Bazen kafanın dinlenmesi için bilgisizlik ne tatlı, ne yumuşak, hem de sağlık için ne yararlı bir yastıktır, diyerek sana Montaigne bu sözüyle bilgisizliğin tatlı karnıyla selam vermek istiyorum. Bu benim ilk yazım .Bu konuyu seçmemin nedeni bu zamanda bilgiye ulaşma hızımızın süratinden ,bilgisiz olduğumuzu kabul etmenin zorluğu . Burada araştırdığım şey cahillik değil. Cahillik TDK anlamıyla öğrenim görmemiş demek. Benim dikkat çekmek istediğim ise bilgisizlik yani bir durum.
İnsan oğlu ilk var olduğu zamandan beri sürekli yarına bir şey öğrenerek geçti. Bu öğrenimler her gün üst üste yığılarak bir külliyat oluşturdu. Bu külli birikim teknolojinin de bir çağ olmasıyla bir araya geldi ve bu bilgiye ulaşılması, bir elma ağacının dalında ki bir meyveye uzanmak kadar zor. Zor çünkü hayat ne kadar kolaylaşırsa yapılan faaliyetin gözümüzde ki zorluğu o denli büyüyor. Sen bugün tarihten bir olayı merak etsen, eminim ki Google aratıp da karşına çıkan ilk sayfaya girip, atlayarak sadece başlıkları okuyarak geçeceksin ve bir mecliste o olayla ilgili bir konu açıldığında sen biliyormuşçasına ortaya atacaksın kendini. Belki sen okuyucu farklısındır ama çok kişi gördüm bilgisizliğini satan. Ondan bu kadar net konuşuyorum. Yanlış anlama sakın yapılan bu tavrın yanlış olduğunu düşündüğüm için bu konu üzerinde değilim. Zaten bu tavrın sebebi de çok açık, bilen kişi olmak insanı diğer insanlardan bir adım önde olduğunu hissettir. Öyle bir şey ki siz bile gerçekten bilgili olduğunuzu sanırsınız . Bu konunun beni içine çekmesinin sebebi bu durumun çelişkisi.
İnsanoğlu bilmek adına bir felsefik yaklaşım gerçekleştirmiştir . Bu yaklaşım Epistemoloji yada bilgi felsefesi olarak anılır ve epistemik tevazu diye bir erdem var: Bilgimizin ve uzmanlığımızın sınırlarını bilmekle ilgili. Darwin 1871 yılında demiş, "bilgiye kıyasla cehalet daha sıklıkla iddia doğuruyor" diye. Gerçekten de insan öğrendikçe bilmediklerinin farkına daha iyi varıyor, daha temkinli oluyor. Bu duruma bu denli düşünsel yaklaşmak ne kadar doğru bilemem. Ancak varılan kanıların doğruluğu su götürmez bir gerçek. Ortaya atılan bu iddialara inanılması insanın içindeki araştırma duygusunu zayıflatıyor . ‘o söylüyorsa doğrudur’ dememek gerekiyor . İşte bu durum gerçekten yanlış ve yanlış yanlışı büyütüyor ve doğru bilgi göz ile gözükmez oluyor .Bilgisiz yaklaşımların doğru bilginin önüne geçmesine izin verme. Yoksa bu yaklaşım koca bir çöplüğe döner.
Üzerinde durduğum bilgisizlikten biraz saparsam, giriş cümlemde Montaigne de söylediği gibi sağlıklı bir yarar rahat bir yastık olabilir. Peki bu nasıl olur? Bir ülke düşün normal yaşam şartlarının bulunduğu, ancak bir karar alınacak ülkeyi bir çıkmaza sokacak, şimdi bir insan düşün siyasal çöküntünün ortasında , ülkesinin çıkarlarını gözeten , ülkesinin nereye gideceğinin farkında , bilgisiz bir vatandaş ile bu kişinin aldığı uyku aynı mıdır?
Genel anlamda konuştuğum bu bilgisizlik ,insanın bilme arzusundan kaynaklanıyor diyebilirim. Ancak insanların bu arzuya ulaşmak için gösterdikleri bu acele doğru bilgiyi değil sadece bu bilgi adına bir fikir elde etmelerini sağlıyor. Sonunda demek istediğim roma bir günde kurulmadı. En doğru yanlış yarım yamalak bilgiden daha öğreticidir.
Çok ironik bir şekilde tam olarak hakkında araştırma yaptığımı düşündüğüm bu konu üzerine , anlatımlarımı çeliştirmeyecek yeni şeyler öğrendim. Normal şartlar da bir önceki paragrafta bitirmeyi düşündüğüm yazımı acelemle düştüğüm hatamdan dolayı bu paragrafta bitireceğim. Yeni öğrendiğim şeyleri anlatmama gerek te yok. Çünkü bilgisizlik üzerine yazılan bu yazı, tam da yaşadığım bu olayın senaryosu ; Bilgisizlik üzerine bilgisiz bir bakış açısı.
Yorum Bırakın