Hayatınızın son anlarını yaşıyorsunuz, ne yapardınız? Ne düşünürdünüz? Birkaç saat sonra öleceğinizi biliyorsunuz, Tanrı’yı bunun için yargılar mıydınız? Yoksa son saatlerinizi dua ederek mi geçirirdiniz? Hayatlarının son anında Tanrı’yı kendilerince kurdukları mahkemede yargılayan bir grup Yahudi’nin hikâyesi God on Trial.
Auschwitz toplama kampında ölümü bekleyen Yahudilerin katlediliyor olmalarında Tanrı'nın bir amacı mı olduğu yoksa onları terk mi ettiğini, hatta var olup olmadığını sorguladıkları İngiliz yapımı dram filmi. Yönetmen koltuğunda Andy De Emmony’yi gördüğümüz filmin senaryosu Frank Cottrell Boyce’a ait. Oyuncu kadrosunda ise Dominic Cooper, Stephen Dillane, Rupert Graves, Eddie Marsan gibi başarılı aktörleri bir arada görüyoruz.
Film, İkinci Dünya Savaşı zamanı Almanya işgalindeki Polonya’da, Auschwitz toplama kampında bulunan bir barakada tamamen diyaloglar üzerinden ilerliyor. Kampta her gün 6000 kişi öldürülüyor, kimin gaz odasına gönderileceği ya da gönderilmeyeceğine SS doktorları belirsiz bir yöntemle karar veriyordur.
Yeni esir alınan Yahudi siviller, kampa beklenenden bir gün erken ulaşır ve zaten barakaya sığamayan esirlerin bir kısmı ertesi sabah gaz odalarında öldürülecektir. Korku, açlık, aşağılanma, küçük düşme ve birkaç saat sonra öleceğini bilme durumunda olan Yahudi esirler, varoluşlarını sorgulamaya başlarlar ve aralarından seçtikleri üç hakimle bir mahkeme kurup Tanrı’yı yargılamaya karar verirler. Ölmeyi hak ediyorlar mı? Hangi suç böyle bir cezayı gerektirir? Böyle olmasında Tanrı’nın bir amacı mı var yoksa Tanrı onları çoktan terk mi etti? Belki de Tanrı hiç var olmamıştı. Bu sorularla yola çıkan grubun "Tanrı bizimle (Musa ile) yaptığı anlaşmayı bozdu mu?" suçlaması üzerine film soru-cevaplarla devam eder. Tartışma, Her an kapının açılıp da ölümün onlar için gelebileceği bir ortamda, son anlarına kadar doğru cevaba ulaşmak için her düşünceden insanın fikirleri doğrultusunda ilerler. Kimisi bunların yaşanmasında Tanrı’nın bir amacı olduğunu, Yahudilerin daha önce de zorluklar ve kötülüklerle sınandığını, bunların Yahudi halkını güçlendirdiğini ve Tanrı’nın yine böyle bir planı olabileceğini düşünür. Kimisi Tanrı’nın kötü olduğunu ve bunları bilerek, halkını cezalandırmak adına yaptırdığını, onları çoktan yalnız bıraktığını söyler. Öteki bir grup ise Tanrı’nın hiç var olmadığını öne sürerek mantıklarıyla yaşananları analiz eder.
Filmin sonuna gelindiğinde üç hakimin bir karara varması gerekir. Karar üç kişi tarafından verileceğinden, hangi sonuca varılacağı oy birliği ya da oy çokluğu yoluyla kesinleşecektir. Üç hakim aralarında kararı tartışırken mahkemeyi yöneten baş hakim şu sözleri söyler: "…Tanrı’nızı da almalarına izin vermeyin. Ne kadar aptalca ve faydasız görünse de bu anlaşma sizin, Tanrı sizin Tanrı’nız, hiç var olmasa bile. Onu koruyun, elinizden alamayacakları bir şey olsun burada, elimizden…" Karar verilir ve gruba açıklanır. Tanrı suçlu bulunmuştur, yaptıkları anlaşmayı bozmuş ve halkını yalnız bırakmıştır. Filmin son bölümünde hahamın yaptığı konuşma ise oldukça etkileyici bir sona götürür bizi. Film inanç ve inançsızlık konusunda kararı tamamen izleyiciye bırakıyor, zaten en sonunda ölüm onlar için geldiğinde hepsi dua etmeye başlıyor ve inançlı inançsız herkesin bir arada olduğunu görüyoruz.
2008 yapımlı filmi, pek duyulmamış ve istenilen ilgiye kavuşmamış olduğundan underrated olarak değerlendirebiliriz. Tek mekân çekimine rağmen harika diyalogları ile akıcılığından hiçbir şey kaybetmeyen bu filmi izlemenizi kesinlikle öneririz.
"-Tanrı neden insanları gaz odalarına yollamadan arındıramıyor?
-Çünkü o kudretlidir.
-Hem kudretli hem adil olamıyor mu?"


Yorum Bırakın