"Akıl hastalığının en kötü yanı; insanların, hiçbir şey yokmuş gibi davranmanızı beklemeleridir."
Birkaç dakika boyunca Joker'i tek kelimeyle betimlememe yardımcı olması için sözlük karıştırdım; elde var sıfır! Yani filmi birine doğrudan anlatmak isterseniz yapabileceğiniz en iyi şey susmak olur.
Bu bir süper kahraman filmi değil. İzlemeye alıştığımız çizgi roman filmlerinden değil. İzlemeye alıştığımız DC filmlerinden hiç değil! Bu, bütün ihtişamıyla, DCEU ve MCU arasındaki kartların yeniden dağılmasını sağlayacak olan Joker!
Nerden başlayacağımı buldum! Sevgili Joaquin Phoenix, devler ligine hoşgeldin! Birkaç hafta önce Todd Phillips'in "Marvel'ı yenemem." açıklaması hakkında bir haber yazarken, Joaquin'in filme hazırlanma sürecine değinmiştim. Bizi büyük bir şeylerin beklediğine dair şüphem yoktu; takdir edersiniz ki şimdi kendisine Joaquin mi desem Arthur mu desem bilemiyorum. Venedik'te büyük ödülü alan filmin sırada başka ödülleri olduğunu filmi izleyen kimse reddedemez...
Sinemayla az buçuk ilgisi olan biri filmi izlerken aynı anda Taxi Driver'ı, The King of Comedy'i ve Raging Bull'u izlediğini hissedebilir. Hatta Robert de Niro'yu ve oynadığı rolü de göz önünde bulundurunca Todd Phillips'in aynı zamanda büyük hayranı olduğu, usta yönetmen Martin Scorsese'ye selam çaktığını yüzünüzde bir tebessümle anlıyorsunuz.
Sözgelimi Charlie Chaplin'in, endüstri toplumunu ve insanın makineleşmesini eleştirdiği Modern Times filmini; insanlar arasındaki ekonomik uçurumu konu alan bir filmde bu denli gözümüze sokarak göstermesi Todd Phillips'in söylemek istediği bir çift lafı olduğunu gösteriyor.
Bu yönüyle ana teması umut, insanlık, çiçek, böcek olan süper kahraman filmlerinden ayrılıyor Joker. Süper kahraman filmi olmadığını zaten söylemiştim; demem o ki DCEU, bize yaşatmak istediği o karanlık atmosferi nihayet yaşattı. Filmi bu yönüyle Logan'a, ana karakterin kötü adam olmasıyla Venom'a benzetsem de yapıt; ne izleyicinin bir altyapıya sahip olmasını gerektiriyor, ne de filmin sonunda bir kötü adama sempati duymanızı sağlıyor...
Joker'in dışarda gördüğünüzde henüz diğer insanlardan ayırt edemeyeceğiniz birisi gibiyken başlayan yolculuğunu bir canavara dönüşene kadar izleyeceksiniz, fragman size bunu açık açık söylüyor. Fakat her ne kadar o kırılma noktasını arasam da cevap hep aynı oldu; filmi ikiye, üçe, dörde bölemiyorsunuz! Arthur'un vasat komedyenliğinden dehşet verici 'trajedyen'liğine dayadığı merdiveni çıkarken iki basamağı tek seferde atladığınız olmuyor. Yani Phoenix, 'evrim'in başına; bizi alıştıra alıştıra bir 'd' koyuyor...
Hayata olan inancını kaybedişini, bunun dışavurumunu, tutunma çabalarını"> Bathroom Dance ve benzeri müziklerle; bir koltuğun üstünde değil de, uçurumun kenarındaymışız gibi hissederek izliyoruz. Arthur her sigara yaktığında 109 ₺ ceza yiyip, her gerildiğinde onunla birlikte ayaklarımızı sallayarak geçiyoruz biz de deliliğin sınırından. Yani Hildur Gudnadóttir sağ olsun, filmi hem izliyor, hem de dinliyoruz.
Filmin sinematografi başarısı ise tartışmaya kapalı. Bir sahnede gördüğümüz onlarca ayrıntı, hızla değişen odak noktası sayesinde kolaylıkla fark ediliyor. Instagram'da dolaşan renk paletlerini ise şimdiden görebiliyorum...
Yapıt Batman'e, Gotham'a, slogan haline gelmiş Joker repliklerine dair yüzümüzü güldüren ayrıntılarla dolu. Bu yüzden, filmden aldığınız zevki artırmak adına filme gitmeden önce sosyal medyada dönen memeleri tekrar gözden geçirseniz, zamanınız varsa oyuncular arasındaki farkı daha iyi anlamak için The Dark Knight üçlemesini ve göndermelerin farkına varmak için bahsi geçen Scorsese filmlerini izleseniz, Öldüren Şaka ve Ailenin Ölümü gibi çizgi romanları okusanız, hiç de fena olmaz! Ayrıca filmde çalan şarkıların sözlerine dikkat etmenizi öneririm, spoiler sayılmadığını varsayarak filmi benle beraber izleyen ve Shazam'ını sürekli açık tutan arkadaşımın hazırladığı Spotify?utm_source=generator" width="100%" height="380" frameBorder="0" allowfullscreen="" allow="autoplay; clipboard-write; encrypted-media; fullscreen; picture-in-picture"> playlistine ise burdan ulaşabilirsiniz.
Toparlamak gerekirse film şimdiye kadar yazılmış, çizilmiş, oynanmış, seslendirilmiş onlarca Joker'den sonra, orijin hikayesini her ne kadar diğerlerinden farklı da olsa doğru düzgün görebildiğimiz; hikayesini, öncesini ve sonrasını benimseyebildiğimiz tek yapıt olarak değerlendirilebilir. Görünüşe bakılırsa DC, formülünü nihayet bulmuş.
Aslında yazıyı bitirecektim sevgili okur ama önemli bir şeyden daha bahsetmeliyim. Joker belki de; meydana gelmesi için çalıştığımız hiçbir şeye gerçekten sahip olamayacağımızı gören, sistemin bizi birilerine ya da bir şeylere inandırıp konu kendimize inanmamıza gelince korkuya kapıldığını anlatmaya çalışan, kaybedecek hiçbir şeyimiz kalmayana dek harekete geçmekten çekindiğimizi yüzümüze vurmak isteyen, aktöründen yönetmenine bir grup sinemacının kullandığı maskedir. Yine de filmin bu yönü, benim ve ekip arkadaşlarımın geleceği için üstünde pek durmamam gereken bir konu. Şimdiden iyi seyirler!
Yorum Bırakın