Gölge ve Yaratıcılık: Bastırılanın Dönüşüm Gücü

Gölge ve Yaratıcılık: Bastırılanın Dönüşüm Gücü
  • 0
    0
    0
    0
  •  

    Psikanalizde gölge kavramı Jung’a aittir. Jung çalışmalarında bilinci, Freud’da olduğu gibi id, ego, süper ego şeklinde değil; gölge ve persona kavramları üzerinden ele alır.

    Gölge, bizim bastırılmış yönlerimizdir. Fakat burada gölgenin iki mahiyetinden bahsetmek gerekir. Birincisi, daha çok kaotik olan, insanın şiddet meyili ve bir takım bastırdığı yanlarını ifade ederken; diğer taraftan bunun yaratıcılıkla olan ilişkisine değinmemiz gerekir.

    Aslında ego, ne kadar çok gölge ve persona arasında doğru konumlanmayı yapabilmişse; gölgenin yaratıcı ve yaşamın bizzat kendisinin hayat bulabileceği enerjiyi bize sunması da o ölçüde mümkün hâle gelir.

    Ego’nun burada gölge ile kurduğu ilişki kritiktir. Bu da ancak bir takım şartlar ile sağlanabilir. Bunların en başında “yüzleşme” eylemi gelmektedir.

    Yani kişi, ne kadar bastırdığı gölgeyle yüzleşirse; aslında ego ile gölge arasında bir uyum yakalanabilir. Gölgenin olumlu mahiyeti içine aldığımız yaratıcılık ve yaşam enerjisi, bu bağlamda ego tarafından hayata geçirilebilir.

    Eğer yüzleşme gerçekleştirilemezse ya da sekteye uğrarsa, bu enerji yıkıcı ve şiddetvari mahiyetini özneye gösterecektir.

    Bu daha çok bireye ve kolektife ait olan, insanın yıkıcı, örseleyici, dehşetengiz diyebileceğimiz içgüdüleriyle, hayvani tarafıyla bağlantılıdır.

    Burada ego, işlevli formunu gölge ile yüzleşme sayesinde üretici bir forma getirirken; ego işlevini yeteri kadar yerine getiremediğinde bastırma eylemi daha çok gerçekleşecektir.

    Ego’nun bastırdığı bu enerji, o kadar şiddetli ve yıkıcı bir mahiyete sahip olacaktır ki… Tabi, bastırılan her şey bir başka yerde kendini ifşa edeceği için —bir fizik kuralı gibi— burada bahsettiğimiz o yıkıcı enerji bastırılsa dahi ego tarafından bir şekilde dışarı atılacaktır.

    Bu kimi zaman, ötekine yansıtma ile sonuçlanabilir. Kişi, kendi bilinçdışında bastırdığı ve yüzleşemediği tarafları bir ötekine yansıtabilir.

    Aslında burada özne, kendi gölgesini seyretmektedir. Öteki, yalnızca bir araçtır.

    Diğer yandan, gölgenin yıkıcı mahiyeti öznenin kendisinde; bedende bir takım rahatsızlıklar olarak da kendini ifşa edebilir. Bu rahatsızlıklar, fiziksel ve ruhsal olabilir.

    Ya da bir başka formda, yine bu bastırılan kötücül enerji; bizatihi dış dünyaya, şiddet formuyla yansıyabilir. Artık öznenin karşısında, “öteki” dediğimiz herkes ve her şey olabilir.

    Tabii özellikle Jung ve Jungian eleştirmenlere, analistlere, uzmanlara baktığımızda gölgenin yaratıcı ve —aslında özneye yaşam enerjisi veren— tarafıyla temas edildiğinde, öznenin kendi içindeki potansiyeli gerçekleştirmek için bunun ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz.

    Ve yine anlıyoruz ki bu temas, öznenin kurulumu için gerekli bir şeydir.

    Önemli olan; bastırdığımız taraflarımızla yüzleşmek,
    kimi zaman onları o haliyle kabul etmek,
    kimi zaman onları dönüştürmek
    ve orada açılan enerji alanını —ya da o dönüşen enerjiyi—
    yaşam enerjisi olarak kullanabilmektir.

    Bugün bir öznenin, gölgesiyle kurduğu sağlıklı ya da sağlıksız temas biçimleri; onun fiziksel, ruhsal yönünü belirleyici seviyede etkileyen bir mahiyettedir.

    Özne, özgürleşmek istiyorsa,
    kendini kurmak istiyorsa
    ve mutlu, doygun bir yaşam deneyimlemek istiyorsa,
    kendi potansiyelini gerçekleştirmek istiyorsa,
    gölgesiyle ilişkisini kurmak zorundadır.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.