''o zaman ölünce de şiirler yazar insan ölünce de yazdıklarını okutur elbet''
Edip Cansever
Kalem ve kelamın bir insanı nasıl ölümsüzleştirebileceğine en güzel örneklerden Edip Cansever. 8 Ağustos 1928 yılında dünyaya gelen İkinci Yeni'nin usta ismi, tam 89 yıldır şiirleriyle aramızda. “Benim için tek mutluluk şiir yazmaktır, oysa bir şiirin verdiği mutluluk olsa olsa bir gün sürer… Olsun. Belki de bütün mutlulukların toplamı bu kadarcıktır” diyen Cansever her ne kadar son kitabında ''Mısra işlevini yitirdi'' dese de dizeleri hâlâ yaşamakta ve şiire gönül vermiş birçok insanı etkilemeye devam etmektedir. Okulunu terk etmiş, Kapalıçarşı'da baba yadigarı mütevazi bir dükkanda ticarete atılmış, 19'unda evlenmiş, 20'sinde baba olmuş, şiire aşık bir şair Edip Cansever. Hayata oldukça genç yaşlarda atılan şair, dönemin pek çok önemli siyasi olayına şahitlik etmiş ve yaşamı boyunca"sosyalist dünya" görüşünü savunmuştur. Salâh Birsel ile tanıştıktan sonra sade ve süssüz anlatıma yönelmiş olsa da, İkinci Yeni akımıyla birlikte şiirleri birçok benzetme ve betimlemelerle bezenmiştir. Döneminde yaşamış neredeyse tüm şair ve yazarlarla iyi ilişkiler kuran şairi aşağıdaki fotoğrafta dostları Yaşar Kemal, Şükrü Enis Rengü, Metin İlgin ve Hüsamettin Bozok ile görmekteyiz.



Seni Günlere Böldüm
Seni günlere böldüm, seni aylara Daha yıllara, yüzyıllara böleceğim Ve her zaman söyleyeceğim ki beni anla Böyle eskitilmiş de olsa bu kalbi Minesi çatlamış bir diş gibi durduracağım karşısında.
Şiirler söylenir, şiirler biter Biz bu sevdayı neresine sakladıktı sen ona bak da Kahverengi avuçlarına mı gözlerinin Tam oradan mı kahverengi yağan bir aydınlığa.
Bütün günler yenileşir her bekleyişte Ve bütün dünler, bütün geçmişler Kapını açarsın ki bir de, hiç kimseler yok Çaresiz, benim sana gelişim de hep böyle.
Dün akşama doğru turuncu bir bulut geçti Sonra bütün bulutlar hep birden geçti Anılar, anılar, belki hepsi bir kelime

Öyledir
Her sevda başlangıçtır bir yenisine Öyledir, her yoğun günün sonu Ezip geçer yalnızlığın burukluğunu.
Sen ki kendinden uzak binlerce tepedesin Bir kentin alınışını seyreden, onurlu Eski bir askerle iç içesin
Kent alındı, gece şehrâyin Uzandın bitkin yatağına Sürüp dursa da dışarıda Bıkkınsın, içindeki şenliği itersin.
Sürekli utkulardır mutluluk Sustukça duruldukça yitersin.
Sabahtır sümbüller açmış çadırında Ellerin bir başka kentin varışlarında

İçinden Doğru Sevdim Seni
İçinden doğru sevdim seni Bakışlarından doğru sevdim de Ağzındaki ıslaklığın buğusundan Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de Beni sevdiğin gibi sevdim seni Kar bırakılmış karanlığından. Yerleştir bu sevdayı her yerine Yüzünde ter olan su damlacıklarının Kaynağına yerleştir Her zaman saklamadığın, acısızlığın son durağına Gül taşıyan çocuğuna yerleştir Ve omuzlarına daracık omuzlarına Üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın Tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten Bir papatya tarlasıyla ayrılmış göğüslerine yerleştir Ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde Saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe Alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran Yani senin olmayan, seni bir boşluk gibi saran hüzne Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun Kar taneleri gibi uçuşan Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine Yerleştir bu sevdayı her yerine. Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen Sevdayı Ve köpüklendir Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın Ama dur, her deniz yaşlıdır zaten Öğrenmez ama öğretir mutluluğu Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi Biraz da herkes içindir. Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli Var eden kendini birincisinden Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren. Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen Tanımadığın bir ülke gibi İçinde yaşamadığın bir zaman gibi Tam kendisi gibi mutluluğun Beni bekliyorsun Ve onu bekliyorsun beni beklerken.
Yazının sonuna geldiğimizde sizleri şairin kendi sesinden Gök Anlam III şiiri ile baş başa bırakıyoruz. Sanatla hür, sanatla özgün kalın.
Yorum Bırakın