Yönetmenliğini Paul Thomas Anderson'ın yaptığı, baş rollerini Daniel Lewis ve Vicky Krieps'in paylaştığı 1950'lerin savaş sonrası Londra'sında geçen bir dönem filmidir.
Reynolds Woodcock, şehrin önde gelen en değerli zanaatkarlarındandır. Terzilik mesleğini annesi sayesinde ilerletmiştir. Annesinin hatıralarına tutunan huysuz, mükemmelliyetçi bir moda tasarımcısıdır. Sinir bozocu bir şekilde aksi ama bir o kadar da herkesin hayranlık duyduğu bir beyefendidir. Aynı zamanda da hayatındaki ilham perilerini uzaklaştırıp kendini yalnızlaştıran bir adamdır.
Alma ile ilk görüşmesinde Freudyen okumaya el verişli olan anne takıntısı fark edilmektedir:
'' Bir ceketin içine her şeyi dikebilirsin; sırları, bozuk paraları, kelimeleri, ufak mesajları... Küçükken giysilerin astarlarının içine bir şeyler saklamaya başladım. Orada bulunduğunu sadece benim bildiğim şeyler. Göğsümün üstünde annemin bir tutam saçı var, onu her zaman yakınımda tutmak için.''
Filmde, Alma'nın bu bilinçle hareket ettiği zaman yöntemleriyle Reynolds'ı kendine mecbur bırakışının hikayesini izleyeceksiniz. Bu bağlamda Stockholm Sendromu ile tanımlanması kaçınılmazdır. Rehinenin kendisini rehin alan kişiye duygusal anlamda bağlanması durumu, ikilinin yaşadıklarını özetler niteliktedir. Phantom Thread, sendromla bağdaştırılan ilişki biçimini, aşkın hastalıklı yapısını, aşık olan kişinin celladını sevip aşkın insan kimyası üzerindeki değişimini açık bir anlatımla seyirciye sunmuştur.
Alma ile yolları ise bir restoranta gitmesiyle kesişir. Garsonluk yapan kadının naif duruşu, çocuksu gülümsemeleri Reynolds tarafından fark edilmiştir ve ikisi de birbirinden oldukça etkilenmiştir. Alma onun hayatındaki diğer kadınlar gibi ilham perisi olmaya başlamıştır fakat daha sonra aralarındaki ilişki cinselliğin ve erotizmin çok ötesinde bir sahiplenme güdüsünü beraberinde getirerek etkileşimin ana kaynağını oluşturmuştur ve psikolojik açıdan sorunlu sayılabilecek egemenlik savaşını da beraberinde getirmiştir. Başta izleyiciye sunulan naif kadın duruşu tamamen ortadan kalkmıştır. Bunun yerine inatçı, ne istediğini bilen, bu isteklerini aşık olduğu adama yaptırmanın yolunu bulan kadın haline dönmüştür. Reynolds tarafından durum anlaşıldığında ise Alma'dan vazgeçmek artık imkansız hale gelmiştir çünkü annesinden özlediği şefkat, annesinin hayali, Alma'nın ona sunduğu Reynolds'un hastalıklı bünyesindedir.
''-Senin yataklara düşmeni aciz, hassas, açık olmanı ve sadece benim yardım edebilmemi seviyorum. Sonra tekrar güç bulmanı istiyorum. Ölmeyeceksin. Ölmeyi dileyeceksin belki ama ölmeyeceksin. Biraz yola gelmen herekiyor sadece.
+Midem bulanmadan önce öp beni sevgilim.''
İyi seyirler...
Ağır bir soğuk algınlığıyla yatarken eşimin göreceli savunmasızlığımdan çok keyif aldığını fark ettim. Sonra düşünmeye başladım; acaba arada bir beni benzer duruma sokmak onu hoşuna gider miydi?
Paul Thomas ANDERSON
Yorum Bırakın