The Strokes'un Bizlere Karantina Armağanı: "The New Abnormal"

The Strokes'un Bizlere Karantina Armağanı: "The New Abnormal"
  • 3
    0
    0
    0
  • Pek çok müzik dinleyicisi için rock müzik gruplarının ana vatanı her ne kadar İngiltere olsa da 90'lardaki punk rock ve grunge saltanatının yerini 2000'lerde yavaş yavaş alternatif rock, garage rock türüne bırakmasında en önemli rolü 1998'de kurulan bir Amerikan müzik grubu olan The Strokes oynadı. Julian Casablancas (vokal), Nick Valensi (gitar), Albert Hammond Jr. (gitar), Nikolai Fraiture (bas) ve Fabrizio Moretti (davul) tarafından 1998 yılında New York'ta kurulan ve 2001'de yayımlanan Is This It albümü ile müzik sahnesine hızlı bir giriş yapan grup, enerjik ve minimalist tarzıyla dönemin en etkili rock gruplarından biri haline geldi. Yıllar içinde birçok başarılı albüme imza atan The Strokes, özellikle 2000'lerin ilk yarısında adeta altın çağını yaşadı. 

    Yıllar içinde Room on Fire (2003), First Impressions of Earth (2006), Angles (2011) ve Comedown Machine (2013) gibi birçok başarılı albüme imza atan The Strokes, her albümlerinde müzikal evrimlerini ve yenilikçi yaklaşımlarını sürdürse de hiçbir zaman ilk albümlerindeki başarıya ulaşamamılardı. Bu durumun getirdiği yük zaman içinde grup üyelerinin solo projelere yönelmesine ve müziğe uzun aralar verimesine sebep oldu. Hayranlar ise sabırsızlıkla yeni ve ilk albüm kadar güçlü bir albüm beklemekteydi.

    Bu uzun bekleyişin ardından The Strokes, 2020 yılında hepimizin karantina sebebiyle yeni şeylere aç olduğumuz bir zamanda The New Abnormal albümü ile geri döndü. The New Abnormal, bizlere verilmiş bir karantina hediyesi olmakla beraber aynı zamanda grubun ilk albümden sonra en çok şey denedikleri ve en cesur oldukları albüm olarak da biz dinleyicilerle buluşmuştu. 

    Peki albümün adı nereden geliyor? The New Abnormal adı, modern dünyanın içinde bulunduğu kaotik ve belirsiz durumu yansıtıyor. Albümün ismi, 2020 yılında yayımlandığı dönemde yaşanan toplumsal ve küresel olaylara, özellikle COVID-19 pandemisinin getirdiği yeni gerçekliklere bir göndermedir. Bu dönemde, "yeni normal" terimi sıkça kullanılırken, The Strokes'un albüm ismi olarak The New Abnormal'ı seçmesi, alışılmışın dışında ve anormal olan bu yeni düzeni vurguluyor.

    Grubun üyeleri, albümün ismiyle ilgili verdikleri röportajlarda, bu ismin hem kişisel hem de kolektif anlamda yaşanan değişimleri ve zorlukları ifade ettiğini belirttiler. Julian Casablancas, albümün adının, mevcut durumun karmaşıklığını ve değişen normları yansıttığını söylemiştir. Bu bağlamda, The New Abnormal sadece bir albüm ismi değil, aynı zamanda dönemin ruhunu ve insanların hissettiği yabancılaşmayı da temsil ediyor.

    Albümdeki şarkılar da bu temayı destekler nitelikte. Sözler, kişisel mücadeleleri, toplumsal eleştirileri ve geleceğe dair belirsizlikleri içeriyor. The Adults Are Talking, Bad Decisions ve Not The Same Anymore gibi şarkılar, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde yaşanan zorlukları ve değişimleri işliyor. Böylece, The New Abnormal albümünün ismi, içerdiği şarkılarla uyumlu bir şekilde, modern dünyanın karmaşık ve öngörülemeyen doğasını yansıtıyor.

    Sadece şarkılar değil, albümün kapağı da bu temaları yansıtmaktadır. Albümün kapağı olarak ünlü Amerikalı sanatçı Jean-Michel Basquiat'ın Bird on Money adlı tablosu kullanılmıştır. Bird on Money tablosu, Basquiat'ın caz müzisyeni Charlie Parker'a olan hayranlığını yansıtır. Eserde, Parker'ın lakabı olan "Bird" (Kuş) figürü ve para sembolleri yer alır. Bu tablo, Basquiat'ın sanatındaki tipik unsurları içerir: canlı renkler, keskin çizgiler ve sosyal eleştiriler. Tabloda görülen kuş figürü, özgürlüğü ve yaratıcı ruhu temsil ederken, para sembolleri ise kapitalizmin ve tüketim kültürünün eleştirisini yapar ki The Strokes'un da müzikleriyle toplumsal eleştirilerde bulunduğunu ve kişisel deneyimlerini ve yaratıcılığını yansıttığını düşünürsek bu tablo albüm kapağı için biçilmiş kaftan olarak karşımıza çıkıyor.

    Bu incelemede, isminden kapağına pek çok anlam taşıyan The New Abnormal albümünde yer alan her bir parçayı detaylı bir şekilde ele alarak The Strokes'un müzikal yolculuğunu ve albümün genel atmosferini irdeleyecek ve gruba duyduğumuz özlemi sona erdiren bu albümü bir kez daha anacağız. 

     

    1. The Adults Are Talking 

    Albümün açılış parçası olan The Adults Are Talking, dünyanın üst kademelerine karşı isyankar bir yaklaşım sergiliyor. Julian, şarkıyı bu isyan ettiği kişilere gizlice yaklaşıyormuş gibi, sakin ve alçak bir ses tonuyla söylüyor. Parça, çoğunlukla bas ağırlıklı bir enstrümantale sahip olup, ana perküsyon olarak oldukça canlı trampet davulları içeriyor. "The Adults Are Talking" yetişkinlerin çocuklara önemli bir şey tartışırken sessiz olmalarını söylediğinde kullanılan bir deyimdir. Bu gergin rock parçasında Julian Casablancas bu ifadeyi güçlü (yetişkin yani yöneticiler) ile güçsüz (çocuklar yani biz) arasındaki ilişkiyi betimlemek için kullanmakta. 

    We can't help it if we are a problem
    We are tryin' hard to get your attention
    I'm climbin' up your wall

    The Adults Are Talking, ironik ve eleştirel sözlerle dolu. Şarkı, modern toplumun işleyişini, güç dinamiklerini ve insan ilişkilerini sorgulayan bir anlatıma sahip. Casablancas, şarkının nakaratında "They will blame us, crucify and shame us" diyerek, otorite figürlerinin ve sistemin bireyler üzerindeki baskısını eleştiriyor. Sözler, toplumun genel yapısına ve bireylerin bu yapı içindeki konumuna dair keskin bir gözlem sunuyor.

    Bunun yanı sıra şarkının başlığındaki "adults" (yetişkinler) ifadesi, genellikle olgunluk ve sorumlulukla ilişkilendirilirken, şarkı bu kavramları sorguluyor. Yetişkinlerin ya da otorite figürlerinin sadece konuştuğu ancak gerçek sorunları çözmek yerine daha fazla karmaşa yarattığına dair bir eleştiri barındırıyor. Bu açıdan, şarkı hem toplumsal hem de bireysel düzeyde bir eleştiri niteliğinde.

    Genel olarak şarkı, The Strokes'un klasik soundunu korurken, modern dünyaya dair keskin gözlemlerini de dinleyicilere aktaran güçlü bir açılış parçası. Şarkının enerjik yapısı, melodik zenginliği ve eleştirel sözleri, albümün geri kalanına dair de önemli ipuçları veriyor. Bu parça, The Strokes'un müzikal olgunluğunu ve toplumsal eleştirilerini yansıtarak, grubun yıllar içindeki evrimini ve günümüz dünyasına dair görüşlerini dinleyicilere etkili bir şekilde sunuyor.

     

    2. Selfless

    Yumuşak ve duygusal bir girişle başlayan Selfless, aşk ve ilişkiler etrafında dönen bir şarkı olup, Julian'ın önemli bir kişiye hayatı onunla birlikte yaşamak istediğini, kaçırmamaları gereken anları kaçırmamaları gerektiğini dile getirdiği bir çağrı niteliğinde. Bu kişiyi, kendisinin hayata devam etme motivasyonu olarak gösteriyor; bu bağlılığın kırılmasını ise albümün ilerleyen bölümlerinde yansıtılan ilişki sorunlarının nedeni olarak değerlendirebiliriz. Parça, yaylı enstrüman ağırlıklı bir düzenlemeye sahip olup, güçlü gitar ve baslarla birlikte çınlayan zillerin arka planda doldurduğu bir enstrümantal yapı içeriyor. 

    Julian Casablancas'ın vokalleri, şarkıya duygusal bir yoğunluk katıyor. Şarkı sözleri, bir başkasına kendini adamanın ve kendi ihtiyaçlarını geri planda tutmanın zorluklarını ve güzelliklerini keşfetmemize sebep oluyor. "Please don’t be long, ’cause I want your arms" gibi sözler, özlem ve bağlılık duygularını yansıtıyor.

    Şarkı, aynı zamanda içsel bir arayışı da temsil ediyor. Casablancas, kendini daha iyi anlamaya çalışırken, sevdiği kişiyle olan ilişkisini de sorguluyor. Bu kişisel ve duygusal temalar, şarkının genel havasını ve dinleyicilere verdiği mesajı güçlendiriyor.

    Grubun genel müzik tarzından biraz ayrılan şarkı, albümün aslında ne kadar deneysel ve içsel bir albüm olduğunu bizlere gösteriyor. Dinleyiciye hem rahatlatıcı hem de düşündürücü bir deneyim sunan Selfless, albümdeki en duygusal şarkılardan birisi. 

     

    3. Brooklyn Bridge To Chorus

    Albümün üçüncü teklisi olan Brooklyn Bridge To Chorus, insanlar ve anılar üzerine yansıyan bir hatırlatıcı tonla ilerliyor. Geçmişle hesaplaşma ve hayatla devam etme, bu şarkının ana temasını oluşturuyor. Bu parça, albümdeki en geleneksel The Strokes enstrümantasyonuna sahip olan şarkıdır; güçlü gitar ağırlıklı bir nakarat ile birlikte, şarkının geri kalanında sintetizörler de kullanılıyor.

    Genel teması özlem olan şarkıda hepimizin ortak korkularından biri olan yaşlanmak ve bu durumun getirdiği değişim de irdeleniyor. Şarkıda gençliğinde dinlediği 80'ler gruplarını ve eski arkadaşlarını anan Julian, bir zamanlar doyasıya yaşadığı gençlik yıllarının bitimini, yaşlandıkça şu anki genç jenerasyonla arasındaki kopukluğu,  yeni ilişkiler arzuladığını, ancak iki çocuk sahibi bir kırk yaş üstü olarak bu durumun zorluğunu bu şarkıda dile getiriyor. 

    I want new friends, but they don't want me
    They're making plans while I watch TV
    Thought it was you, but maybe it's me
    I want new friends, but they don't want me

    I want new friends, but they don't want me
    They have some fun, but then they just leave
    Is it just them? Or maybe all me?
    Why my new friends don't seem to want me

    Bridge kısmında, Casablancas 14 yıllık evliliğin ardından 2019'da boşandığı eski eşi, grubun da eski asistan menajeri olan Juliet Joslin'den bahsediyor. 

    The less that I know, the deeper I go
    Juliet, I adore
    The deeper I get, the less that I know
    Diminishing returns, oh

    Casablancas, şehrin ve yaşadığı dönemin bir parçası olarak Brooklyn Köprüsü'nü bir sembol olarak kullanarak, zamanın geçişini ve değişimlerin etkisini vurguluyor. Bu bağlamda, Brooklyn Bridge to Chorus, hem kişisel hem de toplumsal düzeyde bir retrospektif sunuyor.

    Genel olarak Brooklyn Bridge to Chorus, The Strokes'un nostaljik temaları modern bir müzikal yaklaşımla birleştirdiği etkileyici bir parça. Şarkının enerjik gitar riffleri, melodik yapısı ve duygusal sözleri, dinleyicilere hem eski günlerin özlemini hem de günümüz dünyasında yaşanan değişimleri hissettiriyor. 

     

    4. Bad Decisions 

    Albert Hammond Jr.'ın ifadesine göre, The New Abnormal'ın resmi ilk teklisi olan Bad Decisions, 80'lerin pop müziğinden ilham alan bir melodiye sahip ve bu dönemden izler taşıyan bir synth riff'i ile açılıyor. Aynı zamanda Billy Idol'ın Temmuz 1981'de çıkan şarkısı Dancing With Myself'in ana melodisinin kullanıdlığı bu şarkıda Julian, müzik videosunda hayranların ilk albümlerini anımsatan soundlar istediği vurgusundan da anlaşılacağı üzere, grubun hayranları ve müzik sahnesiyle etkileşimi hakkında bilinçli bir yorum yapıyor. Şarkıdaki “bad decisions (kötü kararlar)” ifadesi, grubun bu sounddan uzaklaşma kararını almasını ve bunun hayranları arasında özellikle eski soundu isteyenler için iyi karşılanmamasını ima ediyor. Şarkı, The Strokes'un hayranlarıyla yaşadığı gergin ilişkiye ve grubun imza stilinden uzaklaşmasının yarattığı pişmanlığa dair bir yansıma olarak öne çıkıyor.

    Oh baby, I hang on everything you say
    I wanna write down every word
    But do me a favor when you come through
    When I look around, don't wanna see you
    I don't take advice from fools
    Never listenin' to you

    Şarkıya baktığımızda aslında sadece bu konuda değil genel olarak kim ne derse desin verdiğimiz karar kötü ve yanlış olsa bile kendi kararlarımızı almanın önemini vurguluyor. Kötü kararların ve yanlış seçimlerin getirdiği duygusal yükleri işleyen şarkı, bu yükleri yükleneceksek dahi en azından bunu kendi kararımızla yapmamız gerektiğini bir şeyleri sürekli beklemek yerine aksiyon almamız gerektiğini bize hatırlatıyor. 

    You, you didn't listen to me
    But I, I didn't listen to you
    I waited so long listening for
    Something to join

     

    5. Eternal Summer 

    Albümün ortasında yer alan Eternal Summer, sonsuz mutluluk duygusunu ve bu mutluluğun kusurlarını bizlere anlatan bir şarkı olarak karşımıza çıkıyor. Burada yaz, herkesin etkilerini fark ettiği sonsuz bir güç olarak tasvir ediliyor. Şarkı boyunca Julian Casablancas, bunun "bir fantezi” olduğunu ve “zamanın sütunlar gibi solmakta olduğunu” belirtiyor. Tesadüfen karantina deneyimini kapsayan şarkı, yeniliğin nihayetinde nasıl eskidiğini gösteriyor. 

    Ayrıca şarkı, iklim değişikliğinin geri dönüşü olmayan etkileri üzerine ürkütücü bir yorum da içeriyor. İnsanların gezegen üzerinde on yıllardır bıraktığı karbon izleri neredeyse onarılamaz bir aşamaya geldi ve dünya üzerindeki yaşam, "gitmeyecek bir yaz" gibi hissettirecek. Bireyler olarak küresel ısınmayı karşılayacak bazı yollarımız olsa da, bu konuda bir şey yapabilecek kişiler “bunun olmasına izin vermeyecek.”

    Summer is coming, won't go away
    Summer is coming, it's here to stay 

    They got the remedy
    But they won't let it happen
    Yeah, they got the remedy
    But they won't let it happen

    Now that you heard the truth
    All I need a friendly face
    I hate that feeling too
    But no one's unafraid
    Don't expect the truth
    This is a fantasy
    I fight that feeling too
    But nobody's gonna stop us now

    Nakarat ve nakarat sonrası gitarlar ve vokaller, Pink Floyd'un The Wall döneminden birçok şarkıyı anımsatıyor. Ayrıca, nakarat öncesi kısımda, The Psychedelic Furs'un The Ghost In You şarkısı yankılanıyor.

    Davulcu Fabrizio Moretti, The New Abnormal'ın yayımlanmasından önceki canlı gösteride, bu şarkının albümdeki en sevdiği parça olduğunu ve albümdeki tamamlanması en uzun süren şarkı olduğunu belirtmiştir.

     

    6. At The Door 

    Grubun yedi yıl aradan sonra çıkardığı ilk tekli olan At The Door, duygusal bir balad olup, kırılan bir ilişki ve asla ulaşılamayan sonsuz bir hedefle başa çıkma üzerine sözler içeriyor. Diskoya özgü synthesizer’larla dolu ve bir gitar solosundan yoksun olan bu parça hem grubun hem de albümün en deneysel parçası olarak öne çıkıyor ki bu durum şarkının ilk tekli olmasının en önemli sebeplerinden birisi, grup bir nevi dinleyicilere artık tam olarak The Strokes olmadıklarını bu şarkıyla beraber göstermiştir. 

    Şarkının tematik içeriği, bir ilişkinin sona ermesinin getirdiği duygusal boğulmayı ve kişisel bir hesaplaşmayı vurguluyor. Daha detaylı bakacak olursak; nakarattaki "yalnız bir çocuk gibi olmak", "bir bıçak tutmak" ve "bir taş gibi batmak" gibi metaforlar sıkışmış ve çaresiz hissetmeyi, bridge kısmı, görülemeyen bir şeyle savaşmanın zorluğunu ve bu zor durumdan çıkmanın yolunu bulma ihtiyacını, kapanış kısmı ise daha iyi bir şeyin geleceğine dair bir umudu ifade ediyor. Bu bağlamda, At The Door hem kişisel hem de evrensel düzeyde kaybın ve özlemin etkilerini işliyor.

    Struck me like a chord
    I'm a lonely boy
    Holding out the knife
    Lonely afterlife
    Bangin' on the door
    I don't wanna know
    Sinkin' like a stone
    So use me like an oar

    Hard to fight what I can't see
    Not tryna build no dynasty
    I can't see beyond this wall
    But we lost this game
    So many times before

    I've been on a cold road
    I'll be waiting, yeah
    I'll be waiting from the other side
    Waiting for the tide to rise
    I've been on a cold road
    I'll be waiting, yeah
    I'll be waiting from the other side
    Waiting for the tide to rise

     

    7. Why Are Sundays So Depressing

    The Strokes'un kendine dönük ve nostaljik bir parçası olan Why Are Sundays So Depressing, Julian, şarkıda ünlü olmadan önceki hayatına dair aşk, iş ve genel yaşam tutumunu irdeliyor. Şarkı, çoğunlukla basit bir gitar riff’ine dayalı oldukça boş bir enstrümantasyona sahip; ağır synthesizer’lar ve vokal değişiklikleri yalnızca şarkının nakarat kısmında devreye giriyor. Aslında bu yapı şarkının içeriğiyle oldukça uyumlu, çünkü şarkı boyu irdelenen durum aslında anlamsız bir yaşam ve boşluk duygusu. 

    Şarkı boyunca tek duyduğumuz şey Julian'ın kendi hayatını günlüğüne yazar gibi irdelemesi değil. Hepimiz hafta boyunca işe veya okula gidip geliyor, günümüzü hep aynı insanlarla geçiriyor ve otomatik bir şekilde hayatımıza devam ediyoruz. Ancak, pazar günü geldiğinde ve gidecek bir yerimiz, yapacak bir işimiz olmadığında hayatımızın anlamsızlığını ve yaşamak yerine hayatta kalmak üzerine kendimizi programladığımızı fark edip depresif hissediyoruz. Şarkıda Julian'ın bahsettiği konu da aslında tam olarak bu.

    I take it easy, babe, I
    I get down, it's automatic, uh
    I've come to believin' that
    That too much time is evil

    Özellikle hepimizin kendimizle çok fazla vakit geçirmek zorunda kaldığı, bolca boş vaktimizin ama yapacak hiçbir şeyimizin olmadığı pandemi dönemine denk gelmesi sebebiyle pek çoğumuz için daha fazla anlam ifade eden bu şarkı dinleyiciyi kendiyle yüzleşmeye davet ediyor. 

    I love you and I'm honest, so you know it's no lie
    You're hidin' in the background but you wanna be found
    You've got me on my back and now I've gotta think fast
    You're hidin' in the background but you wanna be found

    I kinda miss the nine-to-five, yeah
    Do those things that you can't hide
    I scramble, fight just like a child

     

    8. Not The Same Anymore

    Julian'ın geçmişteki eylemlerini ve bu eylemlerin hayatındaki ilişkiler üzerindeki etkilerini anlattığı son derece melankolik ve nostaljik bir parça olan Not The Same Anymore, albümdeki en yavaş şarkılardan biri olarak karşımıza çıkarıyor. Oldukça dolgun bir perküsyon çizgisine sahip şarkıda kısıtlı gitar riff’leri zaman zaman belirirken, nakarat bölümlerinde Albert ve Nikolai’ın daha dolgun enstrümantasyonu öne çıkıyor.

    Nakarat kısmındaki ritim gitarı, bazı eski The Strokes şarkılarına oldukça benzer bir ses çıkarmakta; bu da bilinçli yapılmıştır. Akorlar, sadece aşağı doğru vuruşlarla çalınarak davullarla mükemmel bir senkron oluşturur ve bu, The Strokes’un ikonik bir özelliğidir. Artık hiçbir şey eskisi gibi değildir ama eski günlerden hala bir şeyler kalmıştır.

    Julian şarkıda, birçok ilişkinin son bulmasının sorumlusunun kendisi olduğunu belirtir; değişme ve güvenilir olma konusundaki yetersizliğini ana nedenler olarak gösterir ve bazı durumlarda şiddetli davranmış olabileceğini de itiraf eder.

    Bu parça, önceki şarkı Why Are Sundays So Depressing? ile kıyaslandığında geçmişe çok farklı bir bakış açısı sunar. Julian’ın geçmiş ilişkileri kayıtsızca sonlandırma konusundaki avant-garde yaklaşımını pişmanlıkla değerlendirdiğini gösterir. Bizlere tıpkı Brooklyn Bridge To Chorus'ta olduğu gibi sürekli değiştiğimizi ve buna hiçbir şekilde engel olamayacağımızı anlatan şarkı, bizleri değişmenin getirdiği zorluk ve korkularla baş başa bırakıyor. 

    I didn't know, I didn't care
    I don't even understand
    Did somethin' wrong, I wasn’t sure
    Stay on top of this, or else
    I was afraid, I fucked up
    Yeah, yeah, yeah
    I couldn’t change, it's too late

    And now it’s time to show up
    Late again, I can't grow up
    And now it's on me, they've given up

     

    9. Ode To The Mets

    8 şarkı boyunca kendimizden bir şeyler bulduğumuz bu eşsiz yolculuğun son durağı olan Ode To The Mets'te Julian, grubun kariyerine ve New York'ta, birlikte büyüdükleri yılları irdeliyor. Şarkının sözlerine kasvetli ve sessiz gitarlar ile synthesizer'lar eşlik ederken, outro kısmında tam ve güçlü enstrümantasyon devreye giriyor ve böylece dinleyiciye The New Abnormal için etkileyici bir kapanış sunuluyor. 

    Ayrıca, şarkı, albümün açılış parçası The Adults Are Talking'le aynı akorlarla başlar ancak bu kez synthesizer üzerinde çalınır. Böylece, bu iki parça arasında bir yolculuğun başladığı ve bittiği sembolize edilir.

    Her ne kadar şarkının adı New York Mets’ten alınmış olsa da, The Strokes’un memleketinin beyzbol takımı şarkının sözlerinde hiç anılmamaktadır. Aslında, hiçbir belirgin beyzbol göndermesi bulunmamaktadır. Grup bu konuyla ilgili kendi podcast serileri 5guys talking about things they know nothing about'ın 2. bölümünde konuşmuştur. New York Mets, Queens, New York'ta bulunan bir Major League Baseball National League takımıdır ve 1986'dan beri bir Dünya Serisi bile kazanamamıştır. Julian, Mets'i gençliğinin takımı olarak tanımlar. Şarkıyı, 2016’da Mets’in San Francisco Giants’a karşı oynadığı acı verici National League Wild Card maçını kaybettikten sonra bir metro platformunda beklerken yazmıştır. Julian, şarkının adını sadece Ode olarak değiştirerek Mets’i başlıktan çıkarmak istese de grubun geri kalanı özellikle de Fabrizio Moretti şarkı başlığını sevdiği için bunu yapmaktan vazgeçti. Grup, ismi sembolik olarak görür, Mets, onlar için kalbinizi koyduğunuz ama sürekli hayal kırıklığı yaratan bir şeyi temsil eder.

    Gone now are the old times
    Forgotten, time to hold on the railing
    The Rubik's Cube isn't solving for us
    Old friends, long forgotten
    The old ways at the bottom of
    The ocean now has swallowed
    The only thing that's left is us
    So pardon the silence that you're hearing
    It's turnin' into a deafening, painful, shameful roar

     

    Dinleyicileri hem geçmişin nostaljisine hem de geleceğin heyecanına taşıyan The New Abnormal sadece bir albüm değil, The Strokes'un yeni bir çağın eşiğinde olduğunu müjdeleyen bir sanat eseri. Albüm, The Strokes'a duyduğumuz özlemi gidermenin yanı sıra grubun yeteneklerini ve yenilikçiliğini bir kez daha kanıtlıyor ve müzikseverler için unutulmaz bir deneyim sunuyor. Albümü bir kez daha toplu bir şekilde dinlemek isterseniz:

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.