İnsanın yaşama tutunuş sebeplerinden biri de hiç şüphesiz mutlu olmak, mutlu olmayı istemektir. Mutlu olmayı, mutlu edebilmeyi başaran bir insan yaşama daha hevesle tutunur ve ileriye dönük kararlar alır. Mutluluğu yaşamış bir insan tüm hayatı boyunca aynı mutluluk ile devam edebilir mi? Yoksa bir süreden sonra mutluluk anlamını ve işlevini yitirip kişiyi mutsuzluğa mı sürükler?
Mutluluk araştırmalarının tarihi, araştırılan konu gibi bir hayli karmaşıktır. 1950’lerde, bu kavramın kullanımı refah, uyum ve ruhsal sağlık gibi kavramlarla birbirinin yerine geçer şekilde kullanılmaktaydı. Fakat, son birkaç yılda sosyal bilimciler bu kördüğümden kaçtılar ve mutluluğun kavramsallaştırılmasında bir kırılmaya izin verdiler. Şimdi genel anlamda, kesin bir sonuca karşılık gelmesine gerek kalmayan bir “iyilik türü” mutluluk ile bağdaştırılmaktadır. Yani bu iyilik halinin adının konulmasına gerek yoktur (Veenhoven, 1991).
Geçmişten günümüze insanı mutlu edebilecek yollar araştırılmıştır. Kimi uzun süren kimi ise kısa süren, belki de minik detaylarda saklanan mutluluklar. İnsanların günümüz koşullarına göre mutluluk seviyeleri ve talepleri de farklıdır. İyi bir iş, okul, aşk, evlilik ve para derken insanın doyumsuz bencilliği ile istekleri her geçen gün artmakta ve değişmektedir.
Göz önüne alınması gereken gerçeklerden biri ise mutlu edeceğini düşündüğünüz her isteğinizin birbiri ile çatışmasıdır. Mutluluk üzerine yaptığı araştırmalar ve çalışmalar ile tanınan Jennifer Hecht, insanın mutlu olabileceği çoğu kriteri hayatında uyguladığı fakat hepsini bir arada tutmadığını ileri sürmüştür. Örneğin iyi bir işe ve kariyere sahip aynı zamanda sosyal olmak isteyen bir insan ikisi ile de mutlu olabiliyorken sadece birini seçmek zorunda kalıyor. Çok çalışmanın getirdiği zamanın kısıtlanması ve iş stresi insanı sosyal hayatından alıkoyarken diğer mutlu olabileceği faaliyetleri de kısıtlamasına neden oluyor.
Keyifsel monotonluk adı altında kişinin mutlu olacağını düşündüğü şeyi elde ettikten sonra sürekli mutlu olması bir süreden sonra mutluluk kavramının işlevini yitirmesine ve kişiyi en başında bulunduğu hoşnutsuzluk serüvenine tekrar döndürmesine neden oluyor.
Binlerce yıl boyunca gelişen nörokimyasalların dengesi, modern yaşamlarımız tarafından bozulmuş ve bu da bizi depresyona, kaygıya ve yetersizliğe daha yatkın hale getirmiştir. Zamanla mutluluğun belirli yollardan geçmesi, vücudumuzda salgılanan hormonların da işleyişini değiştirmiştir.
Dopamin: “Ödül Molekülü” Dopamin, ödül odaklı davranış ve zevk arayışından sorumludur. Çalışılan her ödül arayışı davranışı, beyindeki dopamin aktarım seviyesini arttırır. Dopamin isabet almak istiyorsanız, bir hedef belirleyin ve bunu başarın.
Serotonin: “Güven Molekülü” Serotonin, bedenimizde o kadar çok farklı rol oynar ki, onu etiketlemenin yolu zor ve meşakatlidir. İnsanların değer verme ve duyma, kendini sevme ve güven gibi değerlerin sonucunda kendini belli eden Serotonin zamana ve insanın kendini tanıma biçimine de bağlıdır.
İnsanın geçmişten günümüze mutluluk arayışı içinde olduğu üstelik mutluluğu bulduktan sonra, yavaş yavaş monoton hale gelip işlevini kaybetmesi ile arayışının hiçbir zaman son bulmayacağının kanıtı olsa gerek.
kaynak:1
Yorum Bırakın