2004 yılında Las Vegas’ta kurulan The Killers, ilk albümü Hot Fuss ile 80’lerin synth pop müziğini 2000’lerin indie elementleri ile harmanlayarak, dönem için sıra dışı bir çıkış albümü yapmış ve Indie müziğin kilometre taşı çalışmalarından birine imza atmıştı. Albümdeki Mr. Brightside, Somebody Told Me, All These Things That I’ve Done gibi parçalar hala gurubun en popüler şarkıları arasında gösteriliyor.
Doğruyu söylemek gerekirse, The Killers, her ne kadar erken dönemde yaptıkları işlerle temel bir hayran kitlesi edinse de sonraki işlerinde ilk iki albümleri (Hut Fuss ve Sam’s Town) kadar büyük bir başarı elde edemediler. Fakat potansiyellerini koruduklarını albümlerdeki Tranquilize ve Human gibi parçalarda görebiliyorduk. Dahası grup, potansiyelini kullanıp bu sefer Wonderful Wonderful ile hit şarkılar içeren vasat albümler yapma dönemini geride bırakıp bir sanat eseri üretmeye çalışmış.
“Kitabı kapağına göre değerlendirme!” diye klasik bir söz vardır. Bu söz albümler için de geçerli ama kapaktan bazı izlenimler edinmek mümkün. The Killers, normalde her albümünün kapağına “Las Vegas!” diye bağıran logosunu koyar ve kapağa bir marka değeri yerleştirmeye çalışırdı. Bu sefer Wonderful Wonderful’un kapağında olabildiğince estetik ve temiz bir izlenim bırakmaya çalışmışlar. Sadece bir deniz kabuğu tutan bir elden ibaret olan kapak fotoğrafı bile, aslında bu albümde yapılmak istenenin sanat olduğunun göstergesi.
Albümün ilk teklisi The Man ilk dinlenildiğinde, The Killers’ın, The 1975’ın ikinci albümü olan “I like it when you sleep, for you're so beautiful yet so unaware of it” ile elde etmeye çalıştığı disko müziği elementleri ile Indie müziğin köklerinin harmanlanmasıyla oluşan soundu kullanmak istediklerini hemen anlayabiliyorsunuz. Şarkıyı ilk kez dinlediğinizde akılda kalacak türden bir melodisi var. Brandon Flowers bu şarkıda, 2004-2005 yılları arasındaki kişiliğini sözlere yansıttığını söyledi. Flowers biraz da alaycı bir şekilde eski benliğini anlatmış denebilir. Röportajların çoğunda grubun yaptığı en dikkat çekici açıklama ise albümün ve şarkının onlar için “deneysel” ve “yeni” olduğuydu. Onların da dediği gibi albümde The Killers yeni bir şeyler deniyor ve onlara önceki albümlerde verdiğinizden daha çok şans vermeniz gerekiyor. Çünkü yaptıkları albüm onların “Kid A”i ya da “Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Clup Band”i olmaya aday.
İkinci tekli, title-track olan Wonderful Wonderful. Parçanın girişi hemen ilk albümün giriş parçası olan Jenny Was A Friend Of Mine’ı hatırlatıyor. Parçadaki bass ve bateri uyumu üst düzeyde, nakarat ise belki de şu ana kadar Brandon Flowers’tan duyduğumuz en akılda kalıcı melodilerden birini içeriyor. İki tekliyi de incelediğimizde gördüğümüz; gerçekten doğru seçilmiş ve başarılı şarkılar olduğu. Teklilerden The Killers tam puan alıyor.
Albümü baştan sona dinlemeye başladığımızda, ilk iki sırada iki tekli var. Bizce buradaki kilit seçim, Jenny Was A Friend Of Mine’a benzettiğimiz Wonderful Wonderful’u ilk sıraya almaları olmuş. Şarkı gerçekten de bizi albüme ısındırıyor.
Üçüncü parça ise Rut. Şarkının sözlerinde Brandon Flowers biraz karamsar sayılabilecek bir şekilde "pes etmeme" temasını işliyor. Şarkının klavye akorlarında grup, 1975’ın, The Sound isimli parçasından esinlenmiş gibi. Şarkı, The Man ya da Wonderful Wonderful kadar başarılı olmasa da özellikle parçada işlenen pes etmeme teması, sonlara doğru çok güzel verilmiş. Brandon, When You Were Young'da kullandığı “dağa tırmanma” metaforunu bu şarkıda tekrar ele alıyor. Bunun önemli bir ayrıntı olmasının sebebi ise Brandon’ın MNE’ye verdiği bir röportajda, bu albümün sözlerinin fazla kişisel olduğunu vurgulamış olması. Bu bilgi ışığında şu tahminde bulunabiliriz; Brandon, bu albümü Sam’s Town’dakine benzer bir ruh hali içinde kaydetmiş olabilir.
Life To Come, albümün dördüncü parçası. Bu parçada eski The Killers müziğini hissetmek mümkün. The Man gibi disko ögeleri baskın bir parça değil de elektro gitarın daha ağır bastığı klasik bir Indie Rock parçası olmuş. Şarkı, Brandon ve arkadaşlarının hala Hot Fuss’da yaptıklarına benzer işler yapabileceğini bize gösteriyor. Her ne kadar müziklerindeki eski ögeler ağır bassa da yeni albüm içinde de sırıtmayan başarılı bir Indie parçası diyebiliriz, Life To Come için.
Run For Cover, Life To Come’dan sonraki parça ve aslında albümün üçüncü teklisi. Şarkı, daha ilk saniyelerindeki 'temiz' elektro gitar tonuyla çalınan akorlarla dinleyicinin dikkatini çekmeyi başarıyor. Nakaratın vokal melodisi çok başarılı olsa da şarkının diğer kısımları için aynı durumdan söz etmek pek mümkün değil. Yine de kesinlikle başarısız bir parça değil. Belki biraz daha efor sarf edilse, The Man kalitesinde bir tekli ortaya çıkabilirmiş.
Tyson And Douglas’ta, Brandon’ın hikâye yazarlığındaki başarısını görmek mümkün. Mike Tyson’ın ilk mağlubiyetinden bahseden parça için Brandon:
“Mike Tyson benim için mükemmeldi… Dünya çapında büyük bir heyecan yarattı ve Las Vegas’ta yaşamıştı, o yüzden babamı heyecanlandırıyordu, amcalarımı heyecanlandırıyordu ve onlardan dolayı beni de heyecanlandırıyordu… Sonra Tyson yenildi ve benim dünyaya bakışım tamamen değişti. Bunun olmaması gerekiyordu.” diyor. Bu açıklamasıyla şunu tekrardan görüyoruz; Wonderful Wonderful Brandon Flowers için kişisel bir albüm. Fakat başarılı söz yazarlığının yanında başarılı bir bestecilik göremiyoruz. Tyson and Douglas için belki de albümün, müzikal anlamda, en başarısız parçası diyebiliriz.
Yedinci parça; Some Kind Of Love. Albümün yüksek enerjisini biraz düşürüp dinleyiciyi rahatlatan bir parça. Belki de düşük enerjisinden dolayı tekli olmamasına rağmen çok başarılı. İlk albümdeki All These Things That I’ve Done’ın ilk iki dakikasındakine benzer, yumuşak bir vokal ve piyano melodisiyle baş başayız parça boyunca. Some Kind Of Love, söz ve müzik olarak albümün başarılı parçaları arasına adını yazdırmayı başarıyor.
Some Kind Of Love’dan sonra albüm yavaş yavaş sona yaklaşıyor. Sırada sekizinci parça, Out Of My Mind var. Parçanın çok dikkat çekici şekilde başladığı söylenemez. Ancak sıra dışı synthesizer kullanımı ve başarılı nakaratlar gerçekten kayda değer. Out Of My Mind da Wonderful Wonderful gibi dinledikçe kendini gösteren şarkılardan. O yüzden parçadaki başarılı müzik yazarlığını görmek için en az beş altı kez dinlemek gerekiyor.
Dokuzuncu parça The Calling’de enstrüman sahneye çıktığı anda aklınıza ilk gelen “Enjoy The Silence!” ise bu gayet normal, merak etmeyin. Parça boyunca Depeche Mode etkisini hissetmek mümkün. Gitar riffleri Personal Jesus’ı, giriş ve nakarat ise Enjoy The Silence’ı andırıyor. Depeche Mode’un Violater’daki başarılı soundunu kullanan The Killers, albüm bitmek üzereyken dinleyiciyi tekrar yakalamayı başarıyor.
Albümün son parçası Have All The Songs Been Written? albümü bitirmek için doğru bir parça olsa da albümden bağımsız dinlenecek bir parça gibi değil. Müzikal olarak vasat bir şarkı denebilir. Yine de albüm içinde son sıraya yerleştirilmesi belki de şarkı için en doğru seçim olmuş.
The Killers, Wonderful Wonderful ile daha önce denemediği yeni şeyler denemiş ve bu denemeyle ortaya gayet başarılı bir albüm çıkmış. Daha önce yaptıkları gibi 'isim satan' bir albüm yerine, bir sanat eseri ortaya koymaya çalışmışlar. Wonderful Wonderful, baştan sona Brandon’ın kendisini ve hayatını anlattığı bir yapıt olmuş. Bunun başlıca sebebi, belki de grubun sadece yarısının bu albüm için aktif bir çalışma ortaya koymuş olması. Başta da söylediğimiz gibi, Wonderful Wonderful, The Killers’ın “Kid A”i ya da “Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Clup Band”i. Elbette o derecede bir albüm olup olmadığı bundan sonra yapacakları çalışmaların kalitesine bağlı. Ama şu an için söylenecek en doğru şey The Killers’ın uzun süre sonra başarılı bir albümle dönüş yapmış olduğu.
Yorum Bırakın