Derinlemesine bir araştırmadan ziyade bir fikir yazısıdır.

 

Çoğu zaman kültürler kendi aralarında karşılaştırılır; birisi üstün, birisi daha aşağı görülür. Peki, bu karşılaştırma ne kadar doğrudur? Bir karşılaştırma yapmak doğru olan ise, bu karşılaştırmayı nasıl yapabiliriz? Bu denememdeki amacım, bu doğrultudaki görüşlerimi ifade etmektir ve temel dayanağı, bir kültürün etken ve kimlik kısmı olduğu inancıdır. 

Kültürün tanımı -bu yazıda kullandığım şekliyle- insan topluluklarının doğanın kendi önlerine koyduğu problemleri çözme metotlarıdır. Her topluluk, bir hayatta kalma biçimi üretir; bu hayatta kalma metodu ise zamanla kökleşir ve topluluğu bir diğerinden ayıran bir hale gelir.

Kimlik kısmı bir kültürün insan hayatının kalitesini doğrudan etkilemeyen kısmın ideal halidir: bayramlar, bazı görenekler, mimari, mutfak gibi. Etken kısım ise çoğunlukla sorunların kaynağı olan kısımdır; insan hayatının nasıl sürdürüldüğüne ve insanların birbirleriyle etkileşimini belirler. Kırsal yerlerdeki daha muhafazakâr kültür ve şehirlerdeki daha özgür kültürler gibi görülebilir; siyasetteki ve bilimdeki gelişmelerden, hatta direkt olarak her şeyden çok etkilenir.

Kültürün öz kısmı -yani kimlik kısmı- insan yaşamına zararlı olan kısımları haricinde korunması gereken bir olgudur; çünkü bir toplumun temel birleşme nedenlerinden birisini oluşturur. Ancak etken kısım, çağın gerekleri ve insan yaşamının kalitesinin iyileştirilmesi doğrultusunda geliştirilebilir durumdadır; yani aynı kültürün gelişmiş ve ilkel iki sürümü vardır.

Üstün kültür ifadesi, bir karşılaştırmayı ifade eder. Karşılaştırma ise bir ölçüt gerektirir; bu ölçüt ise insan yaşamını ne kadar kaliteli kıldığı olmalıdır. (Bu ölçüt, kesinlikle öznel bir ölçüttür, ama dünyanın bugünkü çağında en uygun ölçüt de budur.)

Önceden kırsal bölgelerde kızlar okutulmazdı, bir şansa ancak erkekler okurdu ve ailenin reisi olan baba aile üzerinde her hakka sahipti. Bu, bir kültürdür; insanlar bu şekilde hayatta kalabilmişlerdir ve bunu değiştirmek için gereken değişim içten doğal bir şekilde gelişmemiş veya dışarıdan reformlar yoluyla getirilmemiştir. Kültürün etken kısmı: altyapı sorunu, ebeveynlerin eğitimli olmamaları; yapılacak onca iş için gereken onca insan, dolayısıyla çok çocuk ve de çocuk sayısı arttıkça kişi başına azalan ilgi ve yatırım gibi sorunlardan ötürü, ölçütümüze göre kötü olarak nitelendirdiğimiz bu hale gelmiştir.

Bahsettiğim kişiler, aynı şekilde şehirli ve okumuş bir kişi ile benzer olarak bayramlarda birbirlerine ziyarete gider, benzer yemekleri yerler, benzer şekilde konuşur, benzer şekilde selamlaşırlar, benzer şekilde evlilik törenleri yaparlar. Yani ortak bir temel mevcuttur ve bu temel, o kültürün başka kültürden farkıdır.

Bunu biraz daha küresel bir biçimde açıklamak istersek, batıdaki herhangi bir kültürü ele alabiliriz: Avrupa'nın devrimler çağının çok ama çok öncesinde insanın hayat kalitesine elverişsiz bir kültürü vardı; bugün o kültürlerin temel kısmı milli kimlik ve halen daha devam eden göreneklerde kullanılmaktadır. Etken kısım yani sosyal ve teknik kısmı ise eski halinden bugüne kadar gelişmiştir.

Yani, kültürün temeli ve etken kısmı vardır. Temel kısım bir kültür geliştikçe korunur ve kendisine gerektiği ölçüde çıkarmalar ve eklemeler yapar; ama etken kısım insan yaşamının kalitesini en optimal seviyeye çıkaracak şekilde gelişmek zorundadır. Aksi takdirde bazı kültürlerin insan yaşamını daha optimal kıldığı için teknik olarak daha üstün olduğu yargısına varırız, ama buradaki nokta, içkin olarak hiçbir kültürün birbirine üstün olmadığıdır, yalnızca o kültürün şuanki hali, insan yaşamı ve mutluluğu için optimal bir ortam sağlamıyordur.