George Orwell’in başyapıtı 1984, kaos ve baskının hüküm sürdüğü bir gelecek öngörüsü sunar. Özgürlükten mahrum bu kaosun sebebi ise siyasal erkin tek elde toplandığı devletin kendisidir.
George Orwell'ın 1984 romanını yaratımında ve romanlarındaki duruşunda, her ne kadar önceki yaşantılarının ve karşılaştığı acımasız uygulamaların etkisi olsa da, bir yazar olarak gelişiminde ve distopyayı tür olarak bu kadar iyi içselleştirmesinde, önemli yere sahip olan kendi öncülü yazarlar vardır. Bu yazarları ve bazı önemli eserlerini sizin için inceledim.
1-Jules Verne: Bilimkurgu Başlıyor
Klasik edebiyatın ilk bilim kurgu yazarıdır Jules Verne. Ancak, bir görüşe göre, öykülerini bilimsel gerçeklere dayanarak yazdığı için, teknolojik kurgu yazarı olarak da nitelenebilmektedir. H.G. Wells ile birlikte bilim kurgunun babası olarak görülen Jules Verne‘in hikayeleri, bilimkurgu türünün emekleme dönemini oluşturur.
Verne, hikayelerinde teknolojik gelişmeler ve bunların gelecekte yaratacağı olasılıklara odaklanırken, toplumsal, sosyal ve insani boyutları neredeyse göz ardı eder. Bu da onun bilim kurgu ve özellikle distopyanın ana temasından uzak, tabiri caizse “cici” diyebileceğimiz teknolojik kurgu hikayeleri yazmasına neden olmuştur.
İlk bilim ve teknoloji romanları olarak bahsedebileceğimiz, Seksen Günde Dünya Gezisi, Dünyanın Merkezine Yolculuk ve Ay’a Seyahat gibi kitapları bilim kurgunun temellerini oluşturmuştur.
2-H.G. Wells: Bilimkurgunun Babası
Birçok türde eserler veren H.G. Wells, yazın dünyasındaki devrimini bilim kurgu türündeki eserleriyle yapmıştır. Bu tür içerisinde kimlerden ya da hangi akımlardan etkindiğini söylemek ise pek mümkün değildir. Çünkü o bilimkurgu türü içerisinde etkilenen değil etkileyen olmuştur. Ondan önce onun tarzında ya da üslubunda bir örnek yoktur.
Birçoklarına göre bilim kurgunun babası olan H.G. Wells, eserlerinde teknolojinin değil, onun sosyal ve toplumsal etkilerinin ve bu etkilerin eleştirisinin peşindedir. H.G. Wells’in başyapıtı Zaman Makinası da bir bilim kurgu romanı olmanın ötesinde insan doğası, toplumsal yapı ve sınıf ayrımı gibi birçok can alıcı konuyu irdeler. Bir ütopya ve distopyayı iç içe sunar bize. Bu roman H.G. Wells’in kendi döneminin toplumsal ve siyasi bir eleştirisi gibidir adeta.
3-Jack London: İlk Modern Distopya
Jack London eserleri ile gerçekçilik akımının oluşmasında ve biçim kazanmasında önemli bir rol oynamıştır. Eserleri, insan, doğa, toplum, sosyal adalet, eşitlik gibi birçok konuyu içerir. Farklı yazın türlerinde eserler vermesine rağmen bilim kurgu ve distopya türünde değerlendirilen birçok hikaye ve romanı vardır.
Jack London‘ın Demir Ökçe romanı gerek distopya türünün temel problemleri, gerekse kurgu ve içerik açısından değerlendirildiğinde distopya türünün ilk modern örneği olarak karşımıza çıkar. Gerçekten bütün övgüleri ve ilk olmayı hakeden Demir Ökçe, yazıldığı dönemin siyasal, ekonomik ve toplumsal durumundan hareketle geliştirilmiş bir gelecek öngörüsüdür. Bizleri bekleyen olumsuz geleceği anlatır ve bir uyarı niteliği taşır.
4-Yevgeni Zamyatin: Distopya’nın Referans Noktası
Yevgeni Zamyatin sanat hayatı boyunca kısa hikaye ve öyküler yazmıştır. Bunda bir romana odaklanabilecek kadar rahat bir yaşamının olmaması da etkilidir. Rusya’nın o dönem içinde bulunduğu ekonomik buhran ve muhalif bir sanatçı olarak yaşadığı siyasi baskılar onu yıpratmıştır. Yazdığı tek roman ve uzun eser olan Biz ise üzerindeki devlet baskısını son noktaya taşımış ve ülkesinden sürgünedilmiştir. Dostoyevski hayranı olan Zamyatin, kendinden sonra gelen Aldous Huxley ve George Orwell gibi büyük ustalar için de en büyük referans noktası ve esin kaynağıdır.
Yevgeni Zamyatin, Biz ile distopya türünü son noktaya taşımış ve adeta bu türün karakterinin belirleyicisi ve referans noktası olmuştur. Yevgeni Zamyatin, Biz adlı eserinde demokratik hakların ve özgürlüklerin tümüyle baskı altında tutulduğu, siyasal gücün tek elde toplandığı, teröre, baskıya ve zulme dayalı devlet yönetimini ve en kötü hale getirilmiş toplumsal düzeni konu alır. Biz, bireyselliğin yok edilmesi üzerine sert bir eleştiri ve “Ben”in yerini “Biz”e bıraktığı bir dünya kurgusudur.
5-Aldous Huxley: Kara Dörtlemenin İkincisi
Aldous Huxley, daha çok sosyal, psikolojik ve felsefi içerikli yazılar yazmıştır. Yazılarının genel teması sosyal ve felsefi eleştiriden, mistik bir kendini bulma temasına doğru evrilmiştir. Öğrenmeye, yeniliğe açık bir entelektüel ve hatip olan Huxley, diğer yazarlardan farklı olarak hem içsel hem düşünsel hem de yazınsal olarak yadsınamayacak bir değişim geçirmiştir. Bu sebeple onu bir akımla özdeşleştirmek gerçekten zor. Öyle ki, kült kitabı Cesur Yeni Dünya ve yıllar sonra adeta onun antitezi olarak yazdığı Ada, bu değişimin tek bir ekol ya da üslupla tanımlanamayacağını ortaya koyar.
Aldous Huxley‘in Cesur Yeni Dünya‘sı, Yevgeni Zamyatin‘in Biz‘i, George Orwell‘in 1984‘ü ve Ray Bradbury‘nin Fahrenheit 451‘i distopik romanların en iyi örnekleri olarak kabul görür. Kara Dörtleme olarak adlandırılan romanların yazım sırasına göre Cesur Yeni Dünya serinin ikincisidir. Huxley’in bu distopyasını diğerlerinden ayıran temel özellik ise insan doğasının, diğer distopyalardaki gibi, toplumsal yapı ile karşıtlık ve çarpışma halinde olmamasıdır. Aksine insanın özelliklerinin önceden belirlenmesi ve hatta tabiri caizse istenilen özelliklerde üretilmesiyle de olsa, insan doğasının da toplumsal düzenin totaliterleşmesinde bir araç olmasıdır.
Yorum Bırakın