Advertisement

Yıkım - Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor

Yıkım - Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor
  • 7
    0
    0
    1
  • 16. yüzyıldan bu yana insanoğlunun gelişimi günden güne hızla artıyor. Özellikle günümüz dünyasında her geçen gün yeni bir teknoloji ile eski olan teknolojiyi yok etmekte ve yeni olan hızlıca insanların hayatlarına girip miadının dolmasını bekliyor. Marshall Berman’ın yazmış olduğu “Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor” kitabında da bahsedildiği gibi 16. Yüzyıldan itibaren insanoğlunun modernleşmeye başladığını ve modernleşme sürecinde yeni bir şey ortaya çıktığında eskisinin yok edildiğini anlıyoruz. Marx’ın “Komünist Manifestosu”unda yazdığı gibi; Peşlerinde kadim ve hürmete şayan bir önyargılar ve kanaatler silsilesini sürükleyen tüm durgun, donuk ilişkiler silinip süpürülüyor; yeni ortaya çıkan her şey daha kemikleşmeden miadını dolduruyor. Katı olan her şey buharlaşıp gidiyor, kutsal olan dünyevileşiyor ve en sonunda insanlar hayatlarının gerçek koşullarıyla ve diğer insanlarla ilişkileriyle… yüzleşmeye zorlanıyor. Marx’ın burada bahsettiği gelişen teknolojinin insanların hayatlarında yaratmış olduğu etkiyi anlıyoruz, bu etki ise modernizm olarak tanımlayabiliriz. Modern olmak, bulunduğu çağın sıkıntılarını anlayabilen ve bu sıkıntılar ile yüzleşebilen, aynı zamanda sorgulayan ve çözümler üreten olarak yorumlayabiliriz.

    16. Yüzyılda keşifler ve buluşlar sayesinde insanoğlu modernizmin ilk adımları atılmaya başladı. Bu süreçte yeni yerlerin keşfi insanların farklı kültürlerle etkileşime geçmesine olanak sağladı. Bu sayede modernizm tek bir ulusa ait olmak yerine insanlığa ait olmaya başladı. Burada modernizmin insanları birleştirici bir güç olarak görüyoruz.

    18. Yüzyılda keşfedilen buhar gücü ile birlikte sanayi devrimi de başladı. Bu devrim ile yeni bir sınıf ortaya çıktı, işçi sınıfı. Modernleşme sürecinde işçi sınıfının önemini görmekteyiz. İşçi sınıfı modern insanlar olarak adlandırılıyor çünkü bu “yeni insanlar” makinelerin doğuşu ile doğmuş ve ancak onların yönetimi ile modernleşebileceğimizi dile getiriyorlar. Örneğin Marx’a göre “…toplumun yepyeni güçlerinin iyi işlemesi için ancak yepyeni insanlar tarafından yönetilmesi gerekir ve bunlar işçilerdir. En az makineler kadar modern zamanların icadıdır onlar.” Marx’ın sözünden anlaşılacağı gibi modernizmin etkisiyle toplumların yönetileceği sınıflar bile değişiyor, öncesinde burjuva sınıfının yönetimde baskın olmasına karşın sanayi devrimi, modernizm, ile ortaya çıkan işçi sınıfının yönetimde söz hakkı olması gerektiği savunuluyor. Modernizm var olan eski sistemi yıkıyor ve yerine yeni bir sistem getiriyor. Bu yeni sistem de bir süre sonra başka bir sistem tarafından yıkılacak ve yerine yeni sistem kurularak modernizm devamlılığını sağlayacak. Değişen sistemlerle toplumların yaşayış tarzları da değişecek ve bulundukları alanlarda modernizme göre şekillenecek.

    Modernizme başka bir örnek olarak Faust verilebilir. Faust, yazılmaya başlandığından bu yana tekdüze hikayeler yazılmış, ta ki Goethe’nin yazmış olduğu esere kadar. Önceki Faust’lar bireysel çıkarları için anlaşma yaparken, Goethe’nin yazmış olduğu Faust ise toplumun çıkarlarını düşünmektedir. Burada Faust modern bir bireyi canlandırmaktadır. Faust’un yapmak istediği sistem kapitalist bir sistemdir, kendisine bağlı ve onu her tehdide karşı koruyabilecek işçiler, üretken bir toplum yaratmıştır. Faust kendi bulunduğu alanda eskiyi yıkarak yeni bir düzen ile modernleşmeyi sağlamıştır. Ancak bulunduğu bölgede eskiye ait tek bir yer görmesi onda korkuya neden olmaktadır. Korkusunun nedeni ise eskinin sunmuş olduğu güzellik ve asalettir. Faust’a göre bu yerin ortadan kalkması gerekmektedir çünkü modernizmde yeni bir şey ortaya çıktığında eski olan yok edilmek zorundadır. Faust modern bir karakterdir ve kendisinde hatırladığı o eski güzel anılarını bu yer canladırmaktadır ve bu yüzden korkmakta ve orayı yok etmek istemektedir. Bu yeri yok ederek eskiyi tamamen ortadan kaldırmıştır. Faust kendisi için kutsal olan her şeyi buharlaştırıyor ve oradan kaldırıyor, modern bir insan oluyor. Kendisi için kutsal bir anlamı olan yeri yıktığında aslında kendisini de yıkmış oluyor. Sonuç olarak modernizm için kendisini yok ediyor.

    19. Yüzyıl ve 20. Yüzyılda sanayileşme hız kazanıyor ve sanayileşmeyle toplumların yaşadığı yerlerde değişime uğruyor. Toplumların yaşadıkları yerlerde sokaklar önem kazanıyor çünkü insanlar oralarda birbirleriyle iletişime geçebiliyor ve hayat daha yavaş ilerliyor. Ancak modernizm yavaş olmayı değil hızlı olmayı ve hızlı tüketmeyi vurguluyor. Kapitalist yöneticiler, modernizm gerektirdiği gibi, yavaşlığı sevmiyor ve hızlı olmasını istiyorlar. Dar sokakları sevmek yerine otomobillerin hızla geçebilecekleri otoyolları seviyorlar. Bu sebeple sokakları yok ederek yerlerine otoyollar yapıyorlar. Böylece at arabaları veya otomobiller hızlandıkça hayat da hızlanmaya başlıyor ve tüketimde hızlanıyor. “ Sokak halka aittir.” burada dar sokakların halkın ortak bir yeri olduğu anlatılmaktadır fakat kapitalistler, insanların sokakta olmasını, birlik içinde olmasını değil tüketmesini istiyorlar. Bunun sonucunda “Sokağı öldürmeliyiz!” ile otoyollar inşa ediliyor ve kent yeniden planlanarak yeni bir düzen oluşturulmaya çalışılıyor. Modernizm, dar sokakları yok ederek yerine otoyolları sunuyor ve yerine başka bir şey gelene kadar kendini tüketiyor. Oluşturulan her yeni düzen modernizmin adına yapılıyor.

    18. ve 19. Yüzyılda Rusya’da yeni bir düzen oluşturulmak isteniyordu. Bu düzen St. Petersburg kentinin modernleşmeye adım atması ile başlıyor. St. Petersburg, dönemine göre geri kalmış şehirler arasında yer alıyordu ve bu durum içinse çözüm Batılı devletler gibi sanayi devrimini Rusya’da gerçekleştirmek olacaktı. St. Petersburg modern bir kent halini alacaktı. Fabrikaların kurulmasıyla şehre hem burjuva sınıfından hem de işçi sınıfından birçok göç oldu. Modernleşme adına kent ilk adımlarını atmış oldu. Kentin ilk zamanlarında Batıya dönük gelişmelerle modernleşme yolunda ilerlemesine rağmen sonrasında bu gelişmeler durmuş hatta kenti daha da geriye götürmüştür. Bunun nedeni ise Batıda yaşanan modern gelişmelerin Rusya’da da yaşanmasının istenmemesi çünkü bu gelişmeler imparatorluğa zarar verebilir ve insanların üzerindeki gücünü azaltabilir. Kentin sanayileşmede geri kalması, modernleşmenin de durmasına sebep olmuş ve imparatorluğun diğer devletlere karşı da zayıf göstermiştir. Kenti ilk zamanlarındaki Batıya dönük yani modern olmaya geri döndürmek için devrimin yapılması öngörülmüştür. Devrim ile Rusya modern olacak ve eski gücüne geri kavuşacak düşüncesindeydiler. İmparatorluk, insanların ayaklanmalarından korktukları için modernleşmeyi tekrar başlatmış ve sanayileşmeyi hızlandırmaya çalışmıştır. Kente daha çok işçi sınıfı gelmiş nüfusun çoğunluğunu oluşturmuştur. İşçi sınıfı, ağır şartlardan dolayı imparator ile görüşmek istemiş fakat görüşme olmadığı gibi bir katliamda gerçekleşmiş. 20. Yüzyılda gerçekleşen iki devrim ile imparatorluk devrilmiş ve yerine yeni bir devlet kurulmuş. Eskiyi yıkarak modern bir devlet kurulmaya çalışılmıştır. Bu süre içerisinde St. Petersburg yeni devlet tarafından eskiyi çağrıştırdığı yani imparatorluk zamanını çağrıştırdığı için önemi yitirilmeye çalışılmış. Bir kent ile modern bir düzen kurulma hayali yeni bir modern düzen ile tamamen yıkılmaya çalışılmıştır. Modernleşme adına düzen değişmiş, eski imparatorluk yerine yeni bir Sovyet Rusya kurulmuş. Şehrin ismi değiştirilerek Sovyet Rusya’ya ait olduğu hissi verilmek istense de eskiye özlem devam etmiş.

    Bir başka kent örneği ise New York’tur. New York’da da modernizm adına var olan sokaklar yıkılarak yerlerine otobanlar inşa edilmiş. Sokaklar yöneticiler tarafından insanların gelişimini ve öğrenmesini kısıtladığı kanısına varılmış bu yüzden yok edilmesi gerektiği düşünülmüş. New York’da birçok bölge bu sebepten dolayı otobanlarla çevrili ölü bölgeler haline gelmiş. Ne yazık ki buralarda yaşayan insanlar modernlik adına kendi hayatlarından geçmişlerinden vazgeçmişler. İlerleyen zamanlarda aslında bunun bir modernlik olmadığını hayatları mahvettiğini ve insanların tehcir edilmek zorunda kalmalarına sebep olduklarını anlamışlar. Yıkılmak istenen eskiye duyulan özlemin daha da çok artacağını anlamışlar. Otobanlar ile yeni bir düzen getirmek ve eskiyi unutturmak istenirken aslında insanlar eskiye giderek daha çok bağımlı hale gelmeye başlıyorlar. Bu yıkım süreci özellikle savaş sonrasında daha yok edici bir tavır alıyor. Bu tavırla yeni düzen getirme umudu olsa da insanlar geçmişe özlem duymaya devam etmişler.

    Modernleşme sürecinde önce işçi sınıfın ortaya çıkması ile yeni bir sınıf oluşumu meydana geldi. Bu sınıf ile burjuva sınıf arasında çatışmalar çıkması var olanın değişmesi yani modernleşmesi gerektiği düşüncesi oluşmaya başladı. Birçok düşünür tarafından işçi sınıfı önemli bir sınıfa dönüştü çünkü topluluk içerisinde barındırdığı oran çok fazlaydı ve değişim olacak ise bu sınıfın değişiklik yani devrim yapması gerekiyordu. Burjuva sınıfının tek istediği daha fazla üretim ve tüketimdi. Bu düzen yıkılmalı ve modernleşme yolunda adımlar atılmalıydı. Kapitalistler bu yıkımın olmasını engellemek için önce insanların toplanıp iletişime geçebilecekleri sokakları oradan kaldırmakla başladılar işe. Böylelikle insanlar birbirinden haberdar olmayacak ve yeni modern hayata, hızlı yaşama, ayak uyduracak ve tüketici olarak yaşamına devam edecekti. Bu süreç içerisinde sanayi devrimini yakalayabilmek adına tamamen modern ve yeni bir kent olarak St. Petersburg karşımıza çıktı. Burada hedeflenen Petro zamanında modern ve Batı ile eş değer olabilecek bir kent yaratmaktı. Bu kentin inşasında birçok kayıp verilmesine rağmen imparator gelişmek ve yeni bir başkent kurmaktan vazgeçmedi, ta ki o ölene kadar. Ölümünden sonra yerine geçen imparatorlar Rusya’nın gelişimini istemediler çünkü modern olmak insanlara güç veriyordu ve kendi güçlerinin ellerinden gitmesini istemediler. Petro da, Faust gibi önce toplumu geliştirmek modernleştirmek istedi ve bunu uygulamaya başladı. Modernleşme adına halkından çok kayıp vermesine rağmen vazgeçmedi. Ne zaman kendisi yok oldu o zaman yapmış olduğu yenilikler kendisi ile birlikte yok olup gitti. Modernizm sahibi ile birlikte bir süre sonra yok olmaya mahkum kaldı. Her ne kadar ileride tekrar modernleşme için adımlar atılsa da hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı ve imparatorluk giderek daha zayıf hale gelecekti. Modernizmde artık imparatorluğun yeri yoktu ve yıkılması gerekiyordu, sonucunda devrimler ile tamamen yıkıldı. Eski yerine yeni bir düzen hakim oldu. Bu düzen içinde eskiye ait olan her şey, St. Petersburg gibi, yeni isimler verilerek eski unutulmaya çalışıldı. Ya da sokakları otobanlara çevirerek insanları hızlı bir yaşama hazırlamaya çalışıldı. St. Petersburg gibi New York’da da insanların bir araya gelmesini istemiyorlardı bunun için otobanlar ile bulundukları bölgeleri dışlamış ve yok saymışlardı. Böylelikle insanlar göç ederek ait oldukları alanlara giderek orada modernliğe kavuşacaklardı. Otobanlar sayesinde modern olduklarını düşündüler övünerek yeniyi tamamen kabul etmiş oldular. Ama aslında gerçekte olan zamanla yapılanın yanlış olduğu anlaşılıyor. Her iki şehrin kaderinde modernleşmek uğruna insanlar tahrip ediyor, yok sayıyor ve ortadan kaldırarak ondan kurtulduğunu sanıyor. Bu yaklaşım ile sevdiklerini sorgulamadan modernizme teslim ediyor. Modernizm ile kurulan her yeni düzen başka bir düzen geldiğinde yıkılmaya mahkum ediliyor. İnsanoğlu her yeni düzende modernizme eski şeyleri teslim edecek ve yeni düzene adapte olacak, bir süre sonra yine eskiye hasret kalacak ve onu canlandırmak isteyecek. Bu süreç bir paradoks halinde devam edecek.

    Kaynakça: Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor - Marshall Berman


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.