Sinema, görüntü ve seslerin zamanının sanatıdır, bir mekanda bedenleri birbirleriyle ilişkiye sokan hareketleri kuran bir sanat. Sözsüz bir sanat değildir. Ama, anlatan ve betimleyen sözlerin sanatı da değildir. Bedenleri gösteren bir sanattır; kendilerini diğer bedenlere konuşma eylemiyle ve sözlerden etkilendikleri biçimde ifade eden bedenleri.
Flaubert’den bu yana biliyoruz ki, bir üslup, sözün süslenmesi değil, şeyleri görme biçimidir: “Mutlak” bir tarz, diyor romancı; nedenden sonuca hızlıca varan anlatı geleneğine karşı, görme eylemini ve algının aktarımını mutlaklaştıran bir tarz. Bununla birlikte, yazar için “görmek” muğlak bir kelime. “Sahneyi görünür kılmak lazım”, diyor romancı. Ama onun yazdığı, gördükleri değildir; edebiyatı var eden tam da bu ayrımdır. Yönetmen için durum farklıdır: Gördükleri, kameranın karşısında olanlar, aynı zamanda izleyicinin görecekleridir. Ama yönetmen için de iki görme biçimi arasında bir seçim söz konusudur: Görünür olanı eylemler zinciri yararına araçsallaştıran göreli biçim ve görünür olana kendi etkisini yaratması için zaman tanıyan mutlak biçim.
Béla Tarr filmlerinden görseller ve konuşmalarla devam edelim.
“Her şey mahvoluyor. Her şey değersizleşti. Fakat şunu söyleyebilirim ki, onlar mahvetti ve değersizleştirdi"
Béla Tarr - Torino atı
Görüyorsun sen de, dünya bayağılaştı. Benim ne söylediğimin bir önemi de yok, çünkü her şey satın alınarak değersizleştirildi. Sinsi, alçakça bir savaşla ele geçirdiklerinden beri, her şeyi adileştirdiler.
Béla Tarr - Torino atı
Bu hayatta hiç kimseye hiçbir şeyi tam olarak anlatamayacağını anlamıştı. Biri için ölüm kalım meselesi olan, diğerinin gözünde toz kadardı. Küçük kız çevresindeki mezarlara baktı ve iyi ki ölüyorlar, dedi içinden. İnsanoğlunun, hak ettiği için öldüğüne o gün inandı. Ölene kadar da başka bir şeye inanmadı.
Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen!
Béla Tarr - Satantango
Yorum Bırakın