Suffregette, yönetmenliğini Sarah Gavron'un senaristliğini Abi Morgan'ın yaptığı, 2015 yapımı, kadın mücadelesini ele alan tarihsel bir filmdir. Feminist değerlerin temelinin nasıl ve ne koşulda atıldığını konu alan bu filmin baş rolünde, The Great Gatsby ile de tanıdığımız Carey Mulligan; filmde Maud Watts karakteriyle yer alır. Edith New karakterini ise Fight Club'dan tanıdığımız Helena Bonham Carter oynamıştır. (1)
Suffragette (süfrejet) hareketi, günümüz feminizmine kaynaklık eder. Düşünce ve eylem olarak Birinci Dalga Feminizmin içinde yer alır. Birinci dalga feminizm, 19. ve 20. yüzyılda kadınların temel hukuki engellere karşı verdikleri mücadeleyi içerir. Miras, boşanma, velayet, mülk edinme ve istihdam gibi hukuki hak taleplerinin yanı sıra, kadınların toplumsal hayatta eşit olarak siyasi iktidarda yer edinmesine olanak sağlayan seçme ve seçilme hakkı, birinci dalga feminizmin temel hedefleri olmuştur. Film, baştan sona kadınların siyasi ve hukuki platformda yer edinebilmek için verdikleri mücadeleyi ele alır ve parlamento toplantısındaki bir konuşma ile başlar:
"Kadınlar; sakin bir mizaca veya siyasal ilişkileri muhakeme edebilecek akli dengeye sahip değildir. Kadınların oy kullanmasına izin verirsek, sosyal yapımız bozulur. Kadınlar; babaları, ağabeyleri ve kocaları tarafından gayet iyi temsil ediliyor. Oy hakkı verildiği anda önüne geçmek imkansız olacak. Kadınlar; parlamento üyesi, bakan, hakim olmayı talep edecektir." Londra, 1912.
Bu söyleme karşılık filme giriş olarak Abi Morgan, şu sözleri eklemiştir:
"Kadınlar yıllarca eşitlik ve oy hakkı için barış içinde kampanyalar yürüttüler. Argümanları görmezden gelindi. Karşılığında oy hakkı savunucusu Emmeline Pankhurst, sivil itaatsizlik ile ulusal kampanya çağrısı yaptı. Bu, çalışan bir grup kadının mücadeleye katılım hikayesidir."
İlk dalga feministlerin önde gelen savunucusu Mary Wollstonecraft (Frankenstein'in yazarı Mary Shelley'in annesi), kadınların mahrumiyetlerini ve erkeklere karışılık ikinci planda olmalarını analiz etmiş ve eğitim problemini de ele almıştır (2). Mary Wollstonecraft'ın yanı sıra Susan Brownell Anthony de ABD'de kadınlara oy hakkı tanınması için verilen mücadelenin öncüsü olmuş ve kadınlara oy hakkı tanıyan anayasal maddeyi (1920) sağlayan ortamın hazırlanmasında katkı sağlamıştır (3). Osmanlı'da birinci dalga feminizmin ilk öncülerinden Fatma Aliye, yazdığı Hayal ve Hakikat (1891) romanıyla kadının evlenmek yerine okumayı ve yazmayı tercih etmesi konusunu ele almıştır. Kız kardeşi Emine Semiye ise eğitim, çalışma, boşanma hakkı ve kadının gündelik yaşamdaki karşılaştığı sorunları daha radikal biçimde ele almıştır (4).
Film, çocukluğundan beri çamaşırhanede çalışan Maud Watts karakteri üzerinden aktarılır. Maud, çamaşırhanede kocasıyla aynı çalışma saatine sahip olmasına karşılık farklı ücretle çalışır. Buna rağmen, orada doğup büyüdüğü için, aldığı ücretin kocasının aldığı ücretten çok daha az olmasını, çalışma şartlarını, patronun tacizlerini görmezden gelir ve yaşadıklarını sorgulamaz. Fakat bir gün, bir eşyayı teslim etmek için işten çıktığında, caddede, kadınların erkeklerle eşit emek verdiğini, dolayısıyla oy hakkında da eşit olmaları gerektiğini gösterme şansı olduğunu iddia eden bir grup kadınla karşılaşır. Bunun için çalıştığı çamaşırhaneden bir sözcü seçilmesi gerekir ve Maud bir şekilde sözcü olarak maliye bakanının karşısına oturur. Maud'un ifadesinden bir kesit:
"Çamaşırcılık, kadınlara kısa bir yaşam biçer. Ağrılarınız, öksürüğünüz tutar. Parmaklarınız çarpılır. Bacakta irinli yaralar, yanıklar... Gaz yüzünden başınız ağrır. Geçen yıl bir kız zehirlenmişti. Bir daha çalışamadı. Ciğerleri mahvoldu."
Ek olarak haftada, kadınların 13 şilin, erkeklerin ise 19 şilin aldıklarını ve üçte bir fazla mesai yaptıklarını, ayrıca erkeklerin çoğu zaman dışarı çıkabildiklerini de ifadesine ekler.
- Oy hakkı size ne ifade ediyor Bayan Matts?
- Oy hakkımızın olacağını hiç düşünmedim. O yüzden ne anlama geleceğini de düşünmedim.
- O halde niye buradasınız?
- Belki bu hak bize tanınır diye düşündüm. Bu hayatı yaşamanın başka bir yolu olmalı dedim.
Olayların seyri Maud'un yasa karşısında sözcü seçilmesinden sonra değişmektedir. Maud, dönemin radikal kadın hakları savunucularının içinde yer almış, kendisi de toplumsal cinsiyet eşitsizliğini içselleştirmiş ve bu durumu değiştirmek adına birçok eylemde bulunmuştur. Bu aktivistliğin Maun'da ilk yansıması, çocuğunu kaybetmesi şeklinde gerçekleşmiştir. Kocası, kadın hakları aktivistlerinin bir aşağılık olduğunu söylemiş ve onu evden atmıştır. Çocuğunu görmek için gittiğinde izin verilmemiş ve sonunda çocuk başka aileye evlat olarak verilmiştir. Bu durumda bir kadın olarak Maud, hiçbir yasal yetkiye sahip olmadığı için söz sahibi de olamamıştır. Çamaşırhaneden kovulmuş, toplumda ötekileşmiştir. Bunun yanı sıra süfrajetler olarak yaptıkları eylemler sürekli kısıtlanmış, hapisler ve dolayısıyla hastalıklar baş göstermiştir. Hatta filmde bir sahnede Maud açlık grevi yapmaktadır. Fakat devletin açlık grevi dolayısıyla süfrajetlerden birinin ölümünün onlara kötü imaj sağlayacağı düşüncesiyle, gardiyanlar Maud'a burundan zorla gıda takviyesi yapmıştır. Sürfajetler eşitsiz ve giderek ağırlaşan yaşam koşullarına karşı, dağılmaya başlamışlardır. Ses getirmek için son çare olarak Emily Davison protesto amacıyla, bir at yarışında Birleşik Krallık Hükümdarı V. George'un atının önüne atlamış ve ölmüştür. "Emily Davison'ın ölümü tüm dünyada duyulmuş ve kadın hakları mücadelesine olan ilgi tüm dünyada yayılmıştır. Fakat bu mücadele, binden fazla Britanyalı kadının hapsine yol açmıştır. 1918 yılında, 30 yaşının üzerindeki bazı kadınlara oy hakkı tanındı. 1925 yılında bir kadın, çocukları üzerinde hak iddia edebildi. 1928 yılında kadınlar erkeklerle aynı oy hakkına sahip oldu. Ülke çapında kadınlara oy hakkı tanıyan ülkeler şunlardır:1893, Yeni Zelanda
1902, Avustralya
1913, Norveç
1917, Rusya
1918, Avusturya, Almanya, Polonya
1920, ABD
1932, Brazilya
1934, Türkiye
1944, Fransa
1945, İtalya
1949, Çin, Hindistan
1953, Meksika
1971, İsviçre
1974, Ürdün
1976, Nijerya
2003, Katar
2015, Suudi Arabistan"
Kaynaklar: 1, 2, 3, 4.
Yorum Bırakın