Tolstoy, hayatı boyunca köylüler gibi basit ve huzur içinde yaşamak istedi. Ancak aradığı huzuru, ölürken buldu. Neredeyse hepimizin bildiği, okuduğu, etkilendiği yazar Lev Tolstoy, 20 Kasım 1910’da hayata gözlerini yumdu.
Tolstoy, yazdığı eserlerle birçok insanın hayatına dokundu, birçok yazara ilham verdi ve edebiyatı farklı bir boyutta ele alarak farklı boyutlara taşıdı. Hayatı boyunca yaşamın anlamını ve eşitlik kavramlarını sorgulayıp bunları eserlerine de yansıtan Tolstoy, Savaş ve Barış, Anna Karenina, Ivan Ilyiç'in Ölümü gibi önemli kitapları insanlığa armağan etmiş ve kendinden sonraki yazarlara, düşünürlere örnek oldu.
Lüks içinde, büyük paralarla yaşayan Tolstoy hayatta olduğu süre boyunca, köylü ve çiftçiler gibi yaşamak istedi. Lüksü reddeden, basit giyinmeyi tercih eden, gösterişsiz bir hayat sürdürmek isteyen Tolstoy, eşi Sophia'nın lükse merakı nedeniyle bu isteklerini yerine getiremedi.
Hayatta olduğu sürenin sonlarına doğru, kitaplarının telif hakkı, emeklerinin karşılığı alıp almama konuları ve onca para ailesiyle tartışmalara yol açtı Tolstoy'un. Tolstoy eserlerini halka mal etmek, telif haklarını bağışlamak istese de eşi buna karşı çıktı. Sophia, telif parasının ailesinin hakkı olduğunu, köylülerle aynı yaşamı süremeyeceklerini söylese de Tolstoy köylülere bağış yapmaktan vazgeçmedi.
Benzer sebeplerle, Tolstoy'un eşiyle ettiği kavgaların, bağrışmaların sonu gelmemiş, evde her gün olan kaos ortamı Tolstoy'un son derece canını sıksa da, eşine olan sevgisi ve bağlılığı evi terk etmesini engellemiş. Son zamanlarda eşini boynuna dolanan bir değirmen taşı olarak görmeye başlamış. Onu sahte hayata sürükleyen, vicdanına yük olan bir değirmen taşı. Eşiyle bir kavga edip bir barışarak geçirdiği günler zaten hasta ve yaşlı olan Tolstoy’un canına tak etmiş. Hayatının son günlerini huzur içinde geçirmek, ölümünü ise sade bir şekilde karşılamak için, daha önce yeltendiği ev terk etmelerine bir yenisini daha eklemiş. Eşine kıyamaması ve intihar edeceği düşüncesinin ağır basmasıyla önceki denemelerinde geri dönse de bu sefer kararlı olan Tolstoy, eşine mektup bırakıp yerini sadece kızlarına söyleyip 28 Ekim’de evini terk etmiş. Eşine yazdığı mektupta şu sözler yer alıyor:
“Gidişim sana acı verecek, üzgünüm, bana inan ve başka türlü yapamayacağımı anla. Benim evdeki durumum çekilmezdi ve çekilmez oldu. Öteki nedenlerin yanı sıra, şatafatlı koşullar içinde, eskiden olduğu gibi, yaşamayı sürdüremedim ve benim yaşımdaki ihtiyarların göreneğine uyarak, dünyayı terk edip, yaşantımın son günlerini sessizlik ve yalnızlık içinde geçirmek istedim.”
Tolstoy’un evi terk edişinin ardından karısı kendini göle atarak intihar girişiminde bulunuyor ancak kurtarılmış. Daha sonraki intihar girişimlerinde de her seferinde kurtarılacağını anlayan Sophia, en son açlıktan öleceğini açıklamış. Kızlarına kocasının nerede olduğunu söylemeleri için yalvarsa da, Tolstoy eşinin onu bulmaya çalışmasını istememiş. Kızları Tatiana ve Sasha (Alexandra) yerini bilse de babalarına verdikleri sözü tutarak asla anneleriyle paylaşmamışlar. Nitekim gazetelerde nerede olduğu yazana kadar eşi, kocasının nerede olduğunu öğrenememiş.
Tolstoy trene biniyor karda kışta ve Astapovo istasyonuna gelince rahatsızlanıyor. İstasyon yakınındaki bir motele yerleşiyor ama, havanın soğukluğu iyi davranmıyor Tolstoy'a. Zatürre oluyor. Hastalıkla boğuşurken, Astapovo istasyonunda olduğu haberi gazetelerde yerini alıyor elbet. Halk Tolstoy'un yanında olmak istiyor, akın akın insan geliyor. Eşi Sophia Tolstoy da dahil. Ancak içeri almıyorlar kimseyi, özellikle Sophia Tolstoy’u. Dedik ya huzurlu ölüm istiyor diye, bu huzura Sophia Tolstoy dahil olmasa gerek. Tolstoy, kızı Tatiana’nın odasına girmesine veriyor ancak eşi Sophia giremiyor. Sophia Tolstoy’un güncesinde bu konuyla ilgili şu sözler yer alır:
"Beni Lev’in yanına sokmadılar, beni zorla tuttular, kapısını yüzüme kapadılar, bana işkence edip yüreğimi parçaladılar."
Tolstoy’un bilincinin kapanmasından sonra içeri girmesine izin verilmiş eşi Sophia’nın. Kızları Tatiana’nın anılarında yer alan şu sözler, Sophia ve Lev Tolstoy’un son etkileşimi olmuş:
“Annem yaklaştı, baş ucuna oturdu ve üstüne eğilerek ona veda etti ve suçlu olduğu her şey için bağışlanmasını yalvararak sevecenlik dolu ve gönül okşayıcı sözcükler mırıldandı. Aldığı tek yanıt, birkaç derin iç çekmeden ibaretti.”
Zatürresi iyice ilerleyen Tolstoy, 82 yaşında, 20 Kasım’da direnmeyi bırakıyor ve teslim oluyor ölüme. Tam istediği gibi, küçük, eski, sade bir odada, huzurla ve sakince. Onu motelin dışında uğurlayan sayısız insan, yaptığı sayısız iyilik ve dokunduğu yüzlerce yürekle. Ölürken aklında olan “acaba köylüler, onlar nasıl ölürler?” sorusu ile.
Bu ölüm, bir filme de konu olmuş, Tolstoy’un ölümüyle ilgilenenler için öneriyoruz. Christopher Plummer’ın Lev Tolstoy, Helen Mirren’ın Sophia Tolstoy’u canlandırdığı film “The Last Station” Lev Tolstoy’un son günlerini, evden kaçışını ve ölümünü anlatıyor. Keyifli izlemeler.
Kaynakça
Sofiya Tolstoy'un Güncesi, Düşün Yayınları
Kaynak 1
Yorum Bırakın