Sevmek Ve Yalnızlık

Sevmek Ve Yalnızlık
  • 3
    0
    0
    0
  • Sevmek ve yalnızlık insanoğlunun varlığı boyunca hem beslendiği hem de muzdarip olduğu iki kavram olagelmiştir. Bu iki kavram çeşitli bakımlardan birbiriyle ilişkilidir ve adeta biri diğerinden doğar. Şimdi bu iki kavramın birbiriyle olan yakınlığını inceleyelim. Bir kavramı öğrenmek için önce o kavramı anlamamız sonrasında da anladığımızı uygulamamız gerekir. O yüzden bu iki kavramı öncelikle anlamaya çalışalım. 

    Basitçe ele alındığında sevmek birine, birilerine veya bir canlıya yakınlık duymak ve onu hoş bir duyguyla karşılamaktır. Ama pek çok açıdan sevmek insanlar için çokça karışık olarak algılanan bir durum da olabilmektedir. Hatta bir bakıma sevme sanat kadar karmaşık bile olabilmektedir. Sevmek eğer bir sanatsa bilgi, uğraş ve emek gerektirir aksi halde sevmenin oluşması mümkün görünmemektedir. Ama gerçeğe baktığımızda sevginin bazen kendiliğinden ve zahmetsizce oluştuğunu da görebiliyoruz. Acaba bu kendiliğinden oluşan hoş duyguya sevmek dememiz mi gerekir? Acaba sevgi yaşanması rastlantılara kalmış insanın talihi yardım ederse tutunacağı bir duygu mudur? Bu durumda kafalar karışabilir. Ama bu yazıda biz sevmeye emek gerektiren bir sanat işi olarak yaklaşacağız. Çünkü rastlantılarla böylesine insanlık tarihi boyunca insanlığı etkileyen bir duygunun oluşabileceği olasılığını düşük görüyorum ve insanların sevgiyi önemsediklerini, sevgi hakkında sayısız film izlediklerini, eksikliğini hissettiklerini biliyoruz. Bu yüzden tıpkı hayatımızdaki müzik, resim, marangozluk, doktorluk gibi başka bir mesleği ya da sanatı öğrenmek için ne yapıyorsak sanat olarak kabul ettiğimiz sevmeyi öğrenebilmek için de aynı şeyleri yapmamız gerekir.

    Sevgiyi kavramak için aslında insanın varoluşunu kavramak gerekecektir. İnsan varoluşu gereği doğa ile baş etmeye çalışan ve çoğu zaman da doğa karşısında aciz kalan bir varlıktır. Belki de doğa karşısında mücadele vermesi için insanın elinde sadece yine doğadan elde ettiği türüne özgü becerileri ve kalıtımsal içgüdüleri bulunmaktadır. İnsan bu kalıtımsal donanımla belirsiz bir ortama yani dünyaya adım atar ve mücadele başlar. Ve bu mücadelenin sonucuyla ilgili asla bir kesinlik bulunmaz. İnsanın yalnızca geçmişinde vardır kesinlik gelecekteki kesin olan tek şey ise ölümdür.

    İnsanın fiziksel olarak doğadaki diğer canlılardan daha zayıf olduğu aşikârdır. Eğer bir üstünlüğü varsa o da aklıdır. Kendisinin ve kendisinden önceki insanların farkındandır başına gelebileceklerini tahmin edebilme gücüne sahiptir. Gelecekteki tek gerçek olan şey onun için ölümdür ve bu karşı konulmaz olay, doğa karşısında acizliğini göstermektedir. İnsan geçmişinde olan olaylara bakarak sevdiklerinden önce ölebileceğini ya da sevdiklerinin onu bırakıp gideceğini, yalnızlığın, ayrılığın doğa güçleri karşısında çaresizliğinin algılanmasına sebep olacaktır. Bununla birlikte yalnızlık duygusunun bilinçte belirmesi huzursuzluk yaratacaktır. Bu durum insanın aklı nedeniyle yalnızlığa sürüklendiğinin göstergesidir. Yalnızlıktan kurtulmanın yollarını arayan insanın önündeki duygu ise çeşitli nesnelerle çeşitli şekilde tezahür eden sevgi olgusundan başka bir şey değildir. 

    Yalnızlıktan kurtulmak için birbirinden farklı nesnelere veya kişilere tutunabiliriz. Bunlar kardeş sevgisi, anne sevgisi, romantik sevgi, kendini sevme, tanrı sevgisi gibi farklı nesnelere yansıyan sevgilerdir. Bu noktada akla çeşitli sorular gelmektedir. Romantik sevgi dediğimiz durum acaba yoğun ve uzunca süren yalnızlık duygusunun bir yansıması, yalnızlıktan kurtulmayı istemek midir? Tanrı sevgisi dediğimiz durum aciz ve çaresiz olan insanın kendini güvende hissetmesi için başvurduğu farklı bir sevgi biçimi midir? Burada bireyin kendisini sevmesine değinmezsem gerçekten eksik bir yazı olacağını da düşünüyorum. İnsanlık tarihi boyunca birisini sevmek bir erdem olarak kabul edilirken bireyin kendisini sevmesi insanları ister istemez olumsuz düşünce kalıplarına itmektedir. 

    Bir insan kendisini sevmeden başkasını sevebilir mi? Kendisi ile barışık ve kendisini seven bireyin çevresiyle daha uyumlu olacağını daha sağlıklı ilişkiler geliştirebileceğini düşünüyorum. Bizler yukarıda sorulan sorulara samimi yanıtlar vererek sevgimizi daha sağlıklı kavrayabilir ve sevgimizi kavradıktan sonra uygulamaya yani zihninde oluşturduğumuz sevgiyi uygulamaya geçirip sağlıklı ilişkiler kurabiliriz. Bu yazıda bireylerin sevme eğilimlerine; bireylerin doğa karşısında yalnız ve aciz olduğu perspektifinden baktım. Yazımı sevme konusunda düşüncelerimin şekillenmesine katkıda bulunan ve bu yazıyı yazarken esinlendiğim Erich Fromm’un bir sözüyle bitirmek istiyorum. Erich Fromm sevme ve yalnızlık hakkında şöyle diyor: “Başka birisine kendime yetmediğim için bağlanıyorsam, karşımdaki kadın ya da erkek benim için bir cankurtaran olabilir belki ama aramızdaki bağ sevgi bağı olamaz. Çelişkili gibi görünse de yalnız kalabilme yeteneği sevebilme yeteneğinin tek koşuludur.”   


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.