Salvador Dali Kimdir?
Salvador Dali 11 Mayıs 1904’de Figueras’ın bir köyünde doğdu. 6 yaşındayken menenjitten ölen erkek kardeşinden 3 sene sonra dünyaya gelmişti. Ona ölen kardeşinin ismini verdiler, Salvador. Anne ve babası ağabeyinin, Salvador’un bedeninde yeniden dünyaya geldiğine; yani reenkarnesi olduğuna inanıyorlardı. Bütün çocukluğu boyunca, ağabeyinin mezarına yaptıkları sık ziyaretler Dali’nin kimlik karmaşası yaşamasına neden olmuştu. Dali, bu durumlar hakkında şunları söylemiştir:
“Doğar doğmaz tapınılan bir ölünün ayak izlerinden yürümeye başladım. Beni severken hala onu seviyorlardı aslında. Belki de benden çok onu… Babamın sevgisinin bu sınırları, yaşamımın ilk günlerinden itibaren çok büyük bir yara oldu benim için.”
Hasta çocuk; 10 yaşında yaptığı ilk self-portresinin ismiydi. Bir süre sonra, annesinin desteğiyle resim kursuna kaydoldu. Öğretmeni Juan Núñez iyi bir ressamdı, ondan karakalem çalışmayı öğrendi. Bir süre sonra Katalan empresyonist ve realistlerini tanıdı. Daha sonra Kübizm ve Juan Gris‘i keşfetti.
İlk resmi sergisi ise 1919’da Figueres’teki Municipal Theater’da açıldı.
20’li yılların başında
Madrid San Fernando Akademisine başladı. Ancak anarşist hareketleri nedeniyle okuldan atıldı ve bir süre Girona’da tutuklu kaldı. Daha sonra tekrar okula kabul edilse bile 1926’da tamamen atıldı. Aynı yıl içinde Paris’te Picasso ile tanıştı. 10 yıl sonra Londra’da Stefan Zweig onu Sigmund Freud’la tanıştırdı. 1923’te Madrid’de Luis Bunuel ve Garcia Lorca ile tanıştı.
Dünya onu sadece resimleri ile değil diğer yönleriyle de tanıdı. Her zaman aykırı, içinde farklı olma isteği barındıran bir kişiliğe sahip olan Dali; bu kişiliğini çılgın kostümleri, değişik ev dekorasyonuna ve bıyığına da yansıtmıştı.
“Benim deliliğim ile gerçek deli arasındaki farkı biliyor musunuz? Gerçek deli asla zafere ulaşamaz. Benim yaşamımda ise her çılgınlık yeni bir zaferdir. Başarı sağlayan çılgınlığı ötekinden ayırt etmek çok önemlidir. Tam bir başarı için azıcık çılgınlık her zaman lazımdır.”
Kadınlar Dali’nin pek ilgisini çekmiyordu. Onlar sadece erotik fantezileri için gerekliydiler. Salvador Dali 1926 yılında Paris’e gitti ve eşi olacak Gala ile tanıştı, beş sene birlikte yaşadıktan sonra evlendiler.
"Gala olmadan, ben Dali olamazdım."
Dali, Gala’nın ölümünden sonra hayata küstü ve neredeyse hiçbir eser üretmedi. Pubol Şatosundaki yangından kurtulduktan sonra; 23 Şubat 1989’da Figueras hastanesinde, 84 yaşında öldü. Cesedi ilaçlandı ve Figueras’daki müzenin mahzenine gömüldü.
SİNEMA
Salvador Dali gerçeküstücülüğün tek başına resimle anlatılacak bir akım olmadığını düşünüyordu ve kendi rüyalarını-kabuslarını sadece resmederek anlatamayacağına kanaat getirmişti. Dali, dehasını her yönden aktarabilmek için sinema ve fotoğraf alanlarında da oldukça aktif olmuştu.
Salvador Dali’ye sanatını (dehasını) sinemayla buluşturma şansı hem arkadaşı hem de İspanyol sinemasının gerçeküstücü yönetmeni olan
Luis Bunuel sayesinde tanınmıştır. 1929 yapımı olan ve birçok eleştirmene göre tüm zamanların
“en gerçeküstü” filmi olarak nitelendirilen
“Bir Endülüs Köpeği” Dali ve Bunuel’in birlikte çalışmalarının ürünüdür. Bir Endülüs Köpeği’nin gerçekleştirilme öyküsü, Bunuel’in ağzından
“İki düşün bir araya getirilmesiyle başlar.”
Bunuel, Dali’ye, Figueras’a gittiğinde gökyüzünde ayı kesen, ince uzun bir bulutla, bir gözü yaran usturayı rüyasında gördüğünü anlatır. Dali de yakın bir zamanda karıncalarla dolu bir el gördüğünden bahseder. Bu iki rüyayı birleştirdiklerinde ortaya çıkan kurgu, akıl dışı ve içgüdüsel bir anlatımı benimsemiştir. Film, mantıksal hiçbir açıklamaya olanak sağlamayacak düşünce, görüntülerden ve belirsizliklerden esinlenmiştir. Bir kadının gözünün usturayla oyulması, kalçaları arasında kaybolan bir çift göğüs, kocaman bir piyanoya gömülen eşek ölüsü gibi akla hayale sığmayan sahnelerle kaplı olan film, saldırgan görüntüleri hedef alınarak, birçok tartışmaya neden olsa da gösterimde kalmayı başarmıştır.
Bir gün, kırk elli kadar muhabir, polis karakoluna gidip kışkırtıcı olarak nitelendirdikleri, yine Bunuel’in kaleminden olan filmi yasaklatmak istemişlerdir. Doğruluğu kesin olmasa da filmin iki kez çocuk düşürme olaylarına neden olduğu da söylentiler arasındadır. Spekülatif söylemleri bir kenara bırakıp, tekrar sinema için konuşursak, Bir Endülüs Köpeği, gerçeküstü sinemanın en önemli örneklerinden biri olarak gösterilebilir. Anlatımdaki devamlılığı yıkması açısından, sinemasal geleneklerin karşısında duran, yenilikçi ve özgür nitelikler barındırmaktadı. Bunuel’e göre, gerçekle düşün kesin bir kesişme noktaları yoktur, hep iç içedirler ve sinema, duyguların dürtülerin dünyasını ifade etmekte bir araçtır. Tümüyle kabusların beyazperdeye aktarıldığı bu başarılı gerçeküstü film Dali’nin sinemadaki ilk fakat en önemli macerasıdır.
Bir diğer sinema macerasında ise bu sefer Dali, dünyaca ünlü yönetmenlerden
Alfred Hitchcock’un siyah-beyaz
“Spellbound (Öldüren Hatıralar)” filminde yer alır. Filmin düş sahnelerindeki fikirler ve dekorlar tamamiyle Salvador Dali’nin yarattığı eserlerdir.
Salvador Dali'nin senaryolarını üstlendiği filmler ise şunlardır:
L'age D'or (1930)
Impressions de la Haute Mongolie (1976)
Babaouo (2000)
Destino (2003)
Kaynak : 1, 2, 3, 4
Yorum Bırakın