Hadi gidelim. Çok güzel bir gün...
2011'den bu yana bizi bekleten Lynne Ramsay, We Need to Talk About Kevin'dan dersler çıkartarak ve yönetmenliğini bir üst seviyeye çıkartarak You Were Never Really Here ile karşımıza çıktı. 2017 Cannes Film Festivali'nden En İyi Senaryo Ödülü ve En İyi Erkek Oyuncu Ödülü ile dönmeyi başaran film, bildiğimiz Lynne Ramsay filmlerinin aksine, hikaye anlatıcılığına odaklanan bir yapım. Jonathan Ames’in aynı isimli romanından sinemaya uyarlanan filmde, hem çocukluk hem de ordu yıllarında tanık olduğu şiddetin travmasını yaşayan ve seks ticareti için kaçırılan küçük kızları kurtararak para kazanan Joe'nun hikayesi anlatılır. Şiddetin, adaletsizliğin, güvensizliğin hakim olduğu sokaklarda gizemli bir adamdır Joe. İşi üstlenir, bitirir ve parasını alır. Rutin bu şekilde ilerler. Ta ki New York senatörünün kızı Nina'yı kurtarması için kiralandığı zamana dek. Bu iş ile, hayatını daha da zorlaştıracak komplo ağına yakalanacak ve ölmesini isteyen kişilerin artmasına da sebep olacaktır. Film, bir şiddet filmidir ama şiddeti yakından görme imkanımız yoktur. Lynne Ramsay, filminde şiddeti estetikleştirmiştir. Film tamamen şiddet ile bezelidir ama yönetmen her zaman bunu kadraj dışında bırakmıştır. Şöyle ki; Joe, Nina'yı kurtarmak için gittiği otelde çekici ile ölümler savurur ama biz bunları güvenlik kameralarının gözünden izleriz. Ya da filmin en can alıcı noktalarından biri olan, sapık pedofili valinin Nina tarafından öldürülmesi. İzleyiciyi net göstermediği şiddetin içinde bunaltan filmdir You Were Never Really Here You Were Never Really Here, paramparça bir filmdir. Zihni, bedeni, hayatı, düşünceleri, geçmişi paramparça olan Joe'nun hikayesidir. "Joe'nun zihninde kırılmış, paramparça bir ayna var." sözü, Lynne Ramsay'in Joe karakterini, oyuncu Joaquin Phoenix'e anlatılışıdır. Film bunun üzerine kuruludur. Heybetli bir yapıya sahip olan Joe'nun yıpranmış, parçalanmış bedenini film boyunca görürüz. Aslında film, bize çoğu sorumuzun cevabını vermez. Ucu açık hikayeler çoktur ama verilmek istenen mesajı muğlakta bırakacak kadar değil. Mesela; Joe'nun çocukluğunda neler yaşadığına dair kesin bir yargı yok. Aynı şekilde geçmişteki mesleğine dair. Savaşta nerede olduğuna dair. Flashbackler ile desteklenmiş fakat yeteri kadar açık olmadığını düşünüyoruz. Joe bir savaş şiddetine tanıklık etti. Ama nerede? Yaşı gereği Vietnam'da olmadığını düşünüyoruz ama verilen flashbacklerde çöl kumu gibi bir yüzeyde, sadece ayaklarını görebildiğimiz biri beliriyor. Afganistan veya Irak olması muhtemel olabilir mi? Ya da başka bir planda tekrar kurgulanan şu durum; Joe sokakta gezinirken Uzakdoğulu genç kadının arkadaşlarını ile birlikte fotoğraf çekmesini kendinden istediği sahne. Fotoğraf çekilirken gülümseyen ağızlara odaklanan kamera bir şeyler anlatıyor. Fotoğrafa gülümseyen kadınların, daha sonra korku ve acı dolu ifadeye bürünmesi ve sonrasında kadının gözünden yaşların akması... Joe yıkılan bir adamdır. Kırık ayna parçalarının arasında bir hayat sürmeye çalışmaktadır. Annesini kaybettiği yolda Nina'yı kaybetmemek üzere çalışır. Ama Nina'nın kendi işini kendi halletmesi, Joe'yu aciz ve zayıf hissettirir. Farklı çekim teknikleri ve açılarla karşılaştığımız You Were Never Really Here (Hiçbir Zaman Burada Değildin) sinema tarihinde pek çok önemli filme selam çakmadan geçmez. Bknz: İlk sahnelerdeki Psycho selamı. Gerçek ve kurgunun iç içe geçtiği film "minimum diyalog maksimum his" çerçevesinde başarılı bir yapım olsa da, Taxi Driver ve Old Boy filmleri ile sürekli karşılaştırıp, daha etkisiz bulunmaktadır. Soundtrack'lerini de yerine göre başarılı bulduğumuz You Were Never Really Here, henüz izlemeyenler için listenin üst sıralarına yazılmayı hak eden bir Lynne Ramsay filmidir.
Yorum Bırakın