Ah kimselerin vakti yok Durup ince şeyleri anlamaya
Bir şairi okumak onun şiirlerini okumaktır. Oysa has şairleri okumak; şiirine kanını, canını, bütün bedenini katmış şairleri okumak, aynı zamanda bütün hayatıyla onu okumaktır. Ülkede yasaklar artıyorsa, çağa ters düşen gelenekler hala sürüyorsa, erkeklik kavramı ve baskısı kadınlar üzerinde hala sürüyorsa, bütün bunlara sadece ''kara saçları''nı keserek değil; bütün dizeleriyle karşı çıkan bir Gülten Akın'ı baktığınız her yerde göreceksiniz.Uzaktı dön yakındı dön çevreydi dön Yasaktı yasaydı töreydi dön İçinde dışında yanında değilim İçim ayıp dışım geçim sol yanım sevgi Bu nasıl yaşamaydı dön
Gülten Akın'ın duyarlılığını şiirlerinden siz de hissedebilirsiniz. Ancak bu duyarlılık, ucuz duyarlılık değil; kendisini var eden, bütün benliğiyle birlikte bizi de içine alan, çekip çeviren, okurken etkileyen, okuma bittikten sonra da aldığımız şiir lezzetinin yanı sıra bizi de şiirin sonunda değiştiren bir duyarlılıktır. ''Ah kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya'' derken aslında anlamsız bir geçmişe özlem değildir söylediği. O eski günlerdeki güzelliklerin, günümüzün ''bencil hesapların buzlu sularında'' nasıl yok edildiğini söylüyordur o dizelerde. Bu eski günlere özlem dolu bir ağıt değil, yeni günlerdeki bencilliğe, bireyciliğe şiirle yapılmış en güzel eleştiridir. Belki de toplum denilen o anlamsız ortalamanın dışında kaldığı için ''bende bir gülten kaldı / hangi bağa diksem yabancı '' demesi bundandır. Elbette bu ''yabancılık'' uyumsuzluk, bazı eleştirmenlerin baktığında gördüğü gibi asla karamsarlık değildir. Aksine karamsarlığı reddeden, gelecekten umut dolu günler bekleyen, belki yaşadığı günleri sevgisiz ve sorunlu gören ama gelecekten de hem umutsuz olmayan hem de bizi kendisiyle birlikte umuda çağıran şiirlerdir bunlar.Son damla mavi gökyüzünde Kendi kendini içiyordu Bir dalda iki garip serçe Bir şeyler kayboluyordu biliyorduk
Bir dalda iki garip serçe İki kişi biribirini anlıyordu -Çiçeklere dokunmak yasak- Bekçi yalan söylüyordu biliyorduk
1933 doğumlu Gülten Akın, 1995'te, 62 yaşındayken yayımladığı aynı adlı kitabında, ''bir roman kadar uzun bu tümce / -Sonra işte yaşlandım'' diyordu. O kitaptan sonraki şiirlerine baktığınızda, 20 yıl sonra bile aslında ne kadar genç ve diri şiirler yazdığını göreceksiniz. Karanlığı sevmem, ben olsaydım akşamın bütün ışıklarını yakardım odaya dışardan bakıyorum, bir kadın hemen kalkacakmış gibi koltuğun ucunda yandan eğilmişsin yüzün yüzüne yakın, elin kadının omzunda o ben miyim? nice eski ki unuttum öyle diyor kadın başı önünde “senden yoruldum”
Yorum Bırakın