Birinci Dünya Savaşı sonrasında savaşın getirdiği kargaşa ve sefalete tepki olarak Dada akımı ortaya çıktı. Dada akımı geleneklerin yanında toplumun kendisine de karşı geliyordu. Dönemin avangart ruhunun devamı olarak 1924’te Andre Breton ilk Sürrealizm Manifestosu’nu yazdı ve devam etmekte olan “bilincin krizi” ışığında insan düşüncesinin yeniden inşa edilmesini öne sürdü. Sürrealizm, kelime anlamı olarak “gerçeğin ötesinde” denilebilir, bunun sebebi sürrealizmin akıl ve mantık tarafından baskılanan insan düşüncesinin zincirlerini kırma amacı gütmesidir.
Sürrealizm temel olarak şiirden etkilenmiştir, daha sonra görsel sanatlarda kullanılan bir sanatsal dil haline gelmiştir. Sürrealizm akımı, aklın sınırlamadığı saf bir düşünce, uyumsuzluk ve gelenek karşıtı bir duruş sergiler. Sanat yoluyla zihnin ve ruhun tamamen özgürleşmesi, otomatizm, spontanelik ve serbest çağrışım teknikleri kullanılarak gerçekleşir. Sürrealist sanatçılar kişinin özgürleşmesi konusunda Sigmung Freud’dan, toplumun özgürleşmesi konusunda ise Karl Marx’tan ilham almışlardır. Var olan akıl ve mantık sistemi savaşlara ve yıkıma sebep oluyorsa, aklın ötesine geçilmesi gerektiği öne sürülür. Sürrealizm toplumsal baskıya karşı bir protestodur. Markist devrimde ise Sürrealizm entelektüel rolü oynamayı hedeflemiştir. Bir sanatsal pratik olarak psişik otomatizm yoluyla kişi gerçek ve öz düşüncelerini dile getirir. Düşüncenin önünde hiçbir engel kalmamalıdır; mantık ve determinizm dışarı atılıp görecelilik ve bilinçdışının mutlak kudreti ön plana çıkarılır. Bu sayede Sürrealist eserler kendi bilinçlerini yaratırlar (Breton, 1934).
Sürrealizmin bilinçdışına olan ilgisi Freud’un fikirleriyle doğmuştur. Freud, psikanaliz teorisinin babası olarak kabul edilir. Psikanaliz, serbest çağrışımların toplandığı ve incelendiği bir yöntemdir. Sürrealist sanatçılar, özellikle Freud’un rüya teorisinden etkilenmiştir. Freud’un rüya teorisine göre rüyalar, her mental süreç gibi kendi psişik izlerini taşır, yani, mental sistem içerisindeki kökenleri belirlenebilir. Freud üç temel rüya çeşidi sunar: ilki, akla mantığa uyan türdendir. İkinci türde rüya gerçekle bağlantılıdır ama bir o kadar da kopuktur ki kişi kendi uyanık yaşantısında bu rüyanın izini bulamaz. Son türde ise rüya bağlantısız, kafa karıştırıcı ve mantıksızdır ki bu en çok görülen rüya tipidir. Son iki türde bir yabancılaşma ve gerçekdışı elementler bulunur. Aslında mantıksız olsalar bile, Freud bunun bir yanılsama olduğunu ve rüya sürecinin uyanık yaşamla birebir bağlantısı olduğunu savunur. Rüya, bilinçdışının bilince yansımasını engelleyen bir sansürdür. Rüya kafa karıştırıcı bir mental fenomen değil; apaçık anlamı olan gerçeğin çarpıtılmış ve gizlenmiş bir ifadesidir.
Sürrealist sanatçılar için rüya önemli bir tema olmuştur. Salvador Dali’nin “Uyanmadan Bir Saniye Önce Nar Etrafında Uçan Arının Sebep Olduğu Rüya” (1944) eserine baktığımızda gerçekte görülmüş bir rüya olduğu hissiyatına kapılırız. Eserde rüya gören kadın, Gala, Dali’nin eşidir. Arının uçuşu ile beliren birbirinden bağımsız, kopuk nesneler; kaplanlar, balık ve fil; bir saniye içinde Gala’nın uyanmasına sebep olacaktır. Rüyada kaplanlar Gala’ya saldırır pozisyondadır, bu da aslında Gala’nın uyanık yaşantısında bir gerginlik ve kaygısı olduğuna işaret eder. Dali, eserde kötü bir rüyadan aniden uyanmayı tasvir ederken serbest çağrışım kullanmıştır ve rüyanın bitmesine rağmen eserin var olmaya devam edişi bilinçdışından bilince bir geçişi temsil eder.
Salvador Dali, Uyanmadan Bir Saniye Önce Nar Etrafında Uçan Arının Sebep Olduğu Rüya, 1944
Sürrealizm akımının bir diğer önemli temsilcisi René Magritte, resim sanatının şiiri görünür kılmak olduğunu söyler. Bu yüzden Magritte’in eserlerinde metaforlar, görsel dili oluşturur. Magritte sıradan objeleri bir araya getirerek bir benzerlik ve yakınlık oluşturur. “Donakalmış Zaman” (1938) eserinde Magritte, şömineyi bir tünel metaforu olarak kullanır, bu tünelden ise bir tren geçmektedir. Tren ise şöminede yanan ateş gibi borusundan buhar üflemektedir. Tren resmin yapıldığı anda orada bulunmaktadır, birkaç saniye içinde tünelden/şömineden geçip gidecektir ve duman sönecektir. Görsel, zamanda donup kalmıştır. Magritte bu eserde iki farklı gerçek obje arasında sürrealist bir bağlantı kurar ve nesneleri birbirleri yerine geçen metaforlar olarak sunar.
René Magritte, Donakalmış Zaman, 1938
Sürrealizm akımı, dönemin avangart ruhunu yansıtan bir başkaldırı olmuştur. Geleneğe, akla, mantığa ve diğer toplumsal normlara tepki olarak insan düşüncesinin mutlak özgürlüğünü savunmuştur. Bu özgürleşme bilinçdışının keşfi ile ifade edilmiştir, burada da Freud’un teorileri önemli rol oynamıştır. Sürrealist eserler izleyiciyi neyin gerçek neyin rüya olduğu sorgulamaya iter, bu sorgulama sırasında ise bilinçdışı süreçleri devreye girip insan düşüncesini özgürleştirir.
KAYNAKÇA
Clancy, Robert. 1949. Surrealism and Freedom. American Journal of Economics and Sociology, 8(3). 271-276.
Criel, Gaston. 1952. Surrealism. Books Abroad, 26(2). 133-136.
Dubnick, Randa. 1980. Visible Poetry: Metaphor and Metonymy in the Paintings of René Magritte. Contemporary Literature, 21(3). 407-419.
Jones, Ernest. Freud’s Theory of Dreams. The American Journal of Psychology. 21(2). 283-308.
Yorum Bırakın