Hip hop tarihinin en ikonik alt türlerinden olan G-Funk, batı yakasının bugün bildiğimiz hip hop süper gücü (veya hanedanlık, nasıl arzu ederseniz) olmasında oldukça belirleyici bir tür oldu. G-Funk nispeten kısa süreli bir altın çağda hüküm sürmüş olsa da, klasik batı yakası müzik estetiğinin arkasında prodüktörler ve samplelar her zamanki kadar etkili kalmaya devam ediyor.
Müzik asla boşluktan yaratılan bir sanat formu olmadı. Devamlı gelişen trendlerarası bir iletişim ve fikir akışının, kesişen müzik sahneleri ve ilhamıyla gelen iş birliklerinin ürünü oldu. Bu değişken durum, zamanla kendi kendini kişiselleştiren bir durum oluyor: George Clinton’ın amorf müzik kolektifi P-Funk nasıl 70’ler boyunca dinç ve gençlik dolu müzikal bir isyan teşkil ettiyse, batı yakası hip hop müziğin funk içerikli kolu G-Funk da 90’larda benzer şeyleri teşkil etti. Bu iki hareketin kendi radikal hareketleri üzerinde benzer olduklarını söyleyebiliriz: P-Funk, funk müziğin sınırlarını nasıl aştıysa, G-Funk da sanatsal özgürlük, şiddet içerikli liriklerden uzaklaşma ve muhafazakar kuruluşların yüzüne çarpan safahat hikayelerinin keyfinin sürülmesi konusunda sınırları zorladı.
İsmi sizi yanıltmasın, gangsterlerin funksız takıldığı vakitler çok nadirdi. Hem King Tee hem de Too $hort 80’lerde George Clinton şarkılarını büküyordu. DJ Quik ise G-Funk hareketini geliştirmeye dair 1991’de sinyaller vermişti.
Andre Young, namıdiğer Dr. Dre, de benzer işlerle ilgileniyordu. Parliament Funkadelic samplelarını almaya ilk olarak 1987de başladı, ve bu sampleları resmi olmayan, şirketin eliyle çıkartılmış NWA seçkisindeki (NWA and the Posse) iki şarkıda kullandı. Buradaki potansiyel hemen tam anlamıyla yakalanmadı ve sonraki 5 yıl boyunca Dre, NWA ve The D.O.C ile olan işlerinde P-Funk’ı örneklemeye devam etti
Dre'nin, funk ağırlıklı, hip hop müzikal formunun olasılıklarına kendini tam anlamda adadığı zaman, ilk albümü The Chronic üzerinde çalışmaya başladığı zaman oldu. Doğu Yakası 80’ler boyunca ağırlıklı olarak disko müziği üstüne eğilmiş, sonra yeni dönem minimalizmi, soul şarkıların samplingi derken en son DJ Premier ve Pete Rock gibi prodüktörlerin jazz şarkılarını evirip çevirmesi ile evrimini tamamlamıştı. Funk geniş, balta değmemiş bir kaynaktı: Patlayıcı bir enteresanlığı ve birbirinden ayrı bir sürü sese sahipti ve batı yakasının öncülerinden bir grup sanatçı bu akımın potansiyelini fark etmekte gecikmedi. Bahsettiğimiz kişilerden Warren G, Nate Dogg, Daz Dillinger, Kurupt ve en ünlüsü Snoop Dogg… Hepsi kendi çaplarında ünlendi.
G-Funk gerçek bir fenomen olduğunu kanıtlamış bulunuyor. Tüm zamanların en iyi çıkış albümlerinden olan The Chronic, tüm bir jenerasyona yeni bir “ot” lehçesi sunmuş ve sadece Birleşik Devletler’de 5.7 milyondan fazla satmıştı. Tüm karizması ve tartışmalı yapısıyla tam bir G-Funk patlaması olan Doggystyle albümü, sadece ABD’de 7 milyon olmak üzere dünyada tam 11 milyon kopyadan fazla sattı. G-Funk evresinin kapandığı tarihlerde bile albümlerin satışı gayet iyiydi, örneğin nispeten daha düşük profilli bir Tha Dogg Pound albümü olan Dogg Food projesi, 3 aydan kısa sürede 2 milyon satış gerçekleştirdi ABD’de. Tupac’ın sağlığında yayınlanan tek Death Row şirketi aracılığındaki albümü All Eyez On Me, şimdiye kadar 10 milyondan fazla sattı.
Death Row’un dışında da tablo gayet parlak. Warren G’nin Regulate… G-Funk Era projesi bir yılda üçlü platin sertifika kazanırken, Suge Knight yapımcılığındaki DJ Quik albümü Safe+Sound, sadece 5 ayda altın sertifika almıştı.
G-Funk’ın Tanımlayıcı Prodüktörleri
Dre’nin bu alt-türü solo çıkış albümü The Chronic (1992) ile “çözen” kişi olduğu geniş kitlelerce bilinse de G-Funk melodisinin gelişimine olan katkıları daha önceden sorguya çekilmişti. Doggystyle albümünün prodüksiyonu, G-Funk’ın ikinci ağır silahı ve bu türü popüler bilince itekleyen diğer bir albümü, özellikle o dönemden itibaren oldukça tartışmalı bir konu oldu.
Tartışmaya konu olan durum ne mi? Albüm kredilerinde albümün tamamının prodüksiyonundan Dre sorumlu gözüküyor, ki bu iddia şu yüzden direkt olarak şüphe uyandırıcı: Dre’nin prodüksiyonda üvey kardeşi Warren G ve Daz Dillinger ile -iki yetenekli funk eğilimli prodüktör- çalıştığı bilgisi akıllara büyük ihtimalle bir seviyede işbirliği içinde bulunduklarını yatırıyor. Daz Dillinger’ın kendisine göre, yazılandan daha fazlasına katkıda bulunmuş: “Ain’t No Fun şarkısını ben yaptım. Çok miktarda şarkı yaptım. Chronic albümündeki Rat-Tat-Tat-Tat şarkısını ben yaptım. Yaptığım şarkıların bir yığınından sadece 'baterileri düzenleyen kişi', 'programcı' ya da öyle bir unvan ile kredim geçti.”
Daz Dillinger’ın uzun zamanlı muhalifi Suge Knight bile bu iddiasına açıklık getirmişti: “Herkes Dre’nin tüm kayıtları yaptığını düşünüyordu, fakat Daz neredeyse tüm albümü yaptı” cümlelerini kullanmıştı Doggystyle için.
Fanlar arasında bilindiği üzere, Death Row kadrosunun büyük isimleri -isim vermek gerekirse Snoop, Warren G, Daz Dillinger ve Nate Dogg gibi isimler- sıklıkla müziksel estetikçileri olarak kabul ediliyor G-Funk’ın. G-Funk hareketinin en profesyonel anlamda olumlu eleştiriler almış işlerinin bazılarında Dre’nin bağlantısı yoktu (bkz: Regulate).
Snoop, karizması ve uyuşuk flowu ile G-Funk’ın “geriye yaslanmış” felsefesini hatırlatır biçimde “Doggystyle” albümünü idare ederken Warren G kendi çıkış albümündeki 12 şarkının tamamını -zamana en çok dayanmış teklilerden biri olan Regulate dahil- kendi prodüksiyonu ile bitirmişti. Daz Dillinger belki de G-Funk’ın adı anılmayan büyük kahramanıydı:
- Snoop’un Murder Was The Case projesinde
- Tupac’ın All Eyes On Me projesinde
- 1994 soundtracki Above The Rim’de Dre’den daha çok prodüksiyonda yer almıştı.
Yorum Bırakın