'bu sonsuz gök...
bizden midir değil midir?
bu yıldızlar...
canlı mıdır cansız mı?
dostlar olmalı
bu göğün içinde,
düşmanlar olmalı.'
Gazeteci, şair, yazar, siyasetçi... Türkiye Cumhuriyeti’nin yetiştirmiş olduğu en büyük değerlerden biri olan Bülent Ecevit, 28 Mayıs 1925 yılında dünyaya geldi. Ölümüne kadar beş kez başbakanlık görevini yürütmüş olan Ecevit, adli tıp profesörü bir babanın ve ressam bir annenin çocuğuydu. Lise hayatını Robert Koleji’nde sanat ile iç içe geçiren eski başbakanımız, meslek hayatına çevirmenlik yaparak başladı. Daha sonra belli başlı gazetelerde yazılar yazmaya başlayan Kenya Kahramanı, zaman zaman yazıları yüzünden cezaevine de girdi. Uzun yıllar boyunca gerçek anlamda başarılı şiirler yazan Karaoğlan, siyasetçi kişiliğinin ona kattıklarının üstüne yeni bir şeyler eklemeyi hiçbir zaman ihmal etmedi. Kültürel faaliyetlere başbakanlık döneminde de gerçek anlamda önem veren Bülent Ecevit, bir siyasetçinin sanattan uzak kalmadan da siyasi arenada başarılı olabileceğinin bir sembolü oldu adeta. Ve biz de Wannart ailesi olarak sizleri, Kıbrıs Fatihi’nin kaleminden çıkmış 10 iç ısıtıcı şiirle baş başa bırakıyoruz, iyi okumalar!
1- El Ele Büyüttük Sevgiyi
(Rahşan Ecevit Hanım'a)
Birlikte öğrendik seninle
avcumuzda yüreği çarpan
kuşa sevgiyi
el ele duyduk kumsalda denizin
milyon yılda yonttuğu
taşa sevgiyi
tırtılları tanıdık seninle baharda
tırtılken daha sevmeyi öğrendik
sevgiden üreyen kelebeği
toprağı evimiz gibi sevdik seninle
birlikte sevdik kuru toprakta
ev küren köstebeği
köstebeğinden toprağına taşına
tırtılından kelebeğine kuşuna
el ele sevdik bu dünyayı
acısıyla sevinciyle sevdik
yazıyla kışıyla sevdik
köy-köy, ülke-ülke
gökler gibi sardı dünyayı
yağmur gibi sızdı dünyaya
dünya kadar oldu sevgimiz
el ele büyütüp el ele derdik
el ele derip insana verdik
verdikçe çoğalan sevgimizi
2- Yapamadığımız
(Rahşan Ecevit Hanım'a)
akşam kapı eşiğinde bir terli giysi gibi
soyunmak vardı derdinden evrenin
bir entari serinliğini giyinmek
kendi derdini tespih gibi çekmek elinde
yün örmen vardı akşamları koltuğa gömülü
karşında polisiye roman okumak vardı
sorgusuz bakışmak yoruldukça gözlerimiz
sevinçsiz gülmek üzüntüsüz ağlamak
oturmağa konuklar gelmesi bazen
çevresinde bir masanın kaygısız
sıcacık konularda bir demli çay gibi
bilmedik komşularla konuşmak
dünyamızla uyuşmak vardı
oyunda sonunu görmeden oynamak
sevinebilmek kazandığına
yitirdiğine yerinebilmek
düşünmeyebilmek yoruldukça düşünmekten
kamaştıkça örtebilmek gözlerini
düşlerde bile ışıktan sakınarak kendini
uyayabilmek vardı vaktinde rahat
3- İnsan
elbette senden güzel olacaktı
çizdiğin resim
yaptığın heykel
senden büyük olacaktı
senden yakışıklı
elbette senden doğru söyleyecekti
yazdığın şiir
elbette senden çok duyacaktı
söylediğin türkü
sen olduğundan büyüksün
sen olduğundan iyisin
sen olduğundan güzel
4- Göçmen
Sevdiklerimin başında bir bilmediğim
Görmediğim özlemediğim özlediklerimin başında
Yurdum olmadan sıladayım
Kimsem ölmeden yasta
Yollarda gözlediğim ne
Mektuplarda beklediğim ne
Nereden sürmüşler beni buralar nere
Buralar nere, buralar nere
Bir bildiğim olmalı, bilmez olmuşum
Bir derdim olmalı, gülmez olmuşum
Buralara konmuş göçmen olmuşum
Bir derdim olmalı, gülmez olmuşum
5- Uyum
boşluğa bulut buluta yağmur
yağmura toprak ne güzel uymuş
gündüze güneş güneşe tarla
tarlaya başak ne güzel uymuş
başağa buğday buğdaya insan
insana emek ne güzel uymuş
emeğe eylem eyleme yürek
yüreğe sevgi ne güzel uymuş
6- Yarın
bir şeyler olacak yarın
duruşundan belli
kırdaki atların
bulutların koşuşundan belli
kazışından köstebeklerin toprağı
karıncaların telâşından belli
bir şeyler olacak yarın
belki bir tomurcuk
belki bir ağacın düşen yaprağı
belki de bir çocuk
pek o kadar göremesek de uzağı
kuşların uçuşundan belli
bir şeyler olacak yarın
öbür günden önemsiz
yarından önemli
7- Bach Sonatı
ne ben sorayım seni
ne sen beni sor
soyunmuş seslerimiz tenden
boşlukta bir aşk örüyor
ses olmuş duygular
yaklaşır dalga dalga zamansız
kavuşsa da seslerimiz birbirine
biz kavuşamayız
ne kollarımız var saracak
ne öpecek dudaklar
ne görülecek yüzümüz var
ne görecek göz
biz aşk örüyoruz boşlukta
çizgiden soyut
zerreden öz
8- Türk - Yunan Şiiri
Sıla derdine düşünce anlarsın
Yunanlı'yla kardeş olduğunu
bir Rum şarkısı duyunca gör
gurbet elde İstanbul çocuğunu
Türkçe'nin ferah gönlünce küfretmişiz
olmuşuz kanlı bıçaklı
yine de bir sevgidir içimizde
böyle barış günlerinde saklı
bir soyun kanı olmasın varsın
damarlarımızda akan kan
içimizde şu deli rüzgâr
bir havadan
Bu yağmurla cömert
bu güneşle sıcak
gönlümüzden bahar dolusu kopan
iyilikler kucak kucak
bu sudan bu tattandır ikimizde de günah
bütün içkiler gibi zararı kadar leziz
bir iklimin meyvesinden sızdırılmış
bir içkidir kötülüklerimiz
aramızda bir mavi büyü
bir sıcak deniz
kıyılarında birbirinden güzel
iki milletiz
bizimle dirilecek bir gün
Ege’nin altın çağı
yanıp yarının ateşinden
eskinin ocağı
önce bir kahkaha çalınır kulağına
sonra Rum şiveli Türkçeler
o Boğaz’dan söz eder
sen rakıyı hatırlarsın
Yunanlı'yla kardeş olduğunu
sıla derdine düşünce anlarsın
9- Yargı
öldürenle katiliz çalanla hırsız
tümümüz sanığız tümümüz savcı
tümümüz suçlu tümümüz yargıç
kimi aklar kimi suçlarız
kimi bağışlar kimi asarız
kendimizi başkasında
her gün bıçak saplı
birinin arkasında
vurulan da biziz vuran da
10- Köylü Kadınlar
köylü kadınlar
fistanları güllü kadınlar
topraktan doğup da toprağı yoğurandır onlar
veresiye canlarını doğurandır onlar
köylü kadınlar
fistanları güllü kadınlar
yüzleri güneştir onların yanık
ayakları topraktır onların yarık
doyulmadan güzelliğine
tarlalarda solandırlar
köylü kadınlar
fistanları güllü kadınlar
Yorum Bırakın