"İnsanlar filmlerimdeki amaçlarımın neler olduğunu sorar. Bu zor ve tehlikeli bir sorudur ve ben genellikle kaçamak yanıtlar veririm: İnsanın içinde bulunduğu durumlarla ilgili gerçekleri, gördüğüm gibi söylemeye çalışıyorum."
- Ingmar Bergman
Küçük yaşlarından beri aşırı dindar ailesi nedeniyle katı bir dini eğitim ile büyüyen ama zamanla gelişen varoluşsal sorgulamalarını yaptığı işlerde merkez konu olarak belirleyen, 70'li yıllarda ülkesi İsveç Sineması dışında tüm Avrupa Sineması'nda adından bahsettiren, 9 kere En İyi Yönetmen Oscar Ödülü'ne aday gösterilen, 1960-1961-1983 yıllarında En İyi Yabancı Film Oscar Ödülü kazanan başarılı yönetmen: Ingmar Bergman.
- Mutlaka İzlenmesi Gereken Başyapıt Niteliğinde 5 Ingmar Bergman Filmi'ne buradan
- Ingmar Bergman’ın Yönettiği 9 Sabun Reklamı'na buradan
- Ingmar Bergman'ın Playboy Dergisi Röportajı'na buradan

Senaryo Bir Film Yapılmasına El Vermeyecek Kadar Eksiği Bulunan Teknik Bir Temeldir.
Senaryoda en önemli şey diyalogdur. Denemeler bize göstermiştir ki tiyatrodaki diyaloğu, herhangi bir okur anlayamaz. Tiyatrodaki diyalog, gerçek ve teknik bir ustalıkla bolca hayal gücü ister. Oysa bunlar tiyatroda en az rastlanılan şeylerdir. Ben senaryomda; sahne düzenini, kişilerin yerlerini, atmosferin ve oyunun ayrıntılarını uygun biçimde özetleyebilirim. Ama bunu kendi kalemimin kuvvetli olması, okurların da okuma yüküne katlanması gerekir ki, bu pek olası değildir. Diyalogları yazdıktan sonra konuşmaların nasıl yapılacağını gösteren açıklamalar, konuşmanın ritmini, hareketini ve süratini gösteren her şey, uygulama yüzünden senaryonun dışında kalır. Zaten senaryo bunca ayrıntılar yüzünden anlaşılmaz bir hal alır. Çünkü senaryo, bir filmin yapılmasına el vermeyecek kadar eksiği bulunan teknik bir temeldir.
Kurgu
Sözü, temel sorunlar olan kurguya, ritme ve görüntülerin birbiriyle olan ilişkisine getireyim. Bu canlı üçüncü boyutu sağlayamazsanız, film ham ve ruhsuz bir ürün olur. Burada oyunun yoğunluğunu arttırmak için gerekli alıştırmaları anlatmayacağım gibi, ne türlü bir kadans kullanılacağını da göstermeyeceğim. Sanat yapıtına hayat veren şeyi halka öğretmenin hemen hemen yolu yoktur. Ben filmin iç yapısını, sekansları ve çeşitli anlatımları saptayacak bir bot alma biçimini bulmak için çok çalışmışımdır. Çalışmalarım sırasında ellerim ve kafam, filmden bağımsız olamayacak kadar sinir bozucu ve kavraması güç ayrıntılarla dolu olur. O vakit stüdyonun üzücü ve yorucu havasına öylesine bürünürüm ki artık ilk görüşümü, sekans için tasarladığım şeyi, hatta dört hafta önce çekilmiş bir sahne ile o gün çekilecek sahne arasındaki bağı bile hatırlamak için büyük efor sarf etmem gerekir. Düşüncemi açık olarak anlatabilseydim, bu soyut etken yaptığım işten kendiliğinden uzak kalmış olurdu. İşte o zaman ben de işimi büyük bir özgürlük ile yürütür ve aklıma estiği vakit bütün parçalar arasında ilişki kurmakta zorluk çekmezdim.
Oyuncunun Elinde Bulunan En İyi Anlatım Aracı Kendi Bakışlarıdır.
Birçok tiyatro insanı bizim sinemadaki işimizin insan yüzüyle başladığını unutuyor. Doğrusu kendimizi baştan başa kurgu estetiğine kaptırabilir, cansız nesne ve varlıkların göz kamaştırıcı bir ritim altında toplayabilir ve gerçeğin karşısında bozulmaz bir güzelliği olan birtakım incelemeler yapabiliriz. Ama insan yüzüne yaklaşma olanağı, hiç kuşku yok, sinemanın temel ögesi, belli başlı özelliğidir. Bundan sinema yıldızını bizim en değerli aracımız olduğunu ve alıcının, bu aracın tepkilerini saptırmaktan başka bir görevi bulunmadığını çıkarabiliriz. Aslında çoğunlukla bunun tam tersi olur: Alıcının duracağı yere, hareketine oyuncudan çok önem verirler. Böylece film de amacı kendi olan bir şey haline geliverir. Ama bu, göz boyamadan ve sanat savurganlığından öteye geçemez. Oyuncunun oyununa daha çok yer verebilmek için alıcı hareketlerinin basit olması, baskıdan uzak kalması ve konuyla iyice bağdaşması gerekir. Alıcı yan tutmayan bir gözlemciden başka bir şey olmamalı ve konuya katılma hakkına pek az sahip olmalıdır.
Yorum Bırakın