23 Temmuz 2011. Amy Winehouse ‘un hiç beklenmedik bir şekilde aramızdan ayrıldığı gün. İlk gençlik yıllarımdı, o zamana kadar Barış Akarsu hariç arkasından ağladığım tek müzisyendi. 27 kulübünün son üyesi sıfatını da kazanıp bu hayata veda etti Winehouse. Hayatına inanılmaz başarılar sığdırmış, çevresinde hep iyiliklerle ve deli dolu oluşuyla anılmış, arkasında kendisini çılgınlar gibi seven milyonları bırakmış bir kadındı. Amy gittikten sonra, sanki bir aile ferdini kaybetmiş gibi, anılara küstüğümü ve çok uzun bir süre şarkılarını bile dinleyemediğimi hatırlıyorum. Ölümünün üzerinden 9 yıl geçti ve hala ölümünün arkasından söylenenlerin ardı arkası kesilmedi. Amy Winehouse, ne yazık ki artık sadece siyah beyaz bir fotoğraf karesi...
14 Eylül 1983'te Birleşik Krallık ‘ta dünyaya gelen Amy, babası Mitch Winehouse için dünyadaki dertlerden sıyrılabileceği tek sığınaktı. Kötü günlerin ardından aileye bir neşe kaynağı olarak katılan Amy, abisi Alex ile çok neşeli bir çocukluk geçirdi. Çocukluk yıllarından beri dinamik ve tez canlı bir yapısı vardı. İlk çocukluk yıllarında önce dansa aşıktı, bu tutkuyu müziğe olan aşkı takip etti. Evde ve arabada sürekli müzik dinler, R&B ve Hip-Hop gibi müzik türlerini konu alan şovları sıklıkla takip ederdi.
Mutlu ve abi-kardeş özelinde inanılmaz bağlı bir çocukluk yaşamasına rağmen, 10 yaşında boşanmış bir anne-babanın çocuğu haline gelmek Amy'nin hayatındaki ilk kırılma noktasıydı. Ve o zamanlar kimse bunun onu felakete sürükleyeceğini fark etmedi. Aldatılan bir anne, kararlarıyla kalp kırmış bir baba, durumu kabullenmeyen bir abi ve- herkesi kendinden önce düşünmesi ile nam saldığından olsa gerek- yapıcı tutumlar sergileyen Amy.
Babaannesinin bir caz müzisyenine tutkun olması, bunu oğluna aktarması Amy'nin de ilk olarak caz müzikle tanışmasına vesile oldu. Yıllarca aile içinde dinlenen müziğe aşina kalan Amy de caz müziği benimsedi. Televizyonlardaki müzikallere, bilhassa Broadway Melodisi'ne(1940) hayran kalmıştı.
10 yaşındayken kendi kendine gitar çalmayı öğrenen abisine özendi ve gitar çalmaya başladı. İki kardeş de eğitim almamasına rağmen ikisi de nota okuyabiliyordu. Sokakta bile beğendiği bir şarkıya hemen eşlik ediyor, araba yolculuklarında kendince mini konserler veriyordu. Kendi sözlerini karaladığı bir defteri vardı. Aklına bir söz gelirse o an orada hayatı durdurur, ortadan kaybolup o sözü yazmaya giderdi. Yaramaz ve kural tanımaz bir genç kız olarak hayatına devam eden Amy zamanla müziği bir kaçış rampası haline getirdi. Kızdığında kendini teskin etmek için şarkı söylemeye başlardı.
Gittiği hemen hemen her okulda vahşi, yaramaz, kural tanımaz, asi ama bir o kadar da akıllı biri olarak bahsedilen Amy; her gittiği kurumda başını belaya sokuyordu. Onun akıllı ve yetenekli olduğunu fark eden eğitmenler belli bir noktaya kadar tolere etmeye çalışıyordu ama Amy, kurallara sıkışıp kalacak biri hiç değildi. Özellikle Sylvia Young Tiyatro Akademisi'nde eğitim aldığı 3 yıl epey fırtınalıydı. Buradan arkadaşları ile BBC2 için yapılan bir dizide rol aldı. Bir sonraki okulunda da benzer olaylara karışan Winehouse, yaptıklarına sabır gösteren öğretmenlerine bir teşekkür konseri vererek bu kurumdan da ayrıldı.
Her ne kadar belli başlı olayların sebebi de olsa okuldan ayrıldıktan sonra Sylvia Young, Amy ile teması kesmedi. Amy'nin kariyerinde doğru adımlar atmasının önemli bir sebebi buydu. 1999 yılında Sylvia, Ulusal Caz Orkestrası kurucusu Bill Ashton'u arayıp Amy için bir seçme ayarladı. Bu şekilde Amy orkestraya dahil oldu ve gerçek sahne serüveni burada ilk tohumlarını attı.
Orkestrada yapılan işlerdeki başarısını gözler önüne seren Amy Brilliant! adlı bir kayıt şirketiyle sözleşme imzalasa da şirket kontratın sonunu bile göremeden kapandı. Sonrasında Spice Girls'ün de temsilcisi olan 19 şirketin kurucusu Simon Fuller Brilliant! ’ın bir kısmını satın aldı. Amy yeni şirket kontratlarında daha 18 bile değildi ve kontratları vekaleten ailesi imzalıyordu.
Yine aynı dönemde İngiltere’de bir kulüpte sahne alan Winehouse ‘un namına aşina olan bir kişi de Annie Lennox ‘tu. Daha yolun başında Amy ’deki cevheri gören Lennox, mekân çıkışında "Bu kız çok iyi yerlere gelecek, büyük bir star olacak” demişti. Öyle de oldu.
Amy'nin aile travmalarına sessiz kalmadığının anlaşılması ise 2003 yılında kayıtları alınan Frank albümüyle oldu. Babası o albümün kayıtlarını dinlerken, belki de ilk defa kızının o zamanlar ne kadar çok yara aldığını fark etti. Amy'nin hayatındaki ikinci dönüm noktası olan şey ilk albümü "Frank’tı. Ancak Frank’in dönüm noktası olması bile önce hayal kırıklığı olmuştu. Albümden “Stronger Than Me” tekli olarak piyasalara girdiğinde bir hiç etkisi yarattı. 2003 sonlarında tüm albüm piyasaya sürülse de 2004'ün başlarına kadar albüm zorla ilk 13'te kendine yer buldu. Ta ki 2004 BRIT ödüllerine kadar. En İyi İngiliz Kadın Sanatçı ve En İyi R&B Sanatçısı ödüllerini alan albüm satış rekorları kırdı, Guardian’a bile konu oldu.
Guardian albüm hakkında "Sesi kulağa Afro-Amerikan gibi geliyor, fakat İngiliz Yahudi’si. Seksi görünüyor fakat abartmıyor. Sofistike bir biçimde şarkı söylüyor fakat kaba saba konuşmuyor. Müzikler bakımından olgun fakat sözler bakımından haylaz.” Diyor. Guardian bile Amy’nin başarısını ayakta alkışlarken, çok uzun yıllardır adapte sorunu ve aile travmalarını içinde tutan Amy yavaş yavaş çöküş sinyallerini vermeye başlamıştı. 2004 yazında çok ciddi bir alkol alışkanlığı vardı. Üretmeyi bırakmış ve albümü platin satış düzeyine geldiği için kendini yenilmez bir star sanmaya başlamıştı. Babaannesinin acımasız bir müdahalesiyle frene bassa da hayatına giren hataların ardı arkası hiç kesilmedi.
Alkolle çok barışık olan Amy Frank albümünün konserleri sırasında esrarlı sigara kullanıyordu. A sınıfı uyuşturuculara ise şiddetle karşıydı. Hayatının en büyük uyuşturucusu Blake Fielder-Civil ise kullandığı maddelerin hepsinden beter bir hasar bıraktı. Hayatında yaşadığı en büyük aşk Blake ile olandı. Bir dargın bir barışık yaşadığı ilişki hayatını dev bir tren kazasına çevirdi. Uyuşturucu krizleri, rehabilitasyonlar, haddi hesabı olmayan maddeler ve her biri tedavi edilemez yaralar açan ihanetlerle dolu bir ilişki. Zaten başka bir kadınla beraberken Amy’yi hayatına almış olan Blake, Amy’yi de başka bir kadınla aldattı.
Hayatının Blake’le kesiştiği noktadan itibaren üretkenliğini ve ışığını gün be gün kaybeden, plak şirketi ile yollarını ayıran, ikinci albümü yapıp yapmaması bile riskte olan bir kadına dönüştü Amy. Herkes onun dağılmaya başladığını görüyor fakat bir şey yapamıyordu. Blake’ ten ayrılıp hayatını yoluna koymaya çalıştı, başka biriyle bir hayat kurmayı bile denedi ama Blake onun için adeta bağımlılık gibiydi. Tam bıraktım derken, her seferinde daha da yıkık dökük bir halde geri döndü.
2006 yılında Amy’nin en muazzam işi olan Back To Black piyasaya çıktı. 2007’nin başında albüm İngiltere’de bir numaraydı. Ama Amy albüm şerefine yapılan kutlamada kendinde bile değildi. Kendi yarattığı şaheseri bile fark edemeyecek kadar dağınık bir iç dünyada resmen kendini kaybetmişti. Belki bu kaybolmuşluktan, belki de babasına dargın bir kız çocuğu olduğundan; annesini bile davet etmediği bir düğünle, 18 Mayıs 2007’de Blake ile evlendi.
Bundan çok kısa bir süre sonra ilk koma düzeyinde krizini yaşayan ve ölümden dönen Amy için bu olay üçüncü kırılma noktası ve sonun başlangıcıydı. Ödül törenleri dahil pek çok sahnesine sarhoş- yarı bilinçsiz çıkmış, herkesi tedirgin etmiş, durumla alakalı uyarılara asla kulak asmamıştı. Sadece yakın çevresinde bilindiği düşünülen bu mesele çok kısa sürede basının da ilgisini çekti ve onur kırıcı noktalara varan pek çok manşetin ana konusu Amy Winehouse oldu.
Bir kadının gururu kırıldığında, en kötüsünün bu olduğunu sanıyoruz. Keşke gerçek de böyle olsaydı. Onca olaya rağmen Blake’i asla bırakamayan Amy; bu olaylar üstüne tutuklandı, kefaretle serbest bırakıldı. Blake hapse girdiğindeyse her şeyini kaybetmişçesine dibe sürüklenmeye başladı. 2008 Grammy Ödüllerinde sahne alması için ona teklif geldiğinde, madde kullanımından vize bile alamayacak durumdaydı. Şansımız varmış ki Amy hastaneye yatmayı kabul etti ve kendi gidemese bile uyduyla ödül törenine bağlandı. O gece 5 farklı dalda ödül aldığı sade ve zarif konuşma hala bizimle.
Grammy sonrasında aldığı ödüller, sahneye çıktığı konserler elbette ki var. Fakat hikâyenin buradan sonrası daha da kalp kırıcı. Defalarca girip çıktığı rehabilitasyonlar ve alkol problemi sonrasında 2010 yılında Blake hayatından tamamen çıksa bile, Amy onun hayatındaki izleri ne yazık ki silemiyor. Aldatıldığı, uyuşturucu bağımlısı olduğu, yapayalnız kaldığı, bazı iddialara göre düşük bile yaptığı sarsıcı bir boşanmadan sonra çok derin yaralara rağmen bu ilişkiye bir son veriyor. Back To Black şarkısı zaten Blake’ in yarattığı her hissin kısa bir özeti gibi. Bu ilişkiden sonra Reg Traviss ile çok daha sükûnet dolu bir ilişkiye yelken açıp son 3 yılını uyuşturucudan uzak geçirmesine rağmen kaçınılmaz son 23 Temmuz 2011’de geliyor. Amy Winehouse sıcak ve bunaltıcı bir Temmuz günü aramızdan ayrılıyor.
Ardında bıraktığı yarım kalan şarkılar Mark Ronson ve Reg Traviss tarafından “Hidden Treasures” adlı bir albüme dönüştürülüp, ailenin son anıları niteliğinde piyasaya sürülüyor. Amy’nin son vedası gibi olan bu albüm, adına kurulan vakıf, babasının onu anlattığı kitap ve hayatını ele alan bir film de mirasına eklense de maalesef bunların hiçbiri gidişinin yaratığı boşluğu doldurmuyor.
27 yaşında hayata veda eden genç yıldızın aynı veya benzer kaderi paylaştığı 27 kulübüne adını yazdırmasıyla acı dolu bir hikâye, unutulmaz bir efsaneye dönüşüyor. Kaybettiğimiz tüm 27 kulübü müzisyenleri ve Amy, yaptıkları işlerle aramızda. Umarım epik birer müzisyen olduklarını bir yerlerden görüyorlardır Ne Amy’nin ne de diğer 27 müzisyenlerinin mirası unutulmayacak.
Şunu söyleyerek bitirmek istiyorum. Blake Fielder-Civil hala bir yerlerde hayatını yaşıyor. Amy Winehouse ise aramızda yok. Alkolde ya da uyuşturucuda aradığı mutluluğun asla gelmemesinin sebebi de toksik bir kıskaçta kalması. Amy bugün aramızda olabilirdi. Eğer bu yazıyı okuyanlar arasında hayatında en ufak bir toksik durum yaşayan varsa, bıraksın. Hepiniz kıymetlisiniz, hepimiz çok kıymetliyiz. Her türlü toksik öğeyi hayatınızın dışına atın. Sizden önemli hiçbir şey yok, hiç kimse yok. Bunu asla unutmayın.
Kaynakça: Winehouse,Mitch/Kızım Amy (2013)
Yorum Bırakın