Bergman'ın Oda Üçlemesi/ 1. Bölüm: Aynadaki Gibi

Bergman'ın Oda Üçlemesi/ 1. Bölüm: Aynadaki Gibi
  • 4
    0
    0
    1
  • Aynadaki Gibi’nin çıkış noktası, Paulus’un Korintuslulara birinci mektubunun on üçüncü bölümünde yazılıdır: Çünkü şimdi, aynada anlaşılmaz bir biçimde görüyorum, fakat o zaman yüz yüze göreceğiz. Şimdi az biliyorum, fakat o zaman bilindiğim gibi bileceğim…

    Oda Üçlemesinin ilk filmi olan Aynadaki Gibi filmi kopuk bir aileyi anlatır. Issız ve terk edilmiş bir yerde gelişen hikâye; ruhsal sıkıntıları olan ve bir süre hastanede tedavi görmüş Karin, Karin’e oldukça düşkün doktor kocası Martin, ergenlik çağındaki erkek kardeşi Minus ve roman yazarı babası David arasında geçer.

    Terk edilmiş bir ada, soğuk ve kurşuni bir deniz, rüzgâr ve alabildiğine hüzünlü bir gökyüzü. Bu kurşuni renkte hüzünlü gökyüzü, yağan yağmurla sanki denize karışıyormuş gibi görünür. Aslında tüm bunlar yani seçilen yer, yaşanılan bunalımı bize daha iyi yansıtmak için kullanılan bir araçtır.

    David hayatını sanata adayarak çocuklarını ihmal etmiş biri olarak karşımızda duruyor. Filmin başlarında kopuk aile yapısının ve baba sevgisizliğinin ipucunu Minus’un ağzından şu cümlelerle öğreniyoruz:

    “Bir kerecik olsun babamla konuşabilsem. Ama o kendi kabuğuna çekilmiş herkes gibi.”

    Karin’in geçirdiği ataklar da bu sevgisizliğin ve bir arayışın ürünü olduğu hissini bizlere veriyor. Bu arayıştan doğan hezeyanlar bir tanrının varlığıyla ilişkilidir. Bunu kardeşi Minus ile aralarında geçen diyalogtan anlayabiliyoruz:

    “Duvardan geçebiliyorum, anlıyorsun değil mi? Sabahın erken saatlerinde kararlı bir sesin… Beni çağırmasıyla uyanıyorum. Kalkıp bu odaya geliyorum. Bir gün bir ses, duvar kağıdının arkasından beni çağırdı. Gardırobun içine baktım, boştu. Ama ses beni çağırmaya devam etti. Ben de duvara doğru kendimi ittim. Bir yaprak gibi açıldı ve kendimi içeride buldum. Uydurduğumu sanıyorsun değil mi? Büyük bir odaya giriyorum. Çok aydınlık ve huzur verici. İnsanlar bir öne bir arkaya gidip geliyorlar ve bazıları benim anlayacağım bir şekilde benimle konuşuyorlar. Kendini huzurlu hissetmek çok güzel bir duygu. Bazılarının yüzünden sanki aydınlık saçılıyor. Herkes onu bekliyor, yani onu, gelecek olanı, ama kimse huzursuz değil.”

    Filmin sonlarına yaklaşırken Karin’in geçirdiği ataklar iyice artarken, filmin başından beri hissettiğimiz Karin ve Minus arasındaki ensest ilişki terk edilmiş bir teknede gün yüzüne çıkıyor ama kesinlikle Bergman tarafından seyirciye gösterilmiyor. Karin’in atağının hemen peşinden gelen bu kısa sahnenin ardından izleyicinin karşısına çıkan David ve Karin’in diyalogları önemli bir yere sahip:

    Karin: -Bu böyle devam edemez.

    David: -Ne?

    Karin: -Nefret

    David: -Ne nefreti?

    Karin: -Bunu kendi isteğimle yapmadım. Bir ses bana nasıl yapacağımı söyledi. Çok kötü şeyler yaptım. Karşı koymaya çalıştım ama başaramadım. Yapmaya zorlandım. Zavallı minik Minus. Anlamıyorum bunu. Anlamıyorum. İnsanın kendi karmaşasını görüp anlaması çok korkunç bir şey baba.

    David: -Senden af diliyorum Karin. Sana karşı kendimi hep kötü hissettim. Bu nedenle kendimi taşlaştırdım ve görmezden geldim. Sanat denen şey için feda ettiğim yaşamları görüp kendimden iğreniyorum. Annenizin ölümü benim en başarılı dönemime denk gelmişti. Bu başarı benim için annenizin ölümünden bile daha anlamlıydı.

    Finalde artık tekneden çıkan Karin kapının ardından gelecek tanrıyı beklemek üzere o eski odada görünür. Martin içeri girerek:

    Martin: -Karin! O kapıdan bir tanrı gelmeyecek.

    Karin:  -Her an gelebileceğini söylüyorlar. O geldiğinde burada olmalıyım, anlıyorsun değil mi?

    Martin: -Karin, böyle bir şey yok.

    Bu sırada Martin’in çağırdığı ambulans helikopter gelmekte ve çıkardığı sesten rahatsız olan Karin artık iyice delirmiştir. Martin’in yaptığı sakinleştiriciden sonra Karin o kilit cümleyi kurar:

    “Kapı açıldı ama gelen tanrı bir örümcekti. Bana doğru geldi ve yüzünü gördüm. Çok korkunç, donuk bir yüzdü. Üzerime tırmandı, içime girmeye çalıştı. Ama kendimi koruyabildim. Sürekli gözlerini gördüm. Soğuk ve sakindiler. İçime giremeyince göğüslerime, yüzüme ve daha yukarıya doğru tırmandı. Tanrı’yı gördüm.”

    Karin’in gitmesinin ardından babasıyla aşk, tanrı ve gerçeklik üzerine yaptığı konuşmanın ardından Minus “Babam benimle konuştu.” diyerek tebessüm edecektir.

    Bergman gerçek olanın aşk ve sevgi olduğundan bahsetmiş ve yine bu bozuk yapının bu gerçeklik sayesinde düzeleceğini seyirciye aktarmıştır.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.