Bülent Ecevit'in Kaleminden Çıkmış 7 Can Alıcı Şiir

Bülent Ecevit'in Kaleminden Çıkmış 7 Can Alıcı Şiir
  • 1
    0
    0
    0
  • 'bu sonsuz gök... bizden midir değil midir? bu yıldızlar... canlı mıdır cansız mı?

    dostlar olmalı bu göğün içinde, düşmanlar olmalı.'

    Gazeteci, şair, yazar, siyasetçi... Türkiye Cumhuriyeti’nin yetiştirmiş olduğu en büyük değerlerden biri olan Bülent Ecevit, 28 Mayıs 1925 yılında dünyaya geldi. Ölümüne kadar beş kez başbakanlık görevini yürütmüş olan Ecevit, adli tıp profesörü bir babanın ve ressam bir annenin çocuğuydu. Lise hayatını Robert Koleji’nde sanat ile iç içe geçiren eski başbakanımız, meslek hayatına çevirmenlik yaparak başladı. Daha sonra belli başlı gazetelerde yazılar yazmaya başlayan Kenya Kahramanı, zaman zaman yazıları yüzünden cezaevine de girdi. Uzun yıllar boyunca gerçek anlamda başarılı şiirler yazan Karaoğlan, siyasetçi kişiliğinin ona kattıklarının üstüne yeni bir şeyler eklemeyi hiçbir zaman ihmal etmedi. Kültürel faaliyetlere başbakanlık döneminde de gerçek anlamda önem veren Bülent Ecevit, bir siyasetçinin sanattan uzak kalmadan da siyasi arenada başarılı olabileceğinin bir sembolü oldu adeta. Ve biz de Wannart ailesi olarak sizleri, Kıbrıs Fatihi’nin kaleminden çıkmış 10 iç ısıtıcı şiirle baş başa bırakıyoruz, iyi okumalar!

    1-  El Ele Büyüttük Sevgiyi

    (Rahşan Ecevit Hanım'a) Birlikte öğrendik seninle avcumuzda yüreği çarpan kuşa sevgiyi el ele duyduk kumsalda denizin milyon yılda yonttuğu taşa sevgiyi tırtılları tanıdık seninle baharda tırtılken daha sevmeyi öğrendik sevgiden üreyen kelebeği toprağı evimiz gibi sevdik seninle birlikte sevdik kuru toprakta ev küren köstebeği köstebeğinden toprağına taşına tırtılından kelebeğine kuşuna el ele sevdik bu dünyayı acısıyla sevinciyle sevdik yazıyla kışıyla sevdik köy-köy, ülke-ülke gökler gibi sardı dünyayı yağmur gibi sızdı dünyaya dünya kadar oldu sevgimiz el ele büyütüp el ele derdik el ele derip insana verdik verdikçe çoğalan sevgimizi

    2- Yapamadığımız

    (Rahşan Ecevit Hanım'a) akşam kapı eşiğinde bir terli giysi gibi soyunmak vardı derdinden evrenin bir entari serinliğini giyinmek kendi derdini tespih gibi çekmek elinde yün örmen vardı akşamları koltuğa gömülü karşında polisiye roman okumak vardı sorgusuz bakışmak yoruldukça gözlerimiz sevinçsiz gülmek üzüntüsüz ağlamak oturmağa konuklar gelmesi bazen çevresinde bir masanın kaygısız sıcacık konularda bir demli çay gibi bilmedik komşularla konuşmak dünyamızla uyuşmak vardı oyunda sonunu görmeden oynamak sevinebilmek kazandığına yitirdiğine yerinebilmek düşünmeyebilmek yoruldukça düşünmekten kamaştıkça örtebilmek gözlerini düşlerde bile ışıktan sakınarak kendini uyayabilmek vardı vaktinde rahat

    3- İnsan

    elbette senden güzel olacaktı çizdiğin resim yaptığın heykel senden büyük olacaktı senden yakışıklı elbette senden doğru söyleyecekti yazdığın şiir elbette senden çok duyacaktı söylediğin türkü sen olduğundan büyüksün sen olduğundan iyisin sen olduğundan güzel

    4- Göçmen

    Sevdiklerimin başında bir bilmediğim Görmediğim özlemediğim özlediklerimin başında Yurdum olmadan sıladayım Kimsem ölmeden yasta Yollarda gözlediğim ne Mektuplarda beklediğim ne Nereden sürmüşler beni buralar nere Buralar nere, buralar nere Bir bildiğim olmalı, bilmez olmuşum Bir derdim olmalı, gülmez olmuşum Buralara konmuş göçmen olmuşum Bir derdim olmalı, gülmez olmuşum

    5- Uyum

    boşluğa bulut buluta yağmur yağmura toprak ne güzel uymuş gündüze güneş güneşe tarla tarlaya başak ne güzel uymuş başağa buğday buğdaya insan insana emek ne güzel uymuş emeğe eylem eyleme yürek yüreğe sevgi ne güzel uymuş

    6- Yarın

    bir şeyler olacak yarın duruşundan belli kırdaki atların bulutların koşuşundan belli kazışından köstebeklerin toprağı karıncaların telâşından belli bir şeyler olacak yarın belki bir tomurcuk belki bir ağacın düşen yaprağı belki de bir çocuk pek o kadar göremesek de uzağı kuşların uçuşundan belli bir şeyler olacak yarın öbür günden önemsiz yarından önemli

    7- Bach Sonatı

    ne ben sorayım seni ne sen beni sor soyunmuş seslerimiz tenden boşlukta bir aşk örüyor ses olmuş duygular yaklaşır dalga dalga zamansız kavuşsa da seslerimiz birbirine biz kavuşamayız ne kollarımız var saracak ne öpecek dudaklar ne görülecek yüzümüz var ne görecek göz biz aşk örüyoruz boşlukta çizgiden soyut zerreden öz

    8- Türk - Yunan Şiiri

    Sıla derdine düşünce anlarsın Yunanlı'yla kardeş olduğunu bir Rum şarkısı duyunca gör gurbet elde İstanbul çocuğunu Türkçe'nin ferah gönlünce küfretmişiz olmuşuz kanlı bıçaklı yine de bir sevgidir içimizde böyle barış günlerinde saklı bir soyun kanı olmasın varsın damarlarımızda akan kan içimizde şu deli rüzgâr bir havadan Bu yağmurla cömert bu güneşle sıcak gönlümüzden bahar dolusu kopan iyilikler kucak kucak bu sudan bu tattandır ikimizde de günah bütün içkiler gibi zararı kadar leziz bir iklimin meyvesinden sızdırılmış bir içkidir kötülüklerimiz aramızda bir mavi büyü bir sıcak deniz kıyılarında birbirinden güzel iki milletiz bizimle dirilecek bir gün Ege’nin altın çağı yanıp yarının ateşinden eskinin ocağı önce bir kahkaha çalınır kulağına sonra Rum şiveli Türkçeler o Boğaz’dan söz eder sen rakıyı hatırlarsın Yunanlı'yla kardeş olduğunu sıla derdine düşünce anlarsın

    9- Yargı

    öldürenle katiliz çalanla hırsız tümümüz sanığız tümümüz savcı tümümüz suçlu tümümüz yargıç kimi aklar kimi suçlarız kimi bağışlar kimi asarız kendimizi başkasında her gün bıçak saplı birinin arkasında vurulan da biziz vuran da

    10- Köylü Kadınlar

    köylü kadınlar fistanları güllü kadınlar topraktan doğup da toprağı yoğurandır onlar veresiye canlarını doğurandır onlar köylü kadınlar fistanları güllü kadınlar yüzleri güneştir onların yanık ayakları topraktır onların yarık doyulmadan güzelliğine tarlalarda solandırlar köylü kadınlar fistanları güllü kadınlar

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.