Canını seveyim 200’lük banknot!…Şişkinliği alır soda gibi.Mahalleye gidip bol kıymalı çıkınlar aldım.Markete uğrayıp torbaları doldurmayı da ihmal etmedim! Bunlar Mehmet amcayla muhabbet için… Baraka açıktı. Sigarası da bitmişti zaten. Öyle sevindi ki ‘Voleyi mi vurdun lan zibidi ’ diyerek kucakladı. Hemen, rakı şişesinin başı çektiği dağınıklığı toparlamaya koyuldu.
‘- Ramiz abi, Bilal reyiz yok mu?’ diye sordum.
‘ Gelir puştlar. Bugün bi cacık yok dedim aldırış etmediler. İki hamsiyle düşerler buraya.’
Onlar kardeştir. Ramiz’in lakabı Amokaçi! Bilal’in de Mançuryalı. Mehmet amca domatesleri kalın kalın doğruyordu.
‘ Ulan ister misin yengeç yakalayıp gelsinler ha..ne pişer şimdi..rakıyla gider! ‘
Mehmet amcanın tenekede yengecini yiyen,sofradan kolay kolay sağ çıkamaz! Afiyetten öldürür adamı.
‘- Ne giderdi ama…’ dedim.
Rüzgar kuvvetlendikçe ,barakanın kara perdesi içeri savruluyor, yakaladığı ilk fırsatta da gerisin geri dışarı kaçıyordu. Böyle gitmeler gelmeler, az sonra bir kuşu da ortak edip, içeriye sığınmasını sağlayacaktı. Sanki o kuş sakınmayıp, soframıza konacak, Mehmet amcanın tabağındaki zeytine musallat olacaktı. Ben önümdeki cacık kasesini boşaltıp, içine rakı koyacak, kuşun da nasiplenmesini isteyecektim. Sigara dumanından mayışana kadar bizimle böyle oyalanıp, dumanın hücumuyla uykuya dalacaktı. Ama…bunların hiçbiri yaşanmadı.
‘ Şunları masaya koy.’ dedi. Kalktım. Domatesler, peynir, haydari,semiz hazırdı. Hepsini masaya dizdim. Şişeyi poşetten çıkardı. Salladı. ‘ Eski şişeler ne güzeldi… Bok ettiler canım şişeleri…’ Kapağı tıngıdı mıngıdı açtı. Çay bardaklarını önümüze koydu. Dolduracakken elinden tuttum ‘- Sakiliği ben yapayım.’ Bileğimi büktü. ‘ Otur oturduğun yerde.’
Bardakların kıçlarını tokuşturduk. ‘ Hadi bakalım neyi kutluyoruz?’ diye sordu. ‘ Ufak bir iş vardı, halledip parasını aldım Mehmet amcam.’ dedim. İlk yudumlar her zamanki kadar mayhoştu. Gözüm arasıra yaramaz perdeye dalıyor, Mehmet amca’nın söylediklerinden kayıyordum.
‘ …Ulan şu fener belini bi türlü doğrultamadı…demek ki o herifte değilmiş sorun..’
Bu barakayı benden başka kimse bilmez. Hayatımdaki hiçkimse Memet amcayı, ramiz abiyi ya da Bilal reyizi tanımaz. Onlar bana, ben onlara saklıyım.O kadar… Mehmet amca ilk dubleyi ikilemez… Tek dikişte halletti.
‘ At hırsızları geç gelecek baksana. Biz başlayalım en iyisi.’
Çarşafı gömlek cebinden çıkardı. Ayağa kalkıp, küçük çekmecesinden tütünü aldı (Bitlis) 4 kağıdı küçük ısırıklarla ıslatıp,birbirine yapıştırdı. Perde yavaşlamıştı. Yorulmuştu ya da. Bardağım hala doluydu…Birbirine yapışan kağıtları dolma gibi kıvırmıştı. Sarmasından gözümü doyurup, ona baktım. Gülüştük. Zıvanası otursun diye sigaranın kıçını masaya yavaştan yavaştan vuruyordu. Kalem gibi olmuştu yine, kalem! Çakmağını çıkardı. Yumruk kadar alevlenen sigaradan güçlü bir nefes çekti. Dumanı burnundan tahliye etti... Alnında beliren iki üç damla ter; sigaranın iyi olduğuna işaretti. Küllüğe koydu. Küllüğü bana doğru çevirdi.
‘ Maça gideceğimiz tuttuydu bi sefer. Dediler ki ; Bursa-Fener..İyi lan olur, dedik. Tabii maça gitmeden önce kafalar yine zurna olmuş…Arkadaşın biri demesin mi? Şimdiden gidelim yayan yayan..stadın orada çorba içer, uyanırız...tamam dedik düştük yola. Bekçinin biri gecenin köründe böyle üç genç ne halt ediyor diye durdurdu… Lavuk çirkinleşti. Anamıza küfür etmeler..el kollar..Ulan tepem attı, buna bi asıldım... Adamın kafa koptu mu?…’
Öksürdüm! Mehmet amca ciddi adamdır. Yüzüne sırıtılmaz…
‘ … Ben kaçtım dağlara..dağlara dediğim Çamlıca..arkadaşın da reno 9’u var bitane. Almışım onu. Arabada kalıyorum.Bir, iki, üç gece ettim… Onlar da bana erzak getiriyor... Meğer götler benle eğleniyormuş. Bekçinin kafası değil peruğu kopmuş… Ben de kafam güzel ya, herif öldü sanıyorum..Ulan üç gün sonra zilzurna geldiler, yarıla yarıla anlattılar durumu..ulan ne günlerdi…’
-‘ Müsaade edersen yazarım bunu.’
‘ Al ulan senin olsun.Ama ismimi verme sakın… Ne sığırmışız he mi?..nerden düştüyse aklıma??’
-‘ Estağfurullah…’ dedim.
İyiydik. Artık hiçbir şeye takılmıyordum. Dış hat seferlerim bittiğinden, iç hatlara yönelmiştim. Belki de işlerim yoluna girmeye başlamıştı.En azından deneyebilecektim. Umut denilen bağımlılık yapıcı madde, organlarımı tam anlamıyla terk etmemişti demek ki. Yeryüzünden 860 metre yukarıya kat diken insanlıktan nasibimi alacaktım belki-kimbilir? Zemine çakılana dek çok vakit var…
‘ Balıkları kızartmaya başlıyorum’ dedi Mehmet amca. Küllükteki sigara bitmek üzereydi. Sıra kimdeydi hatırlamıyordum. Ayaklandı. Küçük buzluğundan poşeti çıkardı. Poşetin haşır huşur sesleri, üzerindeki buz kütlesinin ince olduğunu çaktırıyordu. Balıklar tazeydi. Tavayı çıkardı. Tezgahın üstünde asırlardır duran pet şişeden zeytinyağı döktü. Ocağı yaktı.
‘ Oooo afiyet olsun…davet de edilmedik ama,müsade var mı abilerim?’
Bu Bilal reisti!! Mehmet amcanın gözlerinin içi gülüyordu. Bilal’i ancak oğlu olsa bu kadar sever. Ama tüm piçliğine rağmen Bilal reis de sevilesi tiptir. ‘- Hoşgeldin reyiz!’ dedim. Sarıldık. Ramiz abinin homurdanışı duyuluyordu.
‘ Zaten çağırmayın mınakoyım.’ Ramiz abi rapçilerden. Düz gider. Masadaki gazete kağıdını görünce, neşesi geldi. ‘ Ooo günü kurtardık desene.’ Mehmet amcaya yaklaştı. Elindeki poşette tahmin ettiğimiz şey vardı..Evet yengeçti!
‘ Ben de bunu getirmiştim. Dedemiz bize pişirir diye…Yapar mısın dedecim? Yataklara düşüyor muyuz parmakları yemekten?’
Mehmet amca kahkahayı bastı. Bana bakıyordu. ‘ Gördün mü lan! Demedim mi..kalbin temizmiş köftehor.’
Bilal reis dünyanın en hızlı sigara yapıştırıcısıdır. Çakmağın sesini duyana kadar farketmedik bile yenisini hazırladığını. Teneke yakıldı. Bilal abi dumanı almış, küllüğü bana çevirmişti. Sıra bendeyken ‘ Şu saçı sakala bi şekil yap! Yakışıklı adamsın oğlum, bi düzelt façanı!’ diye içerledi bana. Çünkü kendisi daima jiletti. Teneke hazırdı.İçindeki su, kabarcıklanmaya başladı.Mehmet abi, kıskaçları hantalca kalkan yengeci suya attı. ‘‘Ramiz yenile lan şu kadehleri’’ dedi. Sanırım dünya bazen alışkanlıktan, bazen de ehli keyiften dönüyordu. Tenekeye giren yengecin, tiz çığlığı içimizi gıcıklatıyordu.
Yorum Bırakın