Hareketli Görüntünün Kısa Tarihi

Hareketli Görüntünün Kısa Tarihi
  • 7
    0
    0
    0
  • Bu içerik yazarımız Cankat Koç tarafından seslendirilmiştir. İyi dinlemeler. [audio mp3="https://cdn.wannart.com/production/post/2019/08/Hareketli-Görütünün-Kısa-Tarihi-Cankat-KOÇ.mp3"][/audio] Hareketli görüntünün tarihi hareketsiz görüntünün, yani fotoğrafın tarihi kadar eskidir. Çünkü temel felsefe, durağan kaydedilmiş ardışık görüntülerin hareketliymiş gibi gösterilmesi düşüncesinde yatmaktadır. 19. yüzyılda, nesnelerin siyah-beyaz iki boyutlu bir yüzeye kaydedilme buluşunun hemen ardından, görüntülerin doğal renkleriyle kaydedilme ve eğlence aracı olarak daha geniş ortamda kullanılabilme isteği oluştu. Buna bağlı olarak bir dizi buluşlar sinema sanatını doğurana kadar devam etti. Yani; film tarihinin başlangıcı, hareketleri inandırıcı bir biçimde temsil edecek basit optik aletler ve oyuncaklardan, karmaşık makinelere doğru gelişim sağlayan bir dizi teknolojik gelişmenin sonucuydu. Bu aletlerin başarısı ilk başlarda, insan gözünün büyük bir kusuru olan ağ tabaka izlenimi’ne bağlıydı. Bu kusurdan yola çıkarak, resimlerle hareketli görüntüler oluşturma çabaları 18. yy. sonlarından başlayarak 19. yy. sonlarına dek, tüm keşiflerin dayanak noktası oldu (Sinematograf aletinin keşfine kadar). Tabii ki öncelikle nedir bu "ağ tabaka izlenimi" Buna bir değinelim. Kalıcılık ya da görme ısrarı olarak da bilinen bu kusur, bir nesne veya görüntü göz önünde akıp, ağ tabakada yani retinada çok kısa bir süre görüntüyü beyinde tutar. Böylece bir hareketin küçük anlardan oluşan parçalarını gösteren bir dizi resim art arda ve belli bir hızda gösterildiğinde hareketli görüntü yüzey üzerinde bir yanılsama olarak oluşur. İşte bu kusurdan yola çıkılarak, bu tarihlerde farklı ülkelerde ama birbirinden önemli icatlar yapıldı. Bunlardan ilki ‘Büyülü Fener’di. 17. yy ortalarında Hollanda’daki kaşifler, gündüzleri ışık kaynağı güneşi, geceleri de kandil ışıklarını kullanarak yansıtıcı bir yüzey üzerine boyanmış resimleri bir mercek aracılığı ile bir duvarın üzerine yansıttılar ve bu alete Büyülü Fener adını verdiler. Bugünün sinema salonlarında kullanılan projeksiyon cihazının atası bu şekilde doğmuş oldu. Bu aletin ilk tasarımı, Alman papaz Athanasius Kircher tarafından Işık ve Gölgenin Yetkin Sanatı (1646) adlı kitapta çizimlerle tanımlanmıştır. Büyülü Fener’den biraz daha gelişmiş olan sıradaki alet ‘Thomitrop’ oldu. Thomitrop; Yunanca thauma (θαύμα) - mucize ve tropos (τρόπος) - dönüş kelimelerinin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan, "mucize dönüş" anlamına gelen bir aletti. Büyülü Fener, 19. yüzyılda insan gözünün saniyede aynı hareketin ardışık hallerini gösteren 16 resmi arka arkaya izlediğinde görüntüyü hareketli olarak algılayabilme keşfinin hemen ardından geliştirilmiş pek çok optik oyuncaktan ilkidir. Ancak hem Büyülü Fener’in hem de Thomitrop’un bazı ortak kusurları vardı. Her ikisi de teknik nedenlerle doğrudan sinematografın öncülü olarak nitelendirilmemekte. Sinematograf, Pletea’nın ‘Fenakitiskop’u ve Stampfer’in ‘Strobiskop’u ile başlar. İlk olarak Fenakitiskop’u ele alalım. Fenakitiskop ‘Yanıltan görüş’ anlamındadır ve Belçikalı fizikçi Joseph Antoine Ferdinand Plateau tarafından 1833 yılında icat edilmiştir. Bu alet, bir mil üzerinde dönen basit bir diskten oluşan aygıtın üzerinde, on altı küçük yarık ve bu yarıkların üzerinde de bir hareketin süreçlerini gösteren resimlerden oluşmaktadır. Bu disk, ayna karşısında döndürülüp aynadan yansıyan görüntüye alet üzerideki yarıklardan bakıldığında, hareket yanılsaması gerçekleşmiş oluyordu. Plateau’dan bağımsız olarak yine aynı dönemde, Fenakitiskop'a benzer bir aygıtı Avusturyalı matematikçi Simon Ritter Von Stampfer geliştirdi. Strobiskop, yani ‘döneni görmek’ anlamına gelen bu aletin diğerine göre farkı ikinci bir diske sahip olmasıydı. Bu sistemde, kişinin ayna karşısında olmasına gerek yoktu. Döndürüldüğünde bir diskin yarıklarından diğer taraftaki diskte bulunan resimler ardışık olarak izlenebiliyor ve hareket algısını oluşturuyordu. Fenakitiskop ve Strobiskop aletlerinin en temel sorunuysa geniş kitlelere hareketi izletecek yansıtma düzeneği olmamasıydı. Hareketli görüntünün tarihinde çok önemli yer tutsalar da bu sorun, aletleri ilkel ve kullanışsız kılıyordu. Bu konuyla alakalı ilk çalışma, kimyager Baron Franz Von Uchaitus’unProjector’ adını verdiği aygıtıydı. Projector’de cam veya kağıt benzeri materyallere çizilmiş anları yansıtıyordu. Ama asıl istek, gerçek görüntünün hareketli olarak kaydedilmesiydi. İşte bu düşünce, 19. yüzyılın önemli sorunlarından biriydi. J.N.Niepce, 1826’da cam bir plaka üzerine sekiz buçuk saatte pozlayarak çektiği fotoğraf, anı yakalamanın miladı olmuştur. Bu tarihteki ilk fotoğraftı. İlk fotoğraf, Niepce’nin balkon manzarasıydı. Bu fotoğrafta cam yüze pozlanmıştı. Sinematografa giden yolda ihtiyaç olan şey, bir hareketin tüm evrelerini gösterecek art arda çekilmiş fotoğraflardı. Çünkü cam yüzeyler ya da maden alışımlı levhaların ışığa karşı duyarlılığı sınırlıydı ve bu görüntünün kaydedilmesini geliştiremiyordu. Bu probleme çözüm Amerika’dan çıkacaktı. Amerikalı George Eastman Kodak tarafındam Selüloit bir maddeden yapılmış ilk ‘film’ 1885’de üretildi. 1888’de ise Kodak ismi altında ilk rulo film kullanılan fotoğraf makinesini tanıttı. Böylece sinema sanatının doğuşuna gereken malzemeyi de vermiş oldu. Eastman, filmi icat ederken fotoğrafçılık için düşünüyordu. Filmi hareketli görüntü için kullanan ilk kişi ise ünlü mucit Thomas Alva Edison oldu. (1890) Tarihin ilk filmli ve hareketli görüntü kamerası ‘Kinetograf’ı Edison icat etmiş ve ilk görüntüleri 35mm’lik filmlere kaydetmeyi başarmıştır. Saniyede 40 kare pozlayan bu makine sessiz filmler çekiyordu. Ancak bu aletin en büyük problemi, makine içinde oynayan görüntüleri sadece bir kişinin izleyebiliyor olmasıydı. Bu problemi de çok geçmeden Fransız Lumiere Kardeşler çözecekti. Fransa’nın en büyük fotoğraf levhası satıcısı olan bu kardeşler, Edison’ın icadının benzeri olarak bir makine üretmişlerdi. Ancak bu makine, hem yansıtıcı hem de pozitif kopyalar üretebilen bir makineydi. Bu aletin adı da ‘Kinetoskop’tu. Ancak kısa bir süre sonra makinenin ismini ‘Sinematograf’ olarak değiştirdiler ve 7. sanat olarak adlandırılan ‘Sinema Sanatı’nı başlattılar. Tarihteki ilk profesyonel filmi de Lumier Kardeşler çekti. Bir trenin gara girişini görüntüleyen film 1 dakika bile değildi. Ancak, devasa bir sektöre dönüşecek sinema için bir milad olacaktı…

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.