Bob Dylan’ın lirik, estetik ve muhteşem müziği gerçekten de çok etkileyici. Sanki şarkı söylemiyor da, biz onun yanındayız ve bize bir şeyler anlatıyor, aynı bu şarkıda olduğu gibi.
Girişte zaten kemanın doğu ezgilerini andıran buruk sesinden anlıyoruz yoğun duygu durumunu.
Dylan, 34 yaşındayken bu şarkıyı yazmadan kısa bir süre önce, Fransa’nın Provence bölgesindeki Saintes-Maries-de-la-Mer kasabasında düzenlenen geleneksel bir Çingene festivaline katılır. Orada, yaşlanmış, çoğu eşi ve çocuğu tarafından terk edilmiş bir Çingene kralıyla karşılaşır. Bu karşılaşma, şarkının tematik temelini oluşturur. Şarkının taşıdığı “Çingene ruhu” da buradan beslenir.
Haziran 1975’te Dylan, New York’ta “the Village” olarak bilinen bölgede sokakta yürürken Scarlet Rivera ile karşılaşır. Rivera o dönem kimse tarafından tanınmayan bir kemancıdır ama Dylan onun gizemli ve özgün havasından çok etkilenir. Şarkının keman bölümleri, Rivera’nın katkısıyla şekillenir ve parçanın duygusal dokusunu belirleyici hale gelir. Hatta şarkının girişinde duyulan o meşhur bas solosu bile aslında bir tesadüf eseri ortaya çıkar: Rivera henüz hazır değildir, Dylan gitar çalmaya başlar, bir süre boşluk oluşur ve basçı Rob Stoner doğaçlama olarak solo çalar. Bu prova kaydı, son versiyon olarak albüme girer.
Bazı yorumcular, şarkının Dylan’ın eski eşi Sara ile olan ilişkisine dair duygularını yansıttığını söyler. Çünkü Dylan aynı yıl, Sara’ya ithafen yazdığı açık ve duygusal bir şarkı olan Sara’yı da kaleme alır. Ancak One More Cup of Coffee’deki kadın figürü, Sara’daki gibi gerçek, yakından tanınan biri değil; aksine uzak, ulaşılmaz ve duygularını belli etmeyen bir karakterdir. Dylan bu kadına karşı hem hayranlık hem de kırgınlık duyar. Onu güzelliğiyle betimler ama ondan ne sevgi ne de bağlılık hisseder. Kadının sadakati “yıldızlara”dır, dünyaya ya da ona değil. Bu yönüyle, şarkının merkezindeki kadın figürü, bir insan olmaktan çok, belki de kaderin, bilinmezliğin ya da ilahi bir varlığın temsili haline gelir.
Your eyes are like two jewels in the sky
Gözlerin gökyüzündeki iki mücevher gibi
Your back is straight your hair is smooth
Sırtın düz, saçın pürüzsüz
On the pillow where you lie
Yattığın yastıkta
But I don't sense affection
Ama şefkat sezmiyorum
No gratitude or love
Ne minnettarlık ne sevgi
Your loyalty is not to me
Sadakatin bana değil
But to the stars above
Yukardaki yıldızlara
Şarkının nakaratında geçen “bir fincan kahve daha” ifadesi ise, yüzeyde sıradan bir vedayı çağrıştırır gibi görünür; fakat alt metinde çok daha derin bir anlam taşır. Şarkıcının aşağıdaki vadiye inişi, kimine göre Hades’e, yani ölüler diyarına yapılan bir yolculuktur; kimine göre ise sadece hayatın akışına karışmak üzere yola çıkmaktır. Dylan, bu şarkının “başka bir yerden” geldiğini söylerken, belki de bu metafizik boyutu kasteder.
Şarkının kaydında yer alan Emmylou Harris ise sürecin ne kadar doğaçlama ilerlediğini şu şekilde anlatır: Columbia’da Dylan’ın hayranı olan bir yapımcı, Dylan’a bir kadın vokalist önerir. Dylan, şarkıcıya doğrudan “seni istiyorum” demez; sadece bir kadın sesi ister. Harris stüdyoya geldiğinde şarkıları bilmez, önüne sadece sözler konur. Dylan şarkıya başladığında, ona sadece ne zaman girmesi gerektiğini işaret eder. Harris, bir gözüyle Dylan’ın ağzını, diğer gözüyle sözleri takip ederek şarkıyı söyler. Hiçbir şey düzeltilmez; ne kayda girerse, o albüme alınır.
Sonuç olarak bu şarkı, Bob Dylan’ın müzikal ve duygusal yolculuğunun önemli bir parçası olur. Hem mistik anlatımı, hem doğaçlama doğası hem de derin metaforlarıyla, Dylan diskografisinin en özgün parçalarından biri olarak yerini alır.
Yorum Bırakın