Geçmiş, insanı şekillendirir.
Öyle ki bazen geçmişin yükü, insanın omuzlarına binen görünmez bir ağırlık haline gelir ve eninde sonunda bir çıkış yolu arar. Jack Torrance’ın hikâyesi de tam olarak budur. Onu “kötüleşmiş” bir adam olarak tanımlamak kolaydır ama peki ya o aslında sistemin, toplumun ve kendi içindeki kötülerle mücadele eden bir adam ise?
Jack, yalnızca bir adamdır.
Başarısızlıklarından kaçmaya çalışan, ailesi için bir şeyleri yoluna koymak isteyen bir adam. Overlook Oteli’ne giderken aklındaki tek şey yeni bir başlangıç yapmaktı. Karısı Wendy ve oğlu Danny için daha iyi bir eş, daha iyi bir baba olmak istiyordu.
Her şey çok netti: Sakin bir kış mevsimi, yaratıcı üretkenlik, aileyle geçirilen kaliteli zaman…
Ancak bazen en iyi niyetlerle çıkılan yollar, insanın içindeki korkularla gölgelenir. Jack’in en büyük korkusu başarısızlıktı. Yazar olarak üretken olamamak, baba olarak yetersiz olmak, adam yerine konmamak… Toplumun, sistemin, hatta kendi vicdanının üzerindeki baskısı, onu her geçen gün biraz daha içe kapattı. Overlook Oteli ise, bu yükü sırtından atabileceği bir sığınak gibi görünüyordu.
Ama bazen sığınaklar, en karanlık hapishanelere dönüşebilir.
Jack’in dönüşümünü delilik olarak görmek kolaydır. Ancak o, belki de sadece sistemin dişlileri arasında kaybolmuş bir adamdı. Overlook Oteli, yalnızca onun zihnindeki çatlakları derinleştirdi. Bazen insanlar korkularından kaçamaz, bazen geçmiş gerçekten de peşini bırakmaz.
Jack, mücadele etti.
En azından denedi.
O bir canavar mıydı?
Yoksa yalnızca kendi içinde kaybolmuş bir adam mıydı?
Kendi içindeki kötülüklerle savaşan bir adamın öyküsüdür Jack Torrance. Ve belki de en trajik olanı, bu savaşın sonucunda yalnızca kaybeden olmasıdır. Onun hikâyesine dışarıdan bakmak kolaydır.
Ancak gerçekten anlayabilmek için, o ağır yükün altına bir an olsun girmeye cesaret etmek gerekir.
Peki ya biz? Hiç Jack Torrance gibi hissettik mi?
Kaybetmekten korktuğumuz anlarda, içimizde yankılanan sesleri bastırmaya çalışırken… Belki de Jack’in hikâyesi, hepimizin içinde yankılanan bir fısıltıdır.
Ve belki de en büyük trajedi, bu fısıltının hiçbir zaman tamamen kaybolmamasıdır.
Yorum Bırakın