ve grubun alışılmışın dışındaki müzikal anlayışını sergilemektedir.

    Brian, Melody Maker röportajında bu sözlerin telesekreterinden gelen ölüm tehditleri olduğunu söylüyor (röportajda bazı okuyucular için tetikleyici veya rahatsız edici ifadeler bulunabilir):

    "Brian: Bunları ben yazmadım, telesekreterimde bırakılan gerçek ölüm tehditleri. Tam olarak şu sözlerdi: "Senin kıçına sokacağım ve odana gizlice girip pipini kesip ağzıma tıkacağım ve küçük dişlerimle çiğneyeceğim." Ve bir de bir adamdan gelen bir söz vardı, "Orospu çocuğu, peşindeyim." Geri arayıp "Nerede yaşadığını biliyorum." dedi.

    Gazeteci: Polise haber verdin mi?

    Brian: Hayır. Durdular ve ben zaten taşındım. Ayrıca biraz korkutucu bir zamanda oluyordu. Çok sinirlendik, bu yüzden onları o şarkıya kaydetmeye karar verdik. Şarkının saldırganlığına çok iyi uyuyorlardı."

     

    12+1 şarkı boyunca bize kimlik arayışı, aşk acısı, yalnızlık gibi pek çok duyguyu yaşatan ve kendimizle yüzleşmemizi sağlayan bu efsanevi albümü bir kez daha baştan sona dinlemek isterseniz: 

     


    Yorumlar (1)
    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.