Melankoli kelimesi Grekçe melankholia yani melan– ‘siyah’ + kholē ‘huysuz’ sözcüklerinin birleşiminden oluşur. Çoğu zaman değerli bir şeyi kaybetmek (bu şeyin tanımı somut bir varlıkla karşılanabildiği gibi duygu gibi soyut kavramlar da olabilir; umudunu kaybetmek, yakınını kaybetmek, yolunu kaybetmek…) veya artık o şeye ulaşamamaktan kaynaklı kişinin hissettiği depresyonla bağdaştırılır.
Psikanalitik ekolde Freud’un Yas ve Melankoli makalesinde bu kelime ilk kez kullanılmıştır.
Freud’a göre melankoli durumunun oluşabilmesi için süjenin, sırasıyla aşağıdaki beş aşamadan geçmesi gerekmektedir;
1.Süjenin, bir sevgi nesnesini (love object) kaybetmesi.
2.Kaybedilen sevgi nesnesinin ardından normal bir süreç olarak yaşanan bir yas döneminin (mourning period) başlaması.
3.Normal şartlar altında, belirli bir süre sonra bitmesi gereken yas döneminin sona ermemesi nedeniyle yeni bir sevgi nesnesi arayışının başlayamaması.
4.Süjenin, yeni bir sevgi nesnesi arayışına girememesi nedeniyle, yeni sevgi nesnesine aktarılamayan libido’nun zorunlu olarak Ego’ya aktarılması ve orada birikmesi.
5.Ego'nun kaybedilen sevgi nesnesi ile kendini özdeşleştirmesi.
Kişinin sevgi nesnesini kaybetmesi ve yas döneminin başlaması fizyolojik bir süreçken melankoli durumu patolojik bir süreçtir çünkü bitmesi gereken yas dönemi bitmemiştir.
Bedenimiz her zaman normal , sağlıklı olmamız için savaşır . Ve benim düşüncem şu ki sanat da zihnimizin ve bedenimizin bu melankoli sürecini atlatıp sağlımıza kavuşmamız için savaşmasıyla ortaya çıkar. Şöyle ki yaşam gücümüzü veya enerjimizi zorunlu olarak egoya aktarmak ve orada biriktirmek yerine ondan kurtulmak için sanatımıza aktarırız böylelikle kaybedilen sevgi nesnesi ile kendimiz değil sanatımız özdeşleşir .
İşte insanoğlunun melankoliyi yansıttığı sanatı:
1 . Eliseo Sala'nın Pia de Tolomei ya da Melankoli tablosu (1846)
Romantik akımın temsilcilerinden italyan ressam Eliseo Sala , hakkında çeşitli öykülerin olduğu Pia’yı saygıdeğer katolik hanımların giysileriyle kocasının şatosunun balkonunda göstermiştir. Manzaraya arkası dönük figürün yüzünde düşünceli ve üzgün bir ifade vardır. Jest ve mimikleri yalnızlık ve umutsuzluk dolu bir kadını yansıtmaktadır.
2.Goethe-Genç Werther’in Acıları
Werther adındaki genç bir hukuk stajyerinin, diğer taraftan nişanlı bir kadın olan Lotte ile intiharına kadar kurmuş olduğu ızdırap dolu münasebetini konu alan, Goethe'nin mektup tarzındaki romanının ismidir.
Goethe, 1772 yılında Mayıs ayından Eylül'e kadar Wetzlar Alman Yüksek Mahkemesinde asistan olarak görev yaptığı sırada âşık olduğu Charlotte Buff adındaki nişanlı kadına duymuş olduğu karşılıksız ilgisini, edebi-bağımsız bir forma dönüştürerek, bu romanla tasvir etmektedir.
Romanın piyasaya çıkmasının ardından hem pek çok intihar vakası ile karşılaşılmış, Almanya sokakları bir "Werther salgınına" uğramış, ortalığı mavi ceket, sarı pantolon giyen duygulu gençler istila etmiştir.

3.Lev Tolstoy- İvan İlyiç’in Ölümü
İnsanın ölüm karşısındaki çaresizliğini , iç hesaplaşmalarını konu edinen bu kitabı Tolstoy yaşamının son döneminde ortaya koymuştur. Bazı araştırmacılara göre Tolstoy hayatının son yıllarında ölümün değiştiremeyeceği bir anlam arayışına girmiş , bunun peşinden gitmiş ve ahlak anlayışını geliştirmiştir . Bu romanında da Tolstoy’un yaşamına dair pek çok benzetme bulunmaktadır.
“Hayat, çoğalan bir yığın ıstırap, daima artan bir hızla sona, en korkunç ıstıraba doğru tepetaklak inmektir.”
4.Franz Kafka
Franz kafka’ nın yaşamı boyunca gergin ve mesafeli bir ilişki yaşadığı babası , sevdiği kardeşleri , nişanlandığı ama evlenmediği kadınlar , çalıştığı yerler, mensup olduğu din yazılarına fazlasıyla tesir etmiştir.
Kafka’nın Dönüşüm adlı öyküsü fazlasıyla ses getirmiş , hakkında birçok yorum ve eleştiri yapılmıştır. Birçoğu "toplumun farklı olana yaptığı muamele" etrafında toplanmıştır. "Yaşamdan kopmanın verdiği yalnızlık ve gelecekten herhangi bir şey ummamak" da bu açıklamalar arasındadır. Yaptığı rutin işlerden memnun olmayan, ailesinin borcu nedeniyle çalışan ve onu zamanla yarıştıran bu işten kurtulmanın yolu belki de böcek olmaktır. Bazıları da öykünün insan varlığının saçmalığının üzerinde durduğunu belirterek; varoluşçuluğa gönderme yapar.
Eserleri tipik olarak tuhaf veya sürrealist ön yargılarla ve anlaşılmaz sosyal - bürokratik güçlerle karşı karşıya kalan izole kahramanlara sahiptir ve yabancılaşma ,varoluşsal kaygı, suçluluk ve saçmalık temalarını keşfetme olarak yorumlanmıştır.
Post- modernist yazar Kafka ‘nın kitaplarındaki karamsar ve melankolik hava “kafkaesk” kelimesinin türetilmesine sebep olmuştur.
“Benim yalnızlığım insanlarla dolu.”
“Çok yorgunum aşktan,kederden,çaresizlikle cebelleşmekten o kadar yorgunum ki...”
5.Edvard Munch
Dışavurumculuk akımının temsilcilerinden Edvard Munch, tuvallerine çizdiği her çizgide yaşamın acılarını, korkularını ve endişelerini ortaya koyarak, izleyicilerine sanatın sessiz ama derin çığlığını duyurmuştur. İşte bu melankolik ressamın bazı eserleri:

Melankoli (1891)

Kaygı (1894)

Night İn Saint -Cloud (1890)

Çığlık (1893)

6.Manchester By The Sea(2016)
Film, abisinin ölümü üzerine Massachusetts’e giden ve abisinin vesayeti yeğenine bakmak zorunda olan boşanmış bir adamın hikâyesini konu edinmektedir.
7.500 Days Of Summer (2009)
Alışılmamış türde bir romantik komedi olan film, aşkın gerçek olduğuna inanmayan bir kadın ve ona aşık olan bir adamın hikayesini anlatıyor.
“this is not a love story, it's a story about love"
🎬 500 Days of Summer • (2009)
8.The Banshees Of Inisherin (2022)
Film 1920'lerde İrlanda'da, Inisherin adlı ücra bir adada geçiyor. Colm, bir gün, durup dururken en yakın arkadaşı Pádraic'e “Artık senden hoşlanmıyorum işte” deyiveriyor ve arkadaşlıklarını sonlandırıyor. Basit görünen bu durum, ikilinin yaşadığı küçük kasabayı en derinlerine kadar sarsıyor.
"Eskiden bunun iyi bir şey olduğunu zannediyordum ben, temiz kalpli olmanın... Şimdi hayatımda duyduğum en büyük hakaret gibi."
9.Aftersun (2022)
Charlotte Wells'in ilk uzun metrajlı filmi “Aftersun” duygusal açıdan derin ve kendine has bir senaryoya sahip. Film, kaybedilen zamanın acısını ve uzun süredir kayıp olan bir insanı anlamaya yönelik umutsuzca bir isteğe odaklanıyor.
10.Oslo , 31 August (2011)
Film, kaldığı rehabilitasyon merkezinden, iş başvurusunda bulunmak ve çocukluğunu geçirdiği Oslo'da eski arkadaşları ve ailesiyle yeniden yakınlık kurmak için izin alan uyuşturucu bağımlısı Anders'in bir gününe odaklanıyor.
’’evlenip çocuk yapmak istiyorum.dünyayı dolaşmak, bir ev almak. romantik tatillere gitmek, gün boyu sadece dondurma yemek istiyorum. başka ülkelerde yaşamak. ideal kiloma inip orada kalmak. harika bir roman yazmak. eski arkadaşlarla haberleşmek. bir ağaç dikmek istiyorum. nefis bir akşam yemeği hazırlamak. kendimi başarılı hissetmek. buz banyosu yapmak, yunuslarla yüzmek. gerçek bir doğum günü partisi vermek. yüz yaşına kadar yaşamak. ölene dek evli kalmak. bir şişede coşkulu bir mesaj yollayıp, aynı derecede ilginç bir cevap almak. tüm korkularımın üstesinden gelmek. bütün gün bulutları izleyerek yatmak. antikalarla dolu eski bir ev almak. bir maratonu sonuna dek koşmak. harika bir kitap okuyup, güzel cümleleri hayatım boyunca hatırlamak. hislerimi yansıtan harika resimler yapmak. bir duvarı sevdiğim resimlerle ve sözcüklerle kaplamak. sevdiğim dizilerin tüm sezonlarına sahip olmak. önemli bir konuya dikkat çekip, insanların beni dinlemesini sağlamak. paraşütle atlamak, helikopter kullanmak, çırılçıplak yüzmek. her gün aradığım türden iyi işi bulmak. romantik ve eşsiz bir evlenme teklifi almak. gece açık havada uyumak. besseggen dağına tırmanmak, bir filmde ya da ulusal tiyatroda rol almak. piyangoda milyon kazanmak. faydalı işler yapmak. ve sevilmek istiyorum.’’
Okuduğunuz için teşekkürler. Son olarak her duyguda olduğu gibi depresifliği, yalnızlığı , melankoliyi de bize en yoğun hissettiren şeyin müzik olduğunu söylüyorum ve bu tarzı sevenler için bir çalma listesi bırakıyorum.
https://music.youtube.com/playlist?list=PLUxoEDMFp0poZh6TmFkQr6OmGfMTNEAhF&si=2Odc8Ti5kwg3gJqI
Yorum Bırakın