Bu sıralar sık sık adını duyduğumuz ve sonuna kadar haklı da olduğumuz boykot kültürü nedir yakından inceleyelim.
Boykot kelimesi dilimize Fransızca'dan geçen halk veya politik kitlelerin kolektif bir şekilde bir şirket veya ulusun hizmetlerini kara listeye almasıdır. En önemlisi sistematik ve kolektif unsurları barındırarak kitlesel olarak yapılmasıdır. Peki boykot yalnızca ekonomik mi olur? Elbette hayır, boykot şiddet içermeyen eylemi ve beraberinde direnişi nitelemektedir. Seçimleri, şirketleri ve hatta devletleri bile içerebilir.
İrlanda'da 19 yüzyılın sonlarında kıtlık bitmiş fakat sert etkisini hala milyonlar üzerinde gösteriyordu. İrlanda halkı Britanya İmparatorluğu'nun "azgın sömürgeciliğine" (ki azgınlık azınlıklara yöneliktir sömürenler her zaman azınlıktır biz değil ) direniş içerisindeydi. Tam da bu dönemlerde İngiliz sömürgesinin vekilliğini üstlenen zengin bir toprak sahibi olan Charles Cunningham Boycott çiftçilere kötü ve insanlık dışı davrandığı için İrlandalılar kendisini dışladılar. Bu sayede boykot sözcüğü basın aracılığıyla yaygınlaştı. Avrupa'da Fransa aracılığıyla tüm dünyaya yayıldı ve ardından topraklarımıza giriş yaptı.
Türkiye tarihinde bilinen ilk kitlesel boykot Fes boykotu olarak bilinen o dönemin Avusturya Macaristan İmparatorluğu'na karşı yapılan boykottu. Fes boykotu adını alma sebebi ise Osmanlı'da yoğun olarak kullanılan fes adı verilen şapkanın Avusturya'dan gelmesiydi. Osmanlı, Fransa ve İngiltere üretimlerine göre daha ucuz olan Avusturya üretimi fesler ithal etmeyi tercih ediyordu. Bu boykotun temel nedeni Avusturya Macaristan Krallığı'nın Bosna ve Hersek'i ihlak etmesiydi. Osmanlı yaşanan askeri yetersizlik ve siyasi çalkantılar sebebiyle duruma doğrudan müdahale edemedi. Başlangıçta yaşanan işçi grevleri ve liman işçilerinin Avusturya üretimi ürünleri indirmeyi reddetmesiyle başlayan süreç halk arasında kulaktan kulağa yayılıp büyüdü. Bu sebeple İttihat Terakki ve Jön Türkler öncü olarak halkla beraber alternatif bir direniş olarak boykotu gündeme getirdi ve örgütledi. Yeni ilan edilen 2.Meşrutiyet ve beraberinde gelen muhalif hareketler halkı daha da direniş çizgisine getirdi. Zaten yaşanan süreçte politik olarak nabzı yoğun atan Osmanlı toplumu boykot sayesinde daha fazla siyasileşmeye başladı. Sadece fes değil ilaç, pamuk ve kılıç gibi ürenler de boykot listesine girmişti. Boykot halkın tüm kesimlerinde karşılık buldu. Tüccar, işçi ve gençlerin tüm kesimi hatta dini ayrım yapılmadan azınlıkların da boykota katıldığı düşünülüyor.
Modern Cumhuriyet döneminde ise boykot tabiri 1960lar ile birlikte yükselmeye başlıyor. 68 kuşağı, üniversite işgalleri ve boykotları Fransa ve Almanya başta olmak üzere tüm Avrupa'yı kasıp kavurmaya başlamıştı. Türkiye'de bu hareketlerin etkisiyle kendi kalıpları ve kendine has yapısıyla sokaklarda ve üniversitelerde boykot kelimesini hissetmeye başladı. Emek sermaye çelişkisi, 1960 anayasası etkisiyle yükselen işçi sınıfı ve sol hareketlerin etkisiyle yalnızca öğrenci ve işçi direnişlerinde değil, öğretmen ve esnaf kitleleri üzerinde de etkili oldu. Boykotlar arasında en çok ses getiren ise 6. Filo eylemleri ve Amerikan Emperyalizmi karşıtı gelişen Amerikan üretimi ve kültür emperyalizmi boykutu oldu. Bu süreçte öğrenciler Deniz Gezmiş liderliğinde İstanbul Üniversitesi'ni işgal edip dersleri boykot ettiler. Hemen ardından İstanbul Teknik Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi izledi. Fransa'da Sorbonne Üniversitesi'nde duvarlara yazılan o cümle tüm dünyadaki gençleri etkilemişti. "Mesele düzeni değil, hayatı değiştirmek." Daha sonra yıllarca yaşanan şiddet olayları öğrencilerin üniversitelerde, işçilerin ise fabrikalarda boykot geleneğini oluşturdu. Bir fırtınadan kalan mirasın esintisini hala yaşıyoruz.
Yorum Bırakın