İhtişamlı moda endüstrisinin içinde yaşadığımız dünyanın sonunu hazırladığını biliyor muydunuz? Moda endüstrisi bizim sonumuzu getiren nedenler arasında çok büyük bir yere sahip. Yanlış anlamayın. Bu yazı moda dünyasını kötülemek için değil; durmak bilmeksizin ilerlemekte olan tüketim çılgınlığına karşı bir bilinçlendirme çağrısı olarak yazılmış bir yazıdır. Abartı olarak algılanan bu cümlelerin arkasında yatan sebeplere göz gezdirdiğimiz zaman ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Küresel ısınma, küresel pandemi, küresel savaşlar derken biz canlı varlıklara ev sahipliği yapan dünyamız bir hayli hırpalanmış durumda. Bizler belki de bir hayat boyu gereksiz su tüketimini azaltmaya çalışarak, çöplerimizi ayrıştırarak, gereksiz elektrik tüketiminden kaçınarak doğayı korumak adına elimizden geleni yapmamıza rağmen, bir tekstil fabrikası, bir haftalık üretimi sonucu, bizlerin bireysel olarak hayat boyu verdiği uğraşı kat be kat anlamsızlaştırabilecek seviyede atık üretebilmektedir.
Örneğin bu endüstri için gayet standart olan tekstil boyama işleminin dünyadaki ikinci en büyük su kirliliğine neden olduğunu biliyor muydunuz? Tekstil boyama işlemi, her yıl iki milyon adet olimpik yüzme havuzunu dolduracak miktarda suya ihtiyaç duymaktadır. Daha sonrasında bu sular, fabrika yakınlarındaki su birikintilerine karışmaktadır.
Gündelik olarak çamaşır makinesinde yıkadığımız kıyafetlerden toplamda 500,000 ton mikrofiber atık okyanuslara karışmaktadır. 500,000 ton mikrofiber atık, yaklaşık olarak 50 milyar plastik şişeye eşdeğerdir. Bu mikrofiberlerin 60%'ı bir plastik ürünü olan polyesterden oluşmaktadır. Polyester üretimi için ortaya çıkan karbon emisyonu, pamuk üretimi için çıkan emisyondan 2 ila 3 kat daha fazladır.
Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği'nin 2017'de yayımladığı bir rapora göre, doğal su kaynaklarımıza karışan, mikroplastik adı verilen ve geri dönüşümü mümkün olmayan plastik parçalarının 35%'i polyesterlerden gelmektedir. Ayrıca polyester, karıştığı sularda da ne yazık ki çözünememektedir.
Moda endüstrisinin doğaya verdiği zararlardan bahsetmeye devam etmeden önce polyester ve pamuk karşılaştırmasına geri dönmek istiyorum.
Yukarıda da söz edildiği gibi, polyester üretimi için ortaya çıkan karbon emisyonu, pamuk üretimi için çıkan emisyondan daha fazladır. Ancak sanılmamalıdır ki pamuklu ürünler çevre dostudur. Bir adet pamuklu tişört üretebilmek için 2,650 litre ve bir adet kot pantolonu üretmek için tam tamına 7,570 litre su tüketilmektedir. 7,750 litre su, günde ortalama miktarda su içen yetişkin bir insanın on yıllık su ihtiyacına bedeldir.
Bir adet pamuklu tekstil ürünün üretilmesinde bu kadar fazla miktarda su tüketilmesinin sebebi, pamukların yetiştirilmesi için bol miktarda suya gereksinim duyulmasıdır. Moda endüstrisi, dünyanın en çok su tüketen ikinci sektörüdür. Durumun önemini daha iyi açıklamak gerekirse, örneğin, Özbekistan'da bulunan Aral Denizi'nin bir zamanlar dünyanın en büyük dördüncü denizi olduğunu biliyor muydunuz? Peki bu denizin kuruyarak şu anda sadece küçük göletler bulunduran kocaman bir çöle dönüştüğünü? Dünyanın en büyük dördüncü denizinin şu anda bir çöle dönmesinin sebebi, tekstil üretiminde kullanılma amacıyla, Aral Denizi'nin çevresine kurulan pamuk tarlalarıdır.
Peki bu durum, moda endüstrisi var olduğundan beri hep böyle miydi? Bu sorunun cevabını McKinsey Company'nin yapmış olduğu çalışmalar ile açıklamak istiyorum.
Tekstil üretimi, 2000 yılından beri ikiye katlanmış bulunmakta. 2000'li yıllara girilmesi ile birlikte teknolojinin gelişmesiyle kolaylaşan üretim, beraberinde kapitalizmin tüketici üzerindeki etkilerini de hissedilebilir bir oranda artırmıştır. Kapitalizmin temel uygulamalarından bir tanesi de, olmayan ihtiyacı varmış gibi göstermektir. Bu nedenle yaratılan illüzyon ve beraberinde artan tekstil üretimi sonucunda, insanlar 2014 yılında, 2000 yılına oranla 60% daha fazla tekstil ürünü satın almış; ancak aldıkları ürünleri, eskiye oranla 50% daha az süre kullanmıştır.
Alınan ürünlerin daha az kullanılmasının sebeplerinden bir tanesi çokluk, diğeri ise, ucuz işçi ve ham maddenin getirisi olan kalitesiz mal üretimidir. Yani kısaca fast fashion adını verdiğimiz hızlı moda.
Arz ve talep ilişkisinde bitmez tükenmez döngünün sonucu olarak, moda evleri, yılda standart olarak iki koleksiyon çıkartırken, bu sayı 2011 yılında beşe çıkarıldı. Hızlı moda markalarında başı çeken Zara ve H&M gibi isimlerden Zara yıllık 24, H&M ise yıllık 12 ila 16 arasında değişen farklı koleksiyonlar çıkarmaya başlamıştır.
Bütün bu üretimlerin artması, yukarıda bahsi edilen çevreye verilen zararı da kat be kat artırmaktadır. Bizler bilinçsizce tüketime ise durmaksızın devam etmekteyiz.
Alınan bir çok kıyafetin sonu çöpte bitmektedir. Geçen her saniyede bir çöp kamyonunu dolduracak miktarda tekstil ürünü ya da başka bir oranlama ile bir yılda alınan kıyafetlerin tam tamına 85%'i çöplüklere boşaltılmakta ve yakılmaktadır. Bu sayı, 55 km2'lik Sidney Limanı'nı doldurmaya yetmektedir.
Bütün bu tüketim çılgınlığının sonucu olarak, moda endüstrisi, insanoğlunun çevreye saçtığı karbon emisyonunun 10%'undan tek başına sorumludur. Bu sayı, uçak ve uluslararası kargo transportunun sebep olduğu karbon emisyonlarının toplamından da fazladır.
Bütün bunları bildikten sonra, moda endüstrisi bizim sonumuzu hazırlıyor demek çok da yanlış olmaz. Her ne kadar bazı moda evleri yıllık çıkaracakları koleksiyon miktarlarını azaltacaklarını açıkladılarsa da, her ne kadar H&M gibi hızlı moda markaları geri dönüştürülmüş ürünlerden oluşan seçili ürünlerini satışa sunsalar da, bu adımı atan markaların sayısı oldukça azınlıktadır.
Şatafatlı moda endüstrisinin şimdiye kadar verdiği zararı geri almamız mümkün değil. Ancak bundan sonrası için elimizden geleni yapmak mümkün. Su ve elektrik alanlarındaki gibi günlük yaptığımız tasarruflara bir yenisini ekleyerek, modada bilinçlenmeye gitmeye ne dersiniz?
Netflix’te bulunan bir belgeselde de aynı konuya değinilmişti. Sonu gelmeyen tüketim aşkımız bizleri felakete sürükleyecek.