Advertisement

Die Brücke: Yeni Sanata Uzanan Bir Köprü

Die Brücke: Yeni Sanata Uzanan Bir Köprü
  • 3
    0
    0
    0
  • 1905 yılında bir grup arkadaşın bir araya gelmesi ile oluşan Die Brücke akımı, 20. yüzyılda manifestosu olan ilk akımdır. Dışavurumcu olarak adlandırabileceğimiz akımımızın kurucuları olan isimler; Ernst Ludwig Kirchner, Erich Heckel, Karl Schmidt-Rotluff ve Fritz Bleyl’dir. Almanya’nın Dresden şehrinde üretime başlayıp ülkelerindeki dışavurumcu akımın öncüleri haline gelmişlerdir. 1906 yılında Kirchner’in yazmış olduğu manifestolarını yayımlamışlardır ve bu manifesto şöyle der: “İlerlemeye duyduğumuz inançla, yeni yaratıcılara, yeni izleyicilere ve gençliğe çağrıda bulunuyoruz. Biz, bugünün gençliği olarak, geleceği sırtlamak, eskinin kurumsallaşmış düzenine karşı kendi yaşamımızın, kendi eylemlerimizin özgürlüğünü yaratmak istiyoruz. Kendini kısıtlamadan, doğrudan ve tüm içtenliğiyle yaratmaya soyunan herkesi bizden sayıyoruz.”* Tek bir metin etrafında toplanmış olmalarına rağmen aslında tek bir çeşit biçimsel yaratımları olmamıştır; hepsi kendine özgü eserler ortaya koymuşlardır, ortak gayeleri ise yeni bir sanat ortaya koymaktır, birbirlerine benzer olmasa da. Grubun adı Die Brücke yani köprü demektir ve bu isim Nietzsche’nin ünlü sözü “Hedef değil, köprü olmak gerekir.” den gelmektedir. Amaçları eski sanat ve modern sanat arasında bir köprü kurmak ve böylelikle eskiden süregelen akımların etkisinin artık olmadığını, yeni bir sanat arayışının ortaya çıktığını vurgulamak ve bu iki farklı dünya arasında bir geçiş sağlamaktır. Manifestolarını da yayımladıkları yöntem olan ahşap baskı tekniğini eserlerinde de büyük ilgiyle kullanmışlardır ve bu teknik sayesinde eser çoğaltımını kolaylaştırmışlardır. Die Brücke sayesinde ahşap baskı tekniği ünlenmiş ve bu yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır. Bunun yanı sıra en önemli özellikleri Fovistlerden gelen bir etki olan renk kullanımıdır. Canlı renkleri bir arada kullanarak görsel bir dil oluşturmuşlardır. Çoğu zaman 'vahşi' bir eğilim olarak adlandırabileceğimiz zıt renkleri bir arada kullanma ve hissettiklerini bu şekilde izleyicilerine aktarmayı hedeflemişlerdir. İlkel insanlara ve onlara ait etik değerlere hayranlık uyandırma amacıyla ortaya çıkan primitivizmi de kullanıp Afrika heykellerini andıran yüzleri de eserlerine eklemişlerdir. Buna örnek olarak Emile Nolde’nin Maskeler ve Ernst Ludwig Kirchner’in Berlin’den Sokak Sahnesi eserleri verilebilir. Bu eserlerde kullanılan ifadeler Picasso’nun da eserlerinin ilham kaynağı olan Afrika’dan gelen heykel ve mask yüzlerinden yola çıkılarak yaratılmıştır. Primitivizmi eserlerine konu edinerek, modern hayatın insanları yabancılaştırdığını, ötekileştirdiğini ve şehirleşmenin kötü etkilerini belirtmek istemişlerdir aslında. 1937 yılında Hitler'in gerçekleştirdiği "Dejenere Sanat Sergisi"nde de Die Brücke akımına dahil olan sanatçılara yer verilmiştir. Bu sergi yozlaşmış olarak lanse edilen eserleri gösterme amaçlıdır ve Hitler'in değişiyle çürümüş yapıtlardır. Bu eserler izleyicisiyle buluştuğunda "ırk kirliliği", "akıl hastalığı", "çöküş" gibi başlıklarla sınıflandırılmışlardı. Sanatçılarımız ortaya koydukları eserlerden dolayı aşağılanmış ve dışlanmışlardır. O dönemde kabul görmese de hatta saygı dahi duyulmasa da, Die Brücke ve dışavurumcu akımlar, sanat dünyasının değişmesini ve evrilmesini sağlamıştır böylelikle bizlere yeni tatlar sunulmaya başlanmıştır. Kaynaklar 1,2,3 *Antmen, Ahu, 20.Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar, Sel Yayıncılık, 7.Baskı, s.40  

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.