Kendi ismiyle kurduğu markası ile Türkiye başta olmak üzere dünyanın 150 noktasında satışı olan ve modacı kimliğinin yanı sıra Dr. Öğr. Gör. olarak eğitim veren Özlem Süer; 30 yıllık moda ve tasarım serüveninde, her sezon farklı öykülerden esinlenerek yarattığı eşsiz koleksiyonların yanı sıra, farklı disiplinleri kavramsal bakış açısı ile sentezlediği sanat enstalasyonları ile de dünya genelinde solo veya karma performanslar gerçekleştiriyor. Çok yönlü bir tasarımcı olarak dikkat çeken Süer’e; pandemiyle birlikte değişen moda dünyası, gelecek koleksiyonları ve günümüz trendleri hakkında sorular sorduk, hem kendisi hem de moda sektörü hakkında değerli bilgiler edindik.
1. Herkesin içine döndüğü bu pandemi süreci sizi nasıl etkiledi?
Moda olgusu hayatın her alanında karşılık bulan bir olgu. Post-pandemik süreçte, zaten etkisinde olduğumuz slow fashion ve sürdürülebilir tasarım akımlarını çok önemsiyorum. Adaptasyona dayalı bir süreçten geçerken insanı değil doğayı merkeze alan bir perspektif seçmemiz şart gibi duruyor.
2. Korona virüs sebebi ile hayatın birçok alanında olduğu gibi moda sektöründe de dijitalleşmeye gidildi. Başka bir gerçekliğin de mümkün olabileceğini gördükten sonra, sizce dijital moda haftaları eski moda şovlarının yerini alabilecek mi?
Önceki ay Türkiye’de de ilk kez gerçekleşen dijital moda haftası, demokratik bir yeni dünya düzenine selam eden bir deneyim. Herkesin defileyi front row'dan izleyebildiği yeni bir konumlanma hali. Tarihe tanıklık ettiğimiz özel zamanlardan geçiyoruz. Dijitalin gelenekselden daha avantajlı olduğu nokta, defilenin zaman ve mekândan bağımsız olarak post-modern bir ulaşılabilirlik sunması.
3. Modada sürdürülebilirlikle ilgili ne düşünüyorsunuz? Siz kendi hayatınızda ya da moda sektöründe sürdürülebilirlikle ilgili bir adım attınız mı?
Hassasiyetimizin arttığı bu dönemde yalın ve yavaşlayan zamanların öyküsünü tasarımlara yansıtma çabası içindeyiz. Bu sürdürülebilir moda ilkesiyle hareket etmek bir iyilik hali arayışı ve sade yaşam mottosuyla ana fikrimiz oldu.
Post-pandemi döneminde değişen eğilim olarak tüketici davranışlarının yeni kavramsal koleksiyonlar yaratma ihtiyacı bir güdü olarak süreç içinde hayatımızı yönlendirdi.
Tam anlamıyla tüketicilerin temel ihtiyaçlara yöneldikleri, önceliklerin değiştiği, çevrimiçi alışverişin arttığı, iyilik halinin peşinde olunduğu, markaların kurumsal sosyal sorumluluk projelerine çok değer verdikleri ve dijital platformların daha fazla kullanıldığı bir eğilim içindeyiz.
4. Sizin favori tasarımcınız kimdir? Neden? Peki, tarzınızı hangi marka daha iyi tanımlıyor?
Martin Margiela ve Hermes. New York Times Margiela’dan, “modanın bulunması en zor figürü” olarak bahsediyor. Eric Wilson, Margiela’yla ilgili şunları yazmıştı: “İmaja muazzam değer veren, ulaşılabilir olmayı ziyadesiyle önemseyen bir endüstride, bu derece görünmez olabilmek bir anomali.” Tasarımcıların yüceltildiği bir dönemde üretmesine rağmen, iletişim enstrümanı olarak anonim kalmayı tercih etmesi ilham kaynağım olmasının sebebi.
5. Geçmişten günümüze birini giydirebilecek olsaydınız kimi seçerdiniz? Neden?
Sophia Loren. Gerçek, güçlü ve kimliğini özgüvenle taşıyan bir ikon.
6. Bugüne kadar yaşadığınız zorlukları nasıl aştınız ve genç tasarımcılara neler tavsiye edersiniz?
Aslında tüm sohbetlerimde onları hep aklımın bir köşesinde tutarak soruları yanıtlıyorum, dolayısıyla röportajımızın tümünde ilham alabilecekleri güzel bir yaşam öyküsü var. Çalışkanlığı ve kültürel birikimi çok önemsiyorum; tüm bunların önünde iyi insan olmak, değerleri olan, toplumsal fayda odağını önemseyen bir birey olmak. Tasarımcı olarak sanat ve zanaat boyutunda varlık göstermek, sürekliliği olan bir üretkenlikte olmakta son nokta diye düşünüyorum.
7. Türkiye’nin moda dünyasındaki gelişimi ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Sizce Türk moda markalarının uluslararası alanda markalaşamamasının nedenleri nedir?
Türk tasarımcıları çok yakından izliyor dünya otoriteleri. Burada bir hazine olduğunun farkındalar, finans desteği gerekli markaların yükselmesi için...
8. Hem tasarımcı hem akademisyensiniz. Bu iki kimliğinizi hayatınızda nasıl dengeliyorsunuz?
Çok hümanist olmak, insani değerlere odaklı olmak tasarımcı için büyük avantaj. Bildiğini anlatmak, her şeyin sende kalmasına odaklanmadan paylaşabilir olmak insanın gelişimine çok katkıda bulunuyor. Gelişen insanın da markasına olağanüstü geri dönüşlerle bu zenginliği yansıttığını düşünüyorum.
9. Intercolor Dünya Renk ve Konsept Birliği delegesi olarak Pantone 2021 renkleri olan “Ultimate Gray” ve “Illuminating” ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bu iki farklı ton, Ultimate Gray ve Illuminating; gücü ve umudu birleştiren, hem sürekliliği olan hem de insanı yükselten bir etki bırakıyor.
10. Peki son olarak, bize gelecek koleksiyon ve iş birlikleriniz hakkında birkaç ipucu verebilir misiniz?
Çok hızlı bir gelecek rotası oluştu. Değişken ve oryante olma ekseninde. Marka iş birliklerini çok seviyoruz çünkü bu iş birlikleri de yeni tasarım alanları doğuruyor bize. Koleksiyon için “Özlem Süer White” yükselmeye, dünya yolculuğuna devam edecek. O-Day markamız pandemi sürecinde armağan gibi doğdu, gelişimi çok hızlandı. Orada da iş birliklerine sıcak bakıyor olacağız.
Wociety ekibi olarak sevgili Özlem Süer’e, bize zaman ayırdığı ve görüşlerini paylaştığı için çok teşekkür ederiz.
Yorum Bırakın