Sanatçı Aysun Bolten’in 14 Ekim 2025 tarihinde Marcus Graf küratörlüğünde, Galeri Miz’de açılan “Ben’in Ötesi” sergisi, ışık hızına meydan okuyan, ötekinin zamansal döngüsüne kapı aralamaktadır. Alter egonun zikzakları arasında çalkalanan ve kimi zaman ayrıntılarla, somut olanın soyut formlara dönüşmesiyle bilimin kalıntılar ve tuhaflıklarla çok dilli, çok sesli ve çok izli bir dünyanın kapılarını açmıştır. 

“Ben’in Ötesi”, yalnızca sanatsal bir girişim değil, içsel olanla dışsal olanı, bilimsel olanla simgesel olanı ve dijital olanla somut olanı birbirine bağlayan disiplinlerarası bir keşif yolculuğudur.  Bolten, sanatı tıbbi, teknolojik ve felsefi yaklaşımlarla birleştirerek bizleri “ben”i gerçekten tanımlayan şeyin ne olduğu üzerine yeniden düşünmeye çağırıyor. Sergiye dahil edilen programlama ve dijital unsurlar, kimliğe dair algımızın nasıl şekillendiğini gösterirken; Lacan’a yapılan göndermeler ve tıbbi imgeler, serginin felsefi derinliğini vurguluyor. Nihayetinde “Ben’in Ötesi”, çağdaş sanata özgün ve düşündürücü bir bakış sunarken disiplinlerarası sorgulamanın kimliğimizi anlamada hâlâ ne kadar güncel ve vazgeçilmez olduğunu hatırlatıyor.

Sınırların yerle bir edilmesi, Jacques Lacan’nın sabit dil tezine karşı, çok sesli bir antitez. 
Kan örneklerinden ortaya çıkan sentez. 
Kalıntılar, tuhaflıklar ve ötede keşfedilmeyi bekleyen genler: 'Öteki ben-ler.'
Arthur Rimbaud, “Ben, bir başkasıdır.” Derken, öteyi mi ifade ediyordu?
Serginin en çarpıcı yönlerinden biri, hücrelerden, kanlardan ve genlerden bir "öte" yaratma çabasıdır. Bu noktada bilim, insanın iç yapısını anlamaya çalışırken, sanat bu yapının duygusal ve estetik yönlerini ortaya koyuyor.

Jacques Lacan’ın, bireyin kendi yansımasını fark ederek benlik bilincine ulaştığını öne süren “ayna evresi” kuramı burada felsefi bir dayanak noktası oluşturuyor. Ayrıca eserin içine Lacan’ın ayna
evresi ve Öteki kuramlarından esinlenerek derlenmiş olan metin dahil ediliyor: “Ben, Öteki’nin
bakışında doğar ve orada kaybolur.” Bu söz, besteci Mine Pakel’in ses tasarımı ile Aysun
Bolten’in Ötesi’ndeki 55 kişiden yirmi üç farklı dilde ve farklı ses tonlarında izleyiciye eşlik
ederek zaman, dönüşüm ve öz-yaratımın felsefi boyutlarını daha da belirgin kılıyor.

'KENDİME KARŞI'

Freud’un alkolsüz sayıklamaları, aşka dair tangolar,  kan bağı, can bağı, göbek bağı, insan ağı, jenerik özneye dönüşen öteki benliğin dansı. Telefon gibi kişisel bir aidiyet sayesinde hareket eden dna’lar. Dünyanın dilleri, sesler ve izler. Parmak izlerinin dijital ortamda gün yüzüne çıkması, öteyi ortaya çıkarması. Farklılıklar ve kocaman Türkçe harflerle,

“BEN, ÖTEKİNİN BAKIŞINDA DOĞAR VE ORADA KAYBOLUR.

KENDİME KARŞI!”

Bolten’in öteyi bulma arzusuna ulaştıran dijital enstalasyonu, benliğin sorgulanması ve tabuların yerle bir edilmesine de bir mesaj içeriyor. Bu iki zıtlık arasındaki sınırları belirsizleştiriyor ve izleyicilere, varoluşsal sorgulamalar yapma fırsatı tanıyor. Periferinin önemini, sanatın, bilimin  nesnel verilerini nasıl dönüştürdüğünü görmek, izleyicilerin kendi kimliklerini sorgulamalarına neden oluyor. Sergideki eserler, izleyiciyi içsel bir yolculuğa çıkararak, benlik algısının karmaşıklığını gözler önüne seriyor. Her bir parça, öz ve benlik üzerine derin bir felsefi sorgulama yapma imkânı sunuyor. Kimliğin, bireyin kendi içindeki çatışmalar ve toplumsal normlar arasında nasıl şekillendiğini anlamak için bu eserler, birer araç niteliği taşıyor. İzleyiciler, kendi kimliklerinin ötesine geçerek, ötekiyle olan ilişkilerini sorguluyorlar. Bu süreç, yalnızca bireysel bir deneyim değil, aynı zamanda toplumsal bir farkındalık yaratma potansiyeline sahip. Benliğinin ötesini keşfetmek isteyenler, 14 Kasım 2025 tarihine kadar sergiyi ziyaret edebilirler.