Advertisement

Gökcan Sanlıman İle Röportaj

Gökcan Sanlıman İle Röportaj
  • 0
    0
    0
    0
  • Gökcan selam. Nasıl hayat?

    Gökcan: Harika. Sende nasıl? 

    Şimdilik şahane :) 

    Gökcan: Hızlı girdin bir anda, çok iyi! Koşturmaca devam ediyor. Yeni albümün çalışmaları, tanıtım turları derken tempo yüksek. Ama senin gibi güzel kardeşlerimle böyle keyifli röportajlar yapmak da ayrı bir motivasyon oluyor. Keyfim yerinde, her şey yolunda diyebilirim.

    Yeni albümde yepyeni bir Gökcan karşımıza çıktı. Önceki albümlere göre çok daha farklı bir sound var. Sence bu sound/janra değişimi sana yeni bir enerji kattı mı? Bu albümün ortaya çıkış süreci anlatır mısın? 

    Gökcan: Aslında altyapıları biraz şarkılara göre belirledik. Kendimi genel olarak pop rock türünde konumlandırabilirim; yani ana enstrümanlarım ve müzikal çizgim belli. Ama her albümde bu çizgiyi biraz daha güncellemek, modernize etmek istiyorum. Bu albümde de aslında şarkı bazında ilerledik, her parça için ayrı bir aranjman süreci oldu.
    Oldukça yoğun bir müzisyen ekibiyle çalıştım; kayıtları üç farklı stüdyoda yürüttük. Dolayısıyla albümün genel dokusunda herkesin fikri ve emeği var. Ama en başından beri şarkıların nasıl bir hale gelmesini istediğimi, söz–müzik uyumunu hangi aranjmanla duymak istediğimi çok net biliyordum. O yüzden bu proje hem benim yaratıcı kontrolümün olduğu hem de ekip ruhunu taşıyan kolektif bir çalışma oldu diyebilirim. Yani altyapılar bilinçli biçimde şarkıların anlatımıyla uyumlu olacak şekilde en baştan tasarlandı.

    Bahsettiğin gibi aslında çok çeşitli bir kadroyla bu albüm çalışmasını yaptın. Körebe ile devam etmek istiyorum. Arem Özgüç ve Arman Aydın, aslında rock janrasında pek eserlerini görmediğimiz bir ikili. Kendilerinin çok başarılı eserlerini biliyoruz ama daha çok farklı janralarda; pop, rap gibi... 

    Gökcan: Onlar biraz daha DJ bazlı, daha elektronik bazlı takılıyorlar. Ben zaten o yüzden onlarla çalışmayı tercih ettim. Bizim önceden bir tanışıklığımız vardı, tanıyordum çocukları. Körebe'nin altyapısını böyle hem modern hem de daha dansatif bir baz üzerine kurmak istiyordum. O yüzden aklıma ilk onlar geldi. Şarkıyı dinletince onlar da sevdiler. Sağ olsunlar yani onların o enerjileri şarkıyı bir vites yükseltmiş oldu aslında. Aslında parçanın ana kimyasını onların müzikal tarzı şekillendirdi; ben de onu kendi tarzıma, yani kendi “janrıma” uyarladım diyebilirim. Sonuçta çok güzel bir sentez çıktı ortaya. Bu arada o şarkının aranjmanında başka arkadaşlarım da yer aldı. Sarper Arda Akkaya ve Kaan Yavuz, ki kendileri zaten grubumda da çalıyorlar. Yani “Körebe”nin künyesi epey kalabalık; ama bence ortaya çıkan iş o yüzden bu kadar zengin ve güçlü oldu.

    Kariyerin boyunca Teoman'la, Göksel'le, Sufle'yle pek çok ortak çalışman olduğu için ortak çalışmayı sevdiğini varsayıyorum. Bu albümde de yine Gripin'le ortak bir çalışman var. Ben İyi Bi' Çocuktum. Biraz daha klasik rock diyebileceğimiz bir parça. 

    Gökcan: Tabii ki, hemen anlatayım hikayesini. O şarkının altyapısını düşünürken ve kafamda nasıl duymak istediğime karar verirken, biraz özlediğim o rock tınılarını geri getirmek istedim.
    Ama aynı zamanda içinde biraz elektronik dokular da olsun istedim. Çünkü ben Gripin’in tarzını çok severim; onlar da tamamen klasik rock çizgisinde kalmayıp, kendilerini hep modern ve güncel tutmayı başaran bir grup. Şarkının adı “Ben İyi Bi' Çocuktum”. Hikayesi de epey ilginç aslında: Başta başka bir şarkı olarak başladı, ama süreç içinde öyle dönüştü ki, finalde ortaya bambaşka bir parça çıktı. Yani ilk versiyon kenarda kaldı, ve Birol’un ve Gripin’in dahil olmasıyla neredeyse sıfırdan yeni bir şarkı doğmuş oldu. Birol’a rica ettim, “Acaba sen de sesinle katılır mısın bu şarkıya?” dedim, o da sağolsun kabul etti. Doğası gereği kırılgan bir şarkı aslında; karanlık, biraz daha koyu bir havası var. Ama albümde yapmak istediğim şey de tam olarak buydu: O melankolik, duygusal anlatımı daha yüksek enerjili altyapılarla dengelemek. Bence “Ben İyi Bi' Çocuktum” bu yaklaşımın en iyi örneklerinden biri oldu. Gripin’in katkısı gerçekten çok büyük. Birol Namoğlu, Arda İnceoğlu ve İlker Baliç, hepsi şarkının ruhuna ciddi anlamda dokundu.

    Çok farklı bir şarkı ortaya çıktı dedin. Peki şarkının eski halini demo kaydı gibi paylaşmayı düşünüyor musunuz? 

    Gökcan: Olabilir tabii. Adı farklı, sözleri bambaşka, melodisi bambaşka… Yani dinleyen biri bağlantı kuramayabilir bile. Tamamen başka bir şeye dönüştü, çok garip bir süreçti aslında. Ama bence daha iyi oldu. Sonuçta ilk versiyon içimize tam sinseydi onunla devam ederdik. Ama o şarkıyı bir kenara bırakmak, bir anlamda atmosferde bırakmak doğru geldi. Yeni hali, hem duygusal olarak hem de müzikal açıdan çok daha güçlü bir noktaya evrildi bence.

    Hem Ben İyi Bi' Çocuktum’da hem de Körebe’de çocukluğuna sık sık vurgu yapıyorsun. Bu temanın senin için özel bir yeri olduğu belli. Çocukluğundan aktarmak istediğin şey tam olarak ne? Yaş aldıkça gelen o masumiyet kaybı mı seni düşündüren, yoksa dünyaya bakışının değişmesi, o algının dönüşmesi mi?

    Gökcan: Yani, realite işte yaş aldıkça insanın daha farkında olduğu bir şeye dönüşüyor. Hani okuldan mezun olduğunla gerçek hayatta karşılaştığın şeyler birbirini çok tutmuyor genelde. O yüzden aslında büyüdükçe insan biraz daha böyle... Kabuğu sertleşiyor, biraz daha böyle demleniyor diyebilirim. O aradaki süreçte benim gözlemlediğim, duygularımdan yazdığım sözler aslında. Evet, büyüdükçe daha realist ve duygusuzlaşıyoruz bence. Yani iyi tarafları da var, kötü tarafları da var tabii. tecrübe iyidir ama işe ilk başladığındaki ya da hayata ilk başladığındaki heves de bambaşka oluyor. O ikisi arasında bir yerde işte gidip geliyorsun. 

    Peki kariyerin boyunca özellikle ilk gençlik yıllarında en çok ilham aldığın veya idolüm diyebileceğin yerli veya yabancı sanatçı kimleri söyleyebilirsin? 

    Gökcan: Yerli yabancı çok var tabii canım bir sürü insandan bir sürü şey almışımdır yani hem müzikal tarafta hem de duruş, karakter ve figür belirlemede. Spesifik olarak kimi verebilirim bilmiyorum. Ama daha çok yabancı müzik dinlerdim lisede ve ortaokulda, onu söyleyebilirim. Türkiye'den de çok beğendiğim isimler var tabii, klasikleri kenara ayırıyorum işte Sezen Aksu, Erkin Koray, Barış Manço vs. Yeni jenerasyondan da rock müzikte çok önemli insanlar var işte Duman, Teoman, Athena, Şebnem Ferah, Özlem Tekin o jenerasyona da şahit oldum, yani çıkışlarına ve yükselişlerine diyeyim. Hepsinden bir şey vardır benim müziğimde. Hepsinden puzzle gibi almışımdır yani eksik parçaları. 

    O zaman bu soru daha çok söz yazarı tarafına. En üretken olduğun atmosferi tasvir eder misin? Nasıl bir gün senin için en ideal gündür? 

    Gökcan: Benim de ruhsal olarak iniş çıkışlarım oluyor tabii, hatta dönemsel olarak da değişiyor bu.
    Kendimi… nasıl desem… “kırılgan” demek istemiyorum ama daha düşük modda, daha içe dönük hissettiğim zamanlarda yaratıcılığım artıyor. Ama işin bir de disiplin tarafı var.
    Çalışma ortamımda, müziğin o matematiksel ve mühendislik kısmına da önem veriyorum.
    Yani tamamen duygulara ya da “ilham gelsin”e bırakmıyorum işi, oturup gerçekten çalışıyorum, şarkılar üzerinde emek veriyorum. Ama evet, kendimi mutsuz ya da umutsuz hissettiğim dönemlerde daha çok üretiyorum. Açıkçası bu aralar da öyleyim. Moralim baya düşük… Bugün yeni bir şey yazdım hatta, tam “şarkı” diyemem belki ama bir şey çıktı içimden. Herhalde şarkıdır o… bilmiyorum.

    Uzun yıllardır pek çok şarkı sözü yazdın. Peki sence işlerinin hangisi Gökcan Sanlıman'ın ruhuna en iyi şekilde ayna tutuyor? 

    Gökcan: Kişisel olarak düşünürsem Ben İyi Bi' Çocuktum'u beğeniyorum. Orada iyi ifade ettim kendimi. İyi yazdım bence onun sözlerini. Ama bir duygusal dünya ve iç tasviri olarak dersen şey vardı. Bir Dokun Bin Aşk İşit diye bir şarkım var. Onu severim. Müziğini de severim. Dünyasını da severim onun. 

    Kariyerinden biraz daha tutkularına yönelmek istiyorum. Tutkuyla bağlı olduğun bir hobin veya rutinin var mı?

    Gökcan: Boksu çok seviyorum, genel olarak da sporu hayatımın düzenli bir parçası haline getirdim.
    Düzenli spor yaparım çünkü bence insan hareketle de ruhunu tedavi edebiliyor. O yüzden spor bana gerçekten iyi geliyor. Onun dışında şu sıralar öyle kendimi adadığım başka bir hobi ya da uğraş yok diyebilirim. Hayatım şu anda daha çok iki şeyden besleniyor: hareket ve yaratım. Yani müzik üretmek ve fiziksel olarak aktif kalmak, ikisi de benim için dengeyi sağlayan şeyler.

    Geriye dönüp baktığında İtalyan Lisesi'ndeki gençliğe ve kariyerine yeni adım atmaya başlamış Gökcan'a ne söylemek istersin? 

    Gökcan: Yani bu herkesin başına geliyordur büyük ihtimalle. Aslında az önce de söyledim — şu realist taraf, yani hayatın gerçek yüzü… Günlük hayatın, okulda öğrendiklerinden ya da çalışırken hayal ettiğinden çok farklı olması beni baya etkilemişti mezun olduktan sonra.O yüzden o zamanki halime ne derdim diye düşününce… Sanırım sadece “devam et” derdim. Çabaya devam. Çünkü o dönemde yaşadığım şeylerin hepsi bir şekilde bugünkü beni oluşturdu.

    O zaman biraz daha, nasıl desem, sürpriz bir soru sormak istiyorum. Spotify profilini incelerken kulis şarkıları listende epey bir Britpop esintisi gördüm. Türle aran nasıl?

    Gökcan: Çok çok iyidir. Ada müziği diyorum ben ona. İngilizler zaten işin başında yani tarihe de baktığın zaman çok önemli köşe taşları koymuşlar müziğe bence. The Beatles özellikle benim en sevdiğim gruplardan biridir. Onun ardından gelen, o çizgiyi sürdüren yeni jenerasyon gruplarını da çok seviyorum; Oasis, Arctic Monkeys, Blur… daha sayarım bir sürü kardeş grup oradan. Hepsi hem müziğimi hem de aslında hayata bakışımı çok etkiledi büyürken. O yüzden o sound’a, o ruha hâlâ ayrı bir sevgim var.

    Peki Britpop savaşındaki tarafın hangisi?

    Gökcan: Liam Gallagher (Oasis). 

    İlk albümüne dönersek, Yesterday albümünde yer verdiğin şarkılardan sevdiğin türlere dair bir fikir sahibi olabiliyoruz. Ama sevdiğin albümlere dair sorsam, hayatımda apayrı bir yer tutuyor dediğin bir albüm var mı? Özellikle ilk dinlediğinde seni acayip çarpan… 

    Gökcan: Var ya… Muse’un Origin of Symmetry albümü. O albüm beni gerçekten baya değiştirdi. Tam da böyle ortaokuldan liseye geçtiğim, gitarla yeni tanıştığım döneme denk geldi. O yüzden diyebilirim ki kimyamı değiştiren bir albümdür. Hayata, müziğe, hatta seslere bakışımı bile etkiledi. Kısacası, Muse diyebilirim, o albüm benim için dönüm noktasıydı.

    Teoman uzun yıllardır ailenin bir parçası sayılır. Kendisiyle ilişkin nasıl? 

    Gökcan: Valla Teoman'ı çok beğenirim. Kariyerine de çok saygı duyarım. Sosyal olarak da görüştüğüm ve fikirlerine önem verdiğim biri. Teoman Türk müziği için çok önemli biri bence. Söz yazımı tarafında özellikle. Onun açtığı kulvarda, bugün rock müzik yapan ya da hayatını bu türden kazanan birçok müzisyen yol aldı diyebilirim. Yani hem kuşağını hem de sonrasını etkileyen bir karakter. O yüzden Türk müziğinde saygı duyulması gereken bir isim kesinlikle.

    O zaman kapanışı bizim bir klasiğimiz var. Onunla yapalım. Mottomuz "Songs to Discover Today." 

    Bizim için keşfedilecek bir şarkı ve albüm paylaşır mısın?

    Gökcan: Dur bakayım, burada biraz kopya çekeyim o zaman. En son bir şeylere düşmüştüm… Onu yapayım mesela. Güncel bir şey mi söyleyeyim, yeni çıkan bir parça mı olmalı sence?

    Hiç fark etmez. 

    Gökcan: O zaman bir dakika… En son neyi sevmiştim bir düşüneyim. Şey, Lola Young ’ı çok sevdim ya, onu söylerim Bu böyle “tüm zamanların favorisi” gibi değil ama son dönemde baya dikkatimi çekti. İngiltere’den çıktı, albümü de çok güzel bence. Hem güncel rock havası var hem de biraz pop’a göz kırpıyor. Söylemiyle, sözleriyle… Kadın olarak kendini çok iyi ifade eden bir sanatçı bence. Hatta galiba sahnede bayılmış, tur da iptal olmuş falan. Nazar değmiş kardeşimize, bilmiyorum niye öyle oldu. Evet evet, Lola Young derim. Şarkı da şeydi…  She’s a Rainbow diyecektim ama yok yok, o başka şarkıydı ya. Hemen söylüyorum… “Messy.” Aynen, Messy derim. Pop rock türünü son dönemde en iyi temsil eden şarkılardan biri bence. Ama bir de Fontaines D.C. – “Starbuster” var… Onu da çok seviyorum, hatta onu veriyorum diyebilirim. Çünkü o şarkı, benim sevdiğim bütün grupların özeti gibi, her birinden biraz almışlar sanki. Kısacası: Starbuster.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.