Aşkın ve Ölümün Destanı: Gılgamış I

Aşkın ve Ölümün Destanı: Gılgamış I
  • 10
    0
    0
    0
  • İnsanlık ilk büyük aydınlanışını yazıyla yaşadı. Yazıyla gelecek nesillere anlatabilmeye başladı üzüntülerini, coşkularını, zaferlerini, yenilgilerini... İşte Gılgamış Destanı; yazının doğduğu topraklarda, Mezopotamya'da var edildi. Sümerler yazıyı icat etti; sonrasında da insanlığın hafızasının ilk yapı taşını, bu destanı yarattılar. Gılgamış Destanı; tarihin ilk kitabı, en eski sözel anlatısıdır. Çoğu destan karakterinin aksine Gılgamış gerçekten yaşamış bir insandır, gerçekliği belirsiz bir karakter değildir. Gılgamış, M.Ö. 3000’e doğru, ilk Sümer yerleşkelerinden olan Uruk şehrinin kralıdır. Aşağıdaki haritada, Uruk’un yerini görebilirsiniz. Dağınık söylenceler halinde Sümerler arasında anlatılan Gılgamış Destanı, M.Ö. 2000’lerde Akadca olarak on iki tane kil tablete aktarılmış, M.Ö. 1200’lerde ise Uruklu ozan Sin-Lekke-Unninni tarafından tutarlı bir şekilde derlenerek coşkulu ve şairsel bir dille tekrar yazılmıştır. Son halini ise M.S. 250’ye doğru bilinen son yazımıyla almıştır. Gılgamış’ın; üçte ikisi tanrı, üçte biri insandan oluşur. En kudretli olandır, korkunç kraldır. Gücünü zalimliğe kullanır; gençleri köleleştirir, genç kızları zorla haremine katar. Uruk kentinin vatandaşları ise dua ederler Tanrılara, Tanrılar bu yakarışları duyar ve Gılgamış’ın alter egosu olan Endiku’yu yaratır ve yeryüzüne gönderirler. Endiku yabanıldır, tüm vücudu kıllarla kaplıdır, hayvanlar gibi yemek yer, hayvanlar gibi su içer. Endiku’yu ormanda gören bir avcı dehşet içinde Gılgamış’a koşar, ona Endiku’yu anlatır. Gılgamış, Endiku’nun yanına bir sokak kızı, yosma gönderir. Endiku, yosmaya aşık olur; yosma ise onu medenileştirir, yemek yemeyi öğretir, giydirir, tıraş eder. En sonunda ise kente yani Uruk’a gelmeye ikna eder. Uruk’a gelen Endiku, Gılgamış halka zalimce davrandığı için ona çok kızar ve onunla mücadele eder. Bu mücadelenin sonunda yenişemezler çünkü ikisinin gücü birbirilerininkine eşittir. Tanrılar Endiku’yu Gılgamış’a güç olarak eşit yaratmıştır. Sonuçsuz kalan mücadele Endiku ve Gılgamış’ın arkadaş olmalarına yol açar, artık ikisinin de ortak bir hedefleri vardır: “sağlam bir ad” ve “ölümsüz bir ün” ile anılmak. Bunun için ise Sedir ağaçlarının koruyucusu, tanrısal bir canavar olan Humbaba’yı öldürmek için yola çıkarlar. Destanın geçtiği coğrafyayı düşündüğümüzde, iklim ve su kaynaklarının kısıtlılığı sebebiyle ormanın ne kadar değerli olduğu kolayca anlaşılır. Yol boyunca korkulu düşlerle sarsılır Gılgamış, kimseden korkmayan aksine herkesin korkusu olan Gılgamış her uykudan çığlıklarla uyanır. Enkidu ise her seferde teselli eder onu, her gün uykuya dalmasını izler. Gılgamış zayıflığını gösterir Enkidu'ya, korkularını belli eder onun yanındayken. Humbaba ile mücadele günü gelip çatar, Enkidu ve Gılgamış el ele giderler Humbaba ile savaşmaya. Gılgamış korku içindedir, onu yüreklendiren ise yine Enkidu'dur. Ormanın girişinde Humbaba karşılar onları, zorlu bir boğuşmanın sonunda canavarı alt etmeyi başarmışlardır. Ormandan elde ettikleri keresteleri yüklenip yola çıkarlar. Bu zafer, onların arzu ettikleri "şan" ve "şöhret"e bir adım daha yaklaşmalarını ve birbirlerine daha sıkı bağlanmalarını sağlar. Kaynak: Gılgamış Destanı -Çeviri:Sait Maden

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.