Gaspar Noé Kırmızısı I

Gaspar Noé Kırmızısı I
  • 9
    0
    0
    2
  • Aşkın, tutkunun, yoğunluğun, heyecanın, şehvetin, kanın rengi: kırmızı. Kırmızı denilince onlarca şey gelebilir insanın aklına; onlarca his, onlarca nesne. Ama hepsinin ortak özelliği mutlaka kırmızının insana verdiği his olacaktır. Kan basıncındaki artış, sıcaklığın verdiği tutku, kızaran yanaklar, parlayan alev, yükselen nabızlar... Tüm bu yükselişleri temsil eden renk ise kırmızıdır. Bu yüksekliği, yoğunluğu seyirciye birebir geçirebilen yönetmenlerden biri ise Gaspar Noé'dir bana göre. Her an yüksek tutulan heyecan nedeniyle filmlerinden kopmanızı zorlaştırır. Rahatsız ediciliği rahatlık haline getirir, sanatın estetik olmak zorunda olduğu algısını yıkar, ki benim en sevdiğim yönü budur Noé filmlerinin. Yoğundur, rahatsız ediciliğin bir adım ötesine geçebilirseniz kahramanların içsel çatışmalarının içinde bulursunuz kendinizi, sizinkilerden çok da farklı değildir aslında onların kavgaları da. Noé izlerken gerilirsiniz ama aynı zamanda sakinleşirsiniz de, her şey çatışır ama  aralarında estetik tatmininizi çok üst seviyeye çıkaran bir uyum da vardır. Kırmızı gibidir, her an sıcaktır; bazen aşktır, bazense nefret. Ünlü yönetmenin filmlerinde bu kadar sıcaklığa, kırmızı alt tonuna ağırlık vermesinin nedeni de belki bu benzerliktir. 

    Gaspar Noé

    "Gözlüklerinizi takın, aşk az sonra başlayacak."

    İzlediğim ilk Gaspar Noé filmi Love'dı, film ve yönetmen hakkındaki yorumların çoğu ise filmin aşırı cinsellik içerdiği, Gaspar Noé filmlerinin çok rahatsız edici olduğuna ilişkindi. Bense izlediğimde böyle düşünmemiştim, söylenenler yanlış gelmişti çünkü bana göre yoğun cinsellik ve çıplaklığın arasından sıyrılıp gelen bir enerjisi vardı filmin. Yukarıda kırmızıyı tanımlarken söylenenlerin hepsi filmde de vardı: sıcaklık, aşk, tutku, gerilim, yoğunluk, heyecan, seks ve buna ek olarak filmde bir de kırmızı vardı. Filme biraz yakından bakıldığında görülen şeyler ise iki insan arasındaki ilişkinin dinamiklerinin değişkenliği, aşkın ne olduğuna dair seyirciyi sorgulatmalar, çıplaklığın ve cinselliğin yoğunluğu şeklinde sıralanabilirdi. Filme çok daha yakından bakıldığında ise renk ve ışık oyunlarını fark ediliyordu. Ana karakterler arasındaki ilişkinin dinamiklerindeki herhangi bir değişimde filmin renkleri de değişiyordu, yani ilişkiden filmin renkleri de etkileniyordu. Birbirlerine duydukları aşkın yoğunluğu belki de filmin rengini en çok etkileyen faktörlerden biriydi. Birbirilerini buluşlar ve kaybedilişler, bunların hepsinde rengin sıcaklığı farklıydı. En yoğun sahnelerde oyunculardansa kırmızı başroldeydi. Yaşanan her şeyi bir adım daha ileri götürüp en yükseğini yaşatıyordu. Dipteyseniz de en dibe çekiyordu. Kırmızı ve Noé işbirliği ve uyumu Love'da aşk anlamında ön plana çıkmıştı, filmin adından da anlaşılacağı üzere. Buna rağmen geri kalan temalar arka plana atılmasına rağmen asla göz ardı edilmemişti. Her anlamda yükseği yaşatan yönetmen, bu filmde seyirciyi en yükseğe aşkın ne olduğuna dair içsel çatışmalarıyla bırakarak çıkarıyordu. 

    Love (2015)

    Enter the Void ise Gaspar Noé filmlerinin içinde sonrasında gelecek olan filmlerin özellikle de Climax ve Love'ın ayak sesi niteliğinde bir filmdi. Kırmızının verdiği hisler benzer olmakla beraber ön plana çıkan bu sefer aşk ya da başka bir tema değil. Enter the Void çok daha yoğun ama çok daha durağan gelmişti bana Love'a kıyasla. Yüksekliği his olarak yaşamıyordu seyirci bu sefer. Ana karakterin çıktığı yolculukta yan koltuğuna oturarak, kendini o sanarak yükseliyordu. Noé filmini “saykodelik melodram” olarak tanımlıyor, herhangi bir türe dahil edilmesi zor olduğu için bu görevi yönetmen kendisi üstleniyordu. Rahatsız edicilik burada gerçekten üst seviyedeydi, ama nereye ağırlık ya da yoğunluk verilmiş kestirmek güçtü Enter the Void'de. Kırmızının kayıp tonu olduğunu düşünürdü film bana. Kaybolmak, ölümle yaşam arasında gidip gelmek, uyuşturucu, seks ve boşluk. Kayıp ton olduğunu düşündüren bu boşluktu, ana karakterin içine düştüğü ve yanındakileri de içine çektiği boşluk bu filmin kırmızısı gibi gelmişti. Noé, ışık ve renk oyunlarını bu filmde de baskın bir şekilde ortaya koymuştu ama diğer filmlerinden farklı olarak bu ışık ve renklerden bağımsız bir kırmızılık vardı. Kamera oyunlardansa temadaki kırmızılık his olarak baskınlık gösteriyordu. Dediğim gibi boşluğun kendisi kırmızıydı. Love için yukarıda saydığım bütün hisler boşluğun içindeydi, Void'deydi yani. Ebeveynlerini kaybetmenin ardından gelen boşluk hissinin iki kardeşte de film boyunca devam etmesi ve her ikisinin de o boşluğu kapatma çabaları birbirleriyle paralellik gösteriyordu. Her hissi aşırı yüksek yaşamalarının kaynağı olan bu boşluktu, yaşadıkları her yükseliş de bu boşluğu kapatma çabası. Kaybın getirdiği hissizlik nedeniyle yaşanan yapay yükselişler filmin kırmızılığıydı bu sefer. Çok daha renkliydi Love'a göre ama aslında arkaplandaki yine tek bir renkti. 

    Enter the Void (2009)

     

    Kaynakça: Enter the Void Hakkında Mutlaka Bilinmesi Gereken 15 Detay

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.