İçerik üreticiliğinin yaygınlaşması ile birlikte hemen her disiplin dijital bir izdüşümüne sahip oldu. Biyoloji, sinirbilim, sosyoloji, psikoloji ve hatta tıp dahi sosyal medya mecralarında kendine çok sayıda anlatıcı buldu. Hâl böyle olunca bilgi kirliliği arttı, bilimsel tanımlar ve kavramlar çoğunlukla hatalı kullanılır oldu.

En büyük rağbeti ise psikoloji topladı. Karmaşık toplumsal yapının ve sosyoekonomik sistemin etkileri, bireyi kendi bireyselliği üzerine daha fazla düşünmeye sevk etti. Kişilerarası ilişkilerimizi ideal hâliyle sürdürmeyi hedeflerken psikoloji sayfalarının içeriklerinden çok defa faydalandık. En çok odaklandığımız ve popüler hâle getirdiğimiz kavram ise, sınır ihlâli kavramı oldu.

Yerleşik aile kültürümüz ve geçmişten günümüze taşıdığımız normlar sınırlarımızı aşındırdı. Bu aşınma bireyi esir bir alana hapsetti. Özgül ağırlığını hiçe saydı. Baskı ve sıkışıklık psikolojik travmayı kademe kademe inşâ etti. Bu inşânın altında ezilen bireyler, günümüzde sınırlarını geniş şeritler ile belirler oldu. Bir başka deyişle, travma tepkisi vermeye başladı.

Bu ölçüsüz düzeyde mesafeli tutumun süreğen hâle gelmesi olumsuz sonuçlar da doğurdu. Sağlıklı iletişimin ve dayanışmanın önüne set çekilmiş oldu. Toplum fark yaratan, önemli değerlerinden alıkondu.

Sınır ihlâli kavramı üzerine fikir üretirken neden-sonuç ilişkisini akıl ve empati ekseninde kurmak yalnızca kavramı değil, kavramın ardındakileri de görmemizi sağlıyor. Anlaşılan o ki, toplum nesiller arası çatışmaları ve düşük farkındalığı nedeniyle cezayı yine kendisine kesiyor.

''Düşmana gerek yok, travmalarımız var ya...''