20. yüzyıla damgasını vurabilen, aynı zamanda dönemin en çarpıcı açıklamalarını yalnızca özgürlük için yapan iki filozofun uzun yıllar süren ve aynı mezarı paylaşmalarını sağlayan hikaye, 1929 yılında Sartre ve Beauvoir'in tanışması ile başlamıştır. Feminizmi çok net bir şekilde tanımlayan, kadın ve insan haklarını hayatının sonuna kadar savunan Beauvoir bu ilişki başladığında 21, özgürlüğüne düşkünlüğü ile bilinen ve varoluşçuluk kavramını bu doğrultuda netliğe kavuşturan Jean-Paul Sartre ise 24 yaşındaydı. Henüz gençliklerinin başlarında ortaya çıkan bu ilişki aynı zamanda iki filozofun oluşturduğu en güçlü bağlardan biriydi de.
"Hayatımdaki tartışılmaz en büyük başarı Sartre ile olan ilişkimdir. 30 seneden fazla süren beraberliğimizde sadece tek bir geceyi dargın geçirdik. yıllarca konuşmaktan hiç sıkılmadık.” diyor Beauvoir, bu ilişkiyi insanlar arasında olabilecek sıradan bir duygusal bağ değil de hayatında bir dönüm noktası, başarı olduğunu vurgulayarak. Sartre ve Beauvoir tanıştıktan sonraki iki sene içerisinde birbirlerini anlamak ve ilişkide gerçekten istediklerini "özgürce" bulabilmek için kendilerine iki sene tanıdılar. Birbirlerini tanımakla geçen iki yılın ardından Sartre ve Beauvoir duygusal ilişkilerinin sabit kalması koşulu ile hayatlarına zaman zaman başkalarını partner olarak almayı kabul ettiler. Günümüzde açık ilişki olarak tanımlanan bu ilişki türü, 20. yüzyılın başlarında bile olsa o zamanın en özgür düşünürü ve yazarı arasında olduğu için normal algısına uygun olarak kabul edilebiliyordu. Biseksüel olan Beauvoir, Sartre ile aynı kadınla birlikte olmasına rağmen duygusal ilişkileri bu sebeplerden dolayı sona ermemiştir. Yazdığı iltifat dolu mektuplarda Beauvoir'e 'Benim küçük kız çocuğum' diye seslenen Sartre, yaşam tecrübesinin varlığını ve entelektüel alandaki başarılarının mevcudiyetini Beauvoir'e bağlamakta, ona gerekli olduğunu söylemekteydi. Bu mecburiyet ilişkilerini hayatlarının son anına kadar taşımış ve onları birbirine sımsıkı bağlamıştı.
Muhafazakar ve nazaran eğitimli bir ailede büyüyen Beauvoir, ergenliğinde geçirdiği bir patlamanın ardından kendisini feminist olarak tanımlamıştır. Bu ideolojiye olan bağlılığını tüm dünyaya açıklamaktan hiçbir zaman çekinmezken, yine de hayattaki en büyük başarısının kadın haklarında aldığı rol değil de Sartre ile beraber olmak olduğunu söylemiştir. Bu cümlelerden anladığımız gibi iki aydının arasında geçen bu ilişkide birbirlerini yalnızca duygusal ve cinsel açıdan tamamlamadıklarını, aynı zamanda hayatta ve felsefe tarihinde çizecekleri yolda da ne kadar etkili olduklarını anlayabiliriz. Aralarında kurdukları bağı hep uç noktada yaşamaktan hiçbir zaman çekinmediler, hayatlarına ondan fazla 3. kişi girdi, defalarca bu kişileri kendi aralarında yorumladılar. Beauvoir, bu ilişkide cinsel olarak daha aktif olan taraftı; doğal olarak yorumladıkları bu kişiler genellikle kendisinin partnerleri idi. Fakat bu partnerlere karşın, Sartre'ın da ölmeden önce Simone de Beauvoir hariç üç tane daha sevgilisi vardı.
30 yılı aşan ilişkileri boyunca evlilikten uzak kalmaları da dönemin ilişkilerinden farklarını ortaya koymuştur. Sartre'ın evlilik teklifini defalarca kez reddeden Beauvoir yine defalarca kez onunla birlikte yaşamıştır ve hatta Sartre'ın ölmeden önce yazamayacak hale geldiği günler boyunca Beauvoir onun için söylediği her kelimeyi tek tek yazmıştır. İlişkileri boyunca yalnızca bir gece küs uyuduklarını söylerken aynı zamanda anlayış ve özgürlük kavramlarının derinliği üzerine de her seferinde konuşmuştur. Hayatını bu iki kavram doğrultusunda ilerleten ve hiçbir zaman başkası için ideolojilerinden vazgeçmeyen Sartre ve Beauvoir'in ilişkisi, onlara göre sonbaharın en çok yakıştığı şehir olan Paris'te, Montparnasse Mezarlığı'nda aynı mezar içerisinde son bulmuştur.
Kaynaklar: 1 2
"Hayatımdaki tartışılmaz en büyük başarı Sartre ile olan ilişkimdir. 30 seneden fazla süren beraberliğimizde sadece tek bir geceyi dargın geçirdik. yıllarca konuşmaktan hiç sıkılmadık.” diyor Beauvoir, bu ilişkiyi insanlar arasında olabilecek sıradan bir duygusal bağ değil de hayatında bir dönüm noktası, başarı olduğunu vurgulayarak. Sartre ve Beauvoir tanıştıktan sonraki iki sene içerisinde birbirlerini anlamak ve ilişkide gerçekten istediklerini "özgürce" bulabilmek için kendilerine iki sene tanıdılar. Birbirlerini tanımakla geçen iki yılın ardından Sartre ve Beauvoir duygusal ilişkilerinin sabit kalması koşulu ile hayatlarına zaman zaman başkalarını partner olarak almayı kabul ettiler. Günümüzde açık ilişki olarak tanımlanan bu ilişki türü, 20. yüzyılın başlarında bile olsa o zamanın en özgür düşünürü ve yazarı arasında olduğu için normal algısına uygun olarak kabul edilebiliyordu. Biseksüel olan Beauvoir, Sartre ile aynı kadınla birlikte olmasına rağmen duygusal ilişkileri bu sebeplerden dolayı sona ermemiştir. Yazdığı iltifat dolu mektuplarda Beauvoir'e 'Benim küçük kız çocuğum' diye seslenen Sartre, yaşam tecrübesinin varlığını ve entelektüel alandaki başarılarının mevcudiyetini Beauvoir'e bağlamakta, ona gerekli olduğunu söylemekteydi. Bu mecburiyet ilişkilerini hayatlarının son anına kadar taşımış ve onları birbirine sımsıkı bağlamıştı.
Muhafazakar ve nazaran eğitimli bir ailede büyüyen Beauvoir, ergenliğinde geçirdiği bir patlamanın ardından kendisini feminist olarak tanımlamıştır. Bu ideolojiye olan bağlılığını tüm dünyaya açıklamaktan hiçbir zaman çekinmezken, yine de hayattaki en büyük başarısının kadın haklarında aldığı rol değil de Sartre ile beraber olmak olduğunu söylemiştir. Bu cümlelerden anladığımız gibi iki aydının arasında geçen bu ilişkide birbirlerini yalnızca duygusal ve cinsel açıdan tamamlamadıklarını, aynı zamanda hayatta ve felsefe tarihinde çizecekleri yolda da ne kadar etkili olduklarını anlayabiliriz. Aralarında kurdukları bağı hep uç noktada yaşamaktan hiçbir zaman çekinmediler, hayatlarına ondan fazla 3. kişi girdi, defalarca bu kişileri kendi aralarında yorumladılar. Beauvoir, bu ilişkide cinsel olarak daha aktif olan taraftı; doğal olarak yorumladıkları bu kişiler genellikle kendisinin partnerleri idi. Fakat bu partnerlere karşın, Sartre'ın da ölmeden önce Simone de Beauvoir hariç üç tane daha sevgilisi vardı.
30 yılı aşan ilişkileri boyunca evlilikten uzak kalmaları da dönemin ilişkilerinden farklarını ortaya koymuştur. Sartre'ın evlilik teklifini defalarca kez reddeden Beauvoir yine defalarca kez onunla birlikte yaşamıştır ve hatta Sartre'ın ölmeden önce yazamayacak hale geldiği günler boyunca Beauvoir onun için söylediği her kelimeyi tek tek yazmıştır. İlişkileri boyunca yalnızca bir gece küs uyuduklarını söylerken aynı zamanda anlayış ve özgürlük kavramlarının derinliği üzerine de her seferinde konuşmuştur. Hayatını bu iki kavram doğrultusunda ilerleten ve hiçbir zaman başkası için ideolojilerinden vazgeçmeyen Sartre ve Beauvoir'in ilişkisi, onlara göre sonbaharın en çok yakıştığı şehir olan Paris'te, Montparnasse Mezarlığı'nda aynı mezar içerisinde son bulmuştur.
Kaynaklar: 1 2
Yorum Bırakın